13. yüzyılda yaşamış İran'lı (türk değil) ilahiyatçı, şair. Geçen bir sohbette mevlevilik tekkesi ve oğlancılık ile ilgili bir şeyler söylediğimde yaşanan şaşkınlık ve hatta kızgınlık üzerine dilimin döndüğünce bir şeyler karalayayım dedim.
Mevlana'dan en çok "aşk" kelimesini duyar ve okuruz. Fakat buradaki aşk'tan kastının ne olduğunu yorumlayabilmek için "ahmet özalp - islam ansiklopedisi" ne biraz göz gezdirerek hafızamı teyit etmeye çalıştım. Ayrıca farklı kaynaklara da başvurarak kur’an’da "aşk" teriminin geçmediğini; daha çok "sevgi" kelimesinin "hubb" olarak ayetlerde yer aldığını gördüm.
"Aşk" tabirine tasavvuf yönünden ilk olarak (bkz: imam gazali) 'nin eserlerinde görüldüğü ve Mevlana'nın da bu şekilde takip edildiğine dair birçok referans var.
Mevlana'nın "aşk" yorumuna istinaden, (bkz: mesnevi )'den birkaç alıntıyı olduğu gibi kopyalıyorum. (Google search)
“Aşk büyüklere baldır, çocuklara süt. O her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fzla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.” (Mesnevi, C. 3, 4672)
“Aşıkın gıdası ekmeksiz ekmeğe aşık olmaktır./Aşkında doğru olan kişi, varlığa bağlanmaz./Aşıkların varlıkla işi yoktur. Aşıklar karı sermayesiz elde ederler./Kanatları yoktur, alemin etrafında uçarlar./Elleri yoktur topu meydandan kaparlar.” (Mesnevi, C. 3, 3020)
Dolayısıyla aşk'ın kapsamının en azından Mevlana için çok geniş olduğunu söylersek pek de yanılmış olmayız. Naçizane yorumum ise bazen tanrı'yı, bazen ise beşeri bir aşk'ı tarif ettiği yönünde.
Çoğu kaynağa göre Mevlana'nın, Şems ile tanışıklığı 1244 yılında Konya'da gerçekleşiyor. Bu arada aralarında yanılmıyorsam 30 yaş kadar fark da var. Tanıştıkları günden itibaren hemen her anını Şems ile sohbetlere ayırınca, gerek halktan, gerek ailesinden ciddi tepkiler ile karşılaşıyor Mevlana.na'ya Hatta fıkha uygun kıyafetleri giymeyi bile bıraktığını düşünenler oluyor. Büyüyen tepkiler dolayısıyla Şems, 2 yıl sonra Şam'a gidiyor veya kaçıyor. Ama mektuplaşmalar devam ediyor. Ve sanırım kalıcı olarak geri dönmesini sağlayabilmek için evlatlığı olan (bkz: kimya hatun) ile evlendirmek ister. Lakin Mevlana'nın küçük oğlu Alaeddin'in de kimya hatun'a aşıktır.
Bundan sonrası tarihsel doğrulardan ziyade, tevatürlere dayanılarak oluşturulan savlar ile anlatılmıştır çoğu kaynakta. Kimi tarihçilere göre Şems, Alaeddin ve yandaşları tarafından öldürülmüş; kimilerine göre ise Şems, ortadan kaybolmayı tercih etmiş ve bir daha da bulunamamış veya ortalıkta gözükmemiştir.
Ayrıca Şems'in de birkaç sözünü paylaşmak gerekir diye düşünüyorum. Yoruma açıktır;
“Tebrizli Şems altmışından sonra cilveler göreyim, işveler seyredeyim diye , beni yeniden gençleştirdi.” (Muvahhid, 127-128)
"Seni nasıl incitebilirim? Ayağına bir öpücük kondurayım desem korkarım ki kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder.” (Makalat, 99-100)
Yine şahsi yorumuma gelirsek; bana göre bir tinsel ilişki yanında, tensel bir ilişki olduğu da ortadadır. Ha bu önemli midir? Bu kadar yazmaya gerek var mıydı ? gibi sorular sorabilirsiniz; benim açımdan zerre önemi olmamakla beraber, Mevlana'nın saçının teline bir zarar verecek bir tutum değildir. Lakin, günümüzde dayatılan ahlak anlayışı ile islami / tarihi gerçekleri de bağdaştırıp, günümüz insanının (siyasilerin, cemaatlerin) ikiyüzlülüğünü görebilmek için yazmak istedim.
Osmanlı'nın kuruluş yıllarında, özellikle Orhan Gazi dönemine dair, esir düşmüş hıristiyanlara karşı gösterilen "cana yakınlık" olduğu da kozmopolit tarihin bir gerçeğidir. 1.Bayezid döneminde ise literatüre geçen "saray iç oğlanları" kurumunun / üyelerinin ise varlığını kanıtlamaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Bu ve bunun gibi kimilerine göre marjinal, kimilerine göre gayri ahlaki durum ve tutumlar tüm dinlerde ve tüm uygarlıklarda var olan gerçeklerdir. Ben, sadece gözümüze sokulmaya çalışılan yapay bir ahlak kavramına istinaden bizlerden örnekler vermeye çalışıyorum.
Yoksa papalık kurumunun ortaya çıkış hikayesine ilaveten vatikan'da vuku bulan ahlaksızlıkları, kapital ticaretin tavan yaptığı yerleri de başka bir yazıda anlatmaya çalışırım. Ki eminim sizler de biliyorsunuzdur birçoğunu.
(bkz: ıı. murat) 'ın (bkz: kabusname) 'de yer alan görüşleri ve verdiği nasihat aynen şu şekildedir;
"ve yaz olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın. Zira ki oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelirse teni azıtır ve avret teni soğuktur, kışın iki soğuk bir yere gelse teni kurutur vesselam."
Ve en önemlisi bir şeylere şaşırmayın e mi ? Uygarlıklar tarihi, bu ve bunun gibi binlerce gerçekle, şu an akla / mantığa sığdıramayacağınız vesikalarla dolu.
Oğlancılığı eleştirelim, isyan edelim ama öte yandan "ne olursan ol, yine de gel." söylemini de dikkate alalım. E mi ?
Haydi iyi günler.
(Not : Bu girdiyi yazarken kendi bildiklerim, görüşlerim haricinde yararlandığım kaynaklar;) 1- Ahmet Özalp - İslam Ansiklopedisi 2- Türk Şaman Kültürü (Atatürk Üniversitesi Doktora Tezi) 3- Reha Çamuroğlu / İsmail)