bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. Şimdi yazacağım tüm hikayemin temeli bundan 3-4 ay öncesine dayanıyor. Pandemi döneminin zirve yaptığı zamanlar. Evde çalışıyorum. Hava bozuk. Yağmur yağıyor. Cam açık; ama ben normal bir insan olmadığım için üşüyorum.

    Üşüdüğüm için mor battaniyeme sarınmış bir şekilde evden çalışıyorum. Dikkati çabuk dağılan bir insanım. Odaklanma problemim de var. Son zamanlarda bunu daha çok fark ettim. Bir işi yaparken diğerini düşünüyorum. Beyin hücrelerim bbo bunu yap yap diye bağırıyor. Sonra diğeri geliyor. Neyse. Tam işe odaklanmışken dışarıdan miuuuuu miıuuu diye bir ciyaklama sesi geldi. Biter dedim, yok bitmiyor. Kendi kendime Bu normal bir ses değil bbo, dedim. Bi de ses asenkron şekilde kulağımda yankılanıyor. Bu böyle olmayacak dedim. Battaniyeyi üzerimden attım. Cama yöneldim. Kafamı dışarı uzatmamla iki tane şapşik kediyle karşılaşmam bir oldu. Bir tanesi gerçekten çok kötüydü. İkisi de ıslanmıştı ama diğeri gerçekten kötüydü. Resmen bana sesleniyorlardı. Laf atmamla seslerinin daha çok çıktığını fark ettim.

    Dayanamadım, bahçeye indim, yanlarına gittim. Biraz süt ısıttım, içerisine su ilave ettim. Evde onlara göre bi tek süt vardı. Yanlarına gittiğimde korktum, evet korktum. Gözleri çok tuhaftı ve biri gerçekten hasta gibiydi. Koşa koşa eve geldim. Anneme “anne sen de gelsene, beraber gidelim, durumları çok kötü sanırım.” Dedim. Çok ıslandıkları için evdeki eski çarşaflardan koparıp kurulamak için yanımıza aldık. Aşağı indik. Abim iyi olanı , sonra kötü olanı aldı ve sütün yanına götürdü. Biraz daha iri ve sağlıklı olan sütü içmeye başladı. Sonra yine miyavlamaya başladı. Öyle bi miyavlamak yok tabii, tarif edemem. Al koynuna bas. Onları arka tarafta kuru bir yere aldık.
    Gece boyu aklımdaydılar. Bizim buraya Nasıl, nereden geldiler bilemiyordum.

    Sabah oldu. Belli bir zaman sonra çalışmak için yazımın en başında tasvir ettiğim çalışma moduma geçtim. Yine yağmur yağıyor. Bekliyorum. Yine asenkron halde, miyavlamak dışında diye belirttiğim bi sesle bağıracaklar. Sırf bu yüzden odaklanamıyorum. Yok, ses yok. Ne kadar zaman geçti fark etmedim , en sonunda beklediğim sesi duydum. Ama bi tuhaflık var belli. Kafamı camdan çıkardım. Sağlıklı olarak nitelendirdiğim kedi bana bakıyor. Diğeri yok. Dayanamadım, meraktan hızlıca aşağı indim. Bi gün önce bıraktığımız yerde diğer kedi ölmüş ve diğeri bana bunu haber veriyor. Bazen seçilmiş insan olduğumu düşünüyorum. İyi ya da kötü şeyler için. Düşündükçe tuhaf oluyorum. Yani her şey benim için kurgulanmış gibiydi.

    Sonra her geçen gün hava ısındı. Ben her geçen gün o kediye biraz süt verdim ve hava gibi ben de ona ısındım. Baktım bana alıştı. Peşime geliyor. Koşuyor. Kulaklarını kuyruğunu dikiyor. Allaaa allaaa dedim. Tek bana da değil, babam bahçeye indiğinde babamın peşinde şaklabanlık yapıyormuş resmen.

    Sonra ben işe gidip gelmeye başladım. Her sabah sesimi duyup kapıya geldi, beni uğurlamak için sokağın bi kısmına kadar yarıştırdı, benim dönmeyeceğimi anlayınca o da bahçeye döndü. İşteN gelirken beni karşıladı. Elimdeki çantaları kokladı. Bazen eve çıkmadan bahçede oyalanırken patilerini ayaklarımın üzerinde dolandırdı. Kapının önünde üç basamaklı bir merdiven var. Bi günü oraya oturduk. Sevdim de sevdim. Okşamayı bırakınca burnuyla elime vurdu, sev beni dercesine hareketler yaptı. Allllaaa alllaaa dedim, bu kedi bende ne buldu? Sevdikçe gırladı. Bi patinin ne kadar tatlı olduğunu gördüm. GöZü için biraz pansuman yaparken onu sevmekle kandırdım. Biraz sevdim biraz pansuman yaptım. Konuştum onunla. O da cevap verdi. Geçenlerde temizlik yaparken açık kapı bulup yukarı çıkmış, eve girmiş, hatta mutfağa geldi gelecek. Belli ki beni arıyor. İçerde annemin çığlığı :):):) “bbo kedi yukarı çıkmış “ diyor. Kahkaha attım. “ ahh kızım, yaramaz minnoşum” dedim. Kucakladım, aşağı da indirdim. Söz de dinliyor, yaramaz. Canavar gibi. Minnoş canavar. Anlaştık. Yemek götürdüğümde ilgisi yemekte değil bendeydi. Sevmek üzerine kurulu bir kedi. Karşılıksız. Beklentisiz. Tek beklentisi onu saatlerce sevmek. İsim bulamadım. Minnoş dedim. Minnoş da isim gibi değildi sanki . Yakışmadı; ama isim bulamadım ne yapayım...

    Şimdi bunu neden mi anlattım? Tâ ki düne kadar her şey normaldi. Dün annemle telefonda konuşurken “seninkine bir şey olmuş, komşu cevat minnoş’u kartona koymuş, bu tarafa getirdi. Minnoş bizim bahçenin orada kartondan atladı. “ dedi. Annem bunları dedikten sonra baya baya aklım evde kaldı. Yine odaklanamadım. Son zamanlarda ilgilenememenin verdiği huzursuzlukla beraber koştura koştura eve geldim. Baktım kapının önünde cansız duruyor. Ne olduğunu bilemediğim için dokunamadım . Bir şey olmuştu. Beni görünce hareketlenir gibi oldu. Gece boyu aklımdaydı. Balkonda oturduğum süre zarfında ne çuvalların üzerinde ne de kapının girişindeki -onu sevdiğim- üç basamaklı merdivende gördüm. Gitti herhalde dedim. Bazen gidiyordu. Tâ ki bugün bizimkiler bahçeyi temizlenene kadar. Ölmüş Minnoş. Ne olduğunu pek anlayamadım. Onu bulduklarında içerideydim . Bütün gün düşündüm. Hayat ne tuhaftı ve ben en ufak bir şeyden sevgi medet uman insanın tekiydim, tekiyim ve teki olacağım. Onun beklentisi sevilmek olsa da onu severken mutlu olan benmişim. Şimdi düşünüyorum da işe giderken ya da işten geldiğimde peşimde kim koşturacak, eteğime sürünerek bacaklarımın arasından kim geçecek?

    Öyle işte... hayat tuhaf...
    bu geceki teşekkür Minnoş’a . keşke senin için daha fazlasını yapabilseydim Minnoş. Ben iyi bir arkadaş değilim bence.

    Bu da hatıramız olsun

    Bugün hiç yaşanmamış olsa, aynı güne yeniden uyansam / uyansak ve Kötü haberleri almamış olsam / olsak...
    Hı bi de bağlanmaktan ve bağlandığım canlıları ( kimi zaman insanları) kaybetmenin verdiği acıdan dolayı kendimi hep tuhaf ve eksilmiş hissediyorum.
    #188524 buyukbaskanoley | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    2kişiye özel