Çok geniş bir coğrafyaya yayılan, anaerkil motifler taşıyan, bence en muhteşem efsaneye sahip varlık.
Yarısı yılan, yarısı insan olarak adlandırılan (bkz: maran) ların başıdır. İlk söylencelerde cinsiyetsizken, ileri tarihte dişiliği öne çıkan bu varlık, efsanesinde iyiliği ve iyi şeyleri temsil eder. Ölürken bile yardım etmeye çalışması içindeki sevgidendir. Aslında mantıklı olan versiyona göre kolları olmayan, süt renginde, insan başlı bir yılandır. Ama yine de onu iri bir formda düşünmek keyifli ve çoğu varyantta şahmaran iridir hatta bazılarında insandan da iridir.
Efsanesi yöresel olarak farklılıklar gösterse de kabaca şu şekildedir;
Bir çoban yanlışlıkla bir mağaraya girer ve bu mağara, insanlardan uzak durmaya çalışan Bilge Şahmaran'ın yaşadığı gizli bir sığınaktır. Şahmaranı koruyan yedi tane ejderhalar gibi azametli yılanları vardır. Bu yılanların kimi metaldir, kimi boynuzlu, kimi saçlı... Çobanı sarıverirler ama Şahmaran onlara bırakmalarını söyler. Şahmaran'ı görenin sırtında yılan pulları peyda olurmuş. Bu sebeple Şahmaran Çobanı salmak istemez. Şahmaran Çobana Binbir Gece Masallarındaki Şehrazat gibi hikayeler anlatır ama çoban anneciğini o kadar çok özler ki bir gün Şahmaran ısrarına dayanamaz ve "ölümüm senin elinden olacak ama yine de izin vereceğim" der. Çoban söz veriyorum senin yerini kimseye söylemem deyince Şahmaran ona "sen kim oluyorsun da tanımadığın biri adına söz veriyorsun? Gelecekteki sen, senin hiç tanımadığın biri" der ama yine de izin verir.
Bu esnada, ülkenin kralı hastalanmış, hiçbir çare bulunamaz ama bir büyücü çıkar der ki Şahmaran'ın eti şifadır. Onu bulmak lazım gelir. Bunun için her yerde hamamlar açın, zorla insanları sokun ve sırtında yılan pulu olan biri olursa derhal saraya getirin der. Büyücü Şahmaran'ın peşindedir çünkü Şahmaran'ın başını kaynatıp suyunu içen onun bilgeliğini alır. Dedikleri yapılır ve insanlar zorla hamamlara gönderilir. işte tam bu zamanda Çoban annesini görmeye gider ve askerler tarafından yakalanıp zorla hamama götürülür. Sırtında yılan pullarını görünce askerler çobanı saraya götürür. Türlü işkenceler sonunda Çoban Şahmaran'ı ele verir. Mağarasına gidip onu çağırır. Şahmaran kaderini bilir, koruyucularına " benim kanım görülene kadar insanlara dokunmayın" diye emir verip Çobanla dışarı çıkar. Çoban Şahmaran'ı (bkz: tarsus) taki Eski Hamam'a götürür. Orada ona tuzak kurulmuştur ve hamama girince askerler Şahmaranın üzerine çullanır. Ama Şahmaran üstünden tüyleri atar gibi savurur askerleri. Ölene kadar çoğunuzu öldürürüm ama istemem. Madem öleceğim, beni Çoban öldürsün der.
Çoban eline kılıcı alır, ihanetin üzerine ağır bir cezadır dostunu öldürmek. Şahmaran Çobana der ki, beni öldürünce başımın kaynatıldığı kazanın suyunu sen içmelisin. Kuyruğum ise zehirdir. Ve Gövdem şifa verir. Çoban Şahmaran'ın başını keser. Gövdesi ikiye ayrılır ve bu üç parça kazanlarda ayrı ayrı kaynatılır, kaynatılır, kaynatılır... ta ki öz suyu bir bardak olana kadar... Büyücü gövdenin suyunu krala sunarken Çoban ufak bir el çabukluğu ile kuyrukla başın sularının yerini değiştirir. Böylece büyücü kuyruk suyu diye başın kaynatıldığı suyu çobana içirir, kendi de diğerini içer ve büyücü ölürken çoban Şahmaran'ın bilgeliği ile donanır ve (bkz: lokman hekim) olur.
Ne ilginçtir ki Lokman Hekim'in bulduğu ölümsüzlük otunu da yine bir yılan kapar.... Belki de ilahi adalet.
Şahmaran'ın bugünkü cam altı/üstü boyama figürü ise sembollerle dolup taşar. Koç boynuzları, Altı yılan ayak ve Ejder kuyruk, Hilal, gözler, küpe ve kolyeler....
İştardan ana tanrıçaya, yalnızlıktan, erdemliliğe bir dolu şeyi barındırır bu muhteşem hanımefendi. tanıyalım, bilelim, tanıtalım....