1. milletler cemiyeti, 'un en büyük hayallerinden birisi olsa da işleyiş olarak belki de en büyük hezimeti olabilir.

    "bir iki hafta sürecek canııım" diyerek başlayan ama 1914-1918 arasında katılan tüm devletlerinin canına okuyan bir savaşın sonrasında "biz savaşınca sapıtıyoruz" diyen bir avrupanın sahnenin arkaplanında olduğunu düşünerek konuya bakmamız gerekiyor. Wilson başkanlığındaki amerika birleşik devletleri lusitania transatlantiğinin alman denizaltıları tarafından batırılması ve almanların meksika'ya yardım sözü veren zimmerman telegrafının ifşa edilmesi ile "dünya demokrasi için güvenli hale getirilmeli" diyerek savaşa giriyor.

    savaş sonrasında ise wilson zafer kazanan bir lider olarak kendi düşüncelerini yaymaya ve gerçekleştirmeye çalışıyor doğal olarak. adam "sizin o denge politikalarınız yüzünden böyle oldu. gizli anlaşmalarla, birbirinize karşı müttefikliklerle eski ve habis bir düzeni yarattınız" diyor basitçe. güç dengesi kavramı demokrasi veya barışı değil de devletlerin egemenliğini koruyan bir şey olduğu ve bir devletin diğerlerine baskın olmasını hedeflediği için konunun gittiği yer egemen devlet kavramının yokedilmesi. ama wilson bu kavramın yokedilemeyeceğini kabul ederek işe başlıyor. devletler yokedilemese de güçleri kanunlar ve kurumlar yardımıyla kontrol altına alınabilir diyor. nitekim 1918 ocağında amerika birleşik devletlerinin savaşa neden girdiğini ifade eden wilson ilkelerinin 14.sü tam da bununla alakalı oluyor. nitekim wilson güç dengesi ekseninde giden uluslararası sistemi kollektif güvenlik şemsiyesi altında tekrardan ifade etmek istiyor.

    bu nasıl olacak peki? wilson diyor ki devletler:
    - saldırganlığı illegal ilan ederek, savaşı yasaklayabilir
    - olası bir saldırgana karşı saldırmayan ülkelerden oluşan bir koalisyon oluşturarak saldıran ülkeye karşı daha büyük bir güç olabilir
    - caydırıcılığın işe yaramayıp saldırganlığın olduğu durumlarda tüm devletler saldırganı cezalandırabilir

    kabul etmek lazım, wilson'ın "milletler kendi kaderlerini tayin edebilmeli" gibi söylemleri ingiltere, fransa gibi sömürgeci ülkeler tarafından "yav... töbe" şeklinde ele alınıyor ama yalandan da olsa üye oluyor ülkeler ve iyi kötü bir milletler cemiyeti süreci başlıyor. bu üye olma sırasında her ne kadar bu fikir wilson'un fikri olsa da amerika birleşik devletleri senatosu minik bir çalımla üye olmuyor - ki bu üye olmayış daha baştan cemiyetin kredibilitesini bayağı düşürüyor.

    başlıyor başlamasına da cemiyet ilk kurulduğu zaman karşısında fransa ve alman garezi gibi bir durum var. Fransa karşısında tekrardan yükselen bir almanya görmek istemiyor. ortamda abd gibi bir dengeleyici olmadığı için ingiltere'nin desteğini almaya çalışıyor; ingiltere çok da ilgilenmiyor - yav at gibi güçlüsünüz, niye zayıf bir devlete karşı güçlü bir devletle birlik olalım ki gibi bir argümanla savıyor, hatta "hatırlatırız ki fransa'da benzer bir durumda kalmıştı ve viyana kongresi ile küresel sisteme sokulmuştu, benzer bir şeyi almanya için yapmak gerekiyor" diyerek fransa'nın çok duymak istemediği sözler sarfediyor. fransa bunun üzerine eski avusturya-macaristan imparatorluğu topraklarında kurulmuş olan yugoslavya, romanya ve çekoslovakya ile bir müttefiklik kuruyor.

    alman tarafı ise versailles anlaşması ile çökmüş bir ekonomiye, "tüm savaşın sebebi sizsiniz" denilerek çakılmış bir savaş borcuna ve minicik bir orduya sahip. ekonomi çökük olunca borçlar ödenemiyor, fransa da aç gibi birliklerini almanların endüstriyel ruhr bölgesine göndererek "borcunuzu ödeyene kadar bizimdir buralar" çekiyor.

    böyle bir başlangıçla zaten çok gitmeyeceği malum olan bu cemiyeti yıkan mançurya ve etyopya olayları oluyor. japonya 19. yüzyılın sonlarına doğru başarılı bir imparatorluk haline gelmiş halde. 1904'te rusya ile yapılan savaşı kazanmış, 1910'da koreyi sömürgeleştirmiş ve 1. dünya savaşında müttefikler tarafında savaşa girmiş bir devlet. tüm bu olan bitenden sonra "beni de büyük devlet olarak kabul edin" diyor ama avrupalı ve amerikalılar çok da umursamıyorlar bu isteği. 1919 paris barış konuşmalarında japonya'nın ırksal eşitliğin reddi teklifi reddedilip, 1920'de amerikan senatosunda japon göçmenleri dışlayan yasalar çıkartılınca ve ingiltere o döneme kadar gelen bilateral anlaşmayı iptal edince japonlarda "olm biz girmek isteyince bize karşı kuralları deniştiriyorlar" gibi bir algı oluşuyor.

    1920lerdeki ekonomik kriz her ülkeyi vurduğu gibi japonya'yı da vuruyor. 1931 eylülünde japon ordusu mançurya'da demiryolu hattı üzerinde bir sabotaj tezgahlıyor ve bu olayı tüm mançurya'yı ele geçirmek için kullanıyor. "ya ben burayı koruma amaçlı şeettim" falan dese de Manchuoko adında japonya kontrolünde kukla bir devlet falan yaratınca çin dellenerek milletler cemiyetine başvuruyor. 1931 Aralığında Lord Lytton başkanlığında bir komiteyi mançurya'ya gönderiyorlar. Lytton "evet japonya böyle bir şey yapmış ve haksızsın" diyerek rapor döşüyor. bu raporun sonucunda "Manchuoko devletini tanımayalım ama yaptırım da yapmayalım" deniliyor ama japonya bu rapor onaylanınca "eeh başlarım cemiyetinize lan, nippon banzai!" diyerek ayrılıyor.

    etyopya ise italya'da yönetime geçen mussolini'nin kuyruk acısından ortaya çıkan bir durum. etyopya (evet, evet etiyopya ben de biliyorum), italya'nın sömürgecilik zamanında olan bir saldırısını püskürtmüş - bu durum italyan faşolarının hiç hoşuna gitmiyor. her gece sabah kalkıp erekte bir halde "pax romana" diye bağıran bir insan grubu nasıl geçmişteki bir yenilgiyi kabul edebilir ki. neyse 1935 ekiminde italya etiyopya'ya giriyor. bu durum çok net bir saldırı olduğu için cemiyet italyan vetosunu "italyanlara ne gibi yaptırımlar uygulayacağız" başlıklı olağanüstü bir konferans düzenleyerek baypaslıyor ve bu konferanstan şu sonuçlar elde ediliyor:

    - italya'ya askeri ürün ve malzemelerin satışı yasaktır
    - italya'ya borç falan verilmeyecektir
    - italya'dan ihraç yapılmayacak
    - kauçuk ve kalay gibi ürünler italya'ya satılmayacaktır

    lakin italya hala petrol, çelik ve kömür alabilmekte, diplomatik olarak bir yaptırıma uğramamakta ve ingiltere suez kanalını italyanlara kapatmadığı için etiyopya'daki ordusuna yaldır yaldır destek verebilmektedir. kısacası bu yaptırımlar mussolini'yi çok da etkilememiştir. nitekim 1936 gibi hitler almanya'da yükselip "daha önemli sorunlarımız var burada arkadaşım" denilerek etiyopya'nın işgali hasıraltı edilmiş ve 1937 temmuzunda yapılan bu yaptırımlar da kaldırılmıştır. hoş gerçi ondan sonra cemiyet falan da kalmamış o ayrı da neyse.

    böyle bir tarihçesi olan bir örgüttür milletler cemiyeti. akabinde 2. dünya savaşında avrupa "biz savaşınca hakkaten pis dağıtıyoz lan" diyerek içinde askeri bir parça da olan 'i kurmuştur ama onun ne kadar işe yaradığı da çok tartışmalıdır.
    #193210 kissingerinpaltosu | 4 yıl önce
    0örgüt