bu tezimin en başında belirtmiş olayım: bu savunu, halkla laga luga yapılmak suretiyle çekilen video röportajları hariç tutacaktır. gazete ve çevresinde var olan, gelişen türler; televizyon, radyo, internet; resmi bildiriler vs. de dahil olmak üzere günümüz dünyasında hiçbir şeyin tam olarak gerçekliği yansıtmadığı/yansıtamadığı malum. bunun yerine kendi gerçeklerini yaratmayı seçen kitle iletişim yöneticileri çok daha fazla. sahteciliğin akademik yaşamın serhadını git gide daralttığı da apaçık. bu sebeple en güvenilir gerçek kaynağının söz konusu durumun, olayın içeriğini bilen, bilmekle kalmayıp deneyimleyen kişilere tutulacak mikrofon, sorulacak sorular olduğunu düşünüyorum.
görsel ögeler; fotoğraflar, videolar... insanın içini sızlatan bunlar değil; kelimelerdir esasında. zihne yansıyan fotoğrafın değerlendirmesini yine zihinde beliren sözcüklerle yapıp, bunu karşımızdakine dile getirdiğimiz olmuyor mu? fotoğrafların yanıltıcılığı artık çok basitçe düzenleniyor olabilmesinden kaynaklansa da videolarda bu durum biraz daha geride. bu sebeple savaşın ortasında yapılan bir röportajın, arkadan gelen çığlık ve bağırışların diğer insanların savaşın ne demek olduğunu anlamasında çok etkili olduğunu düşünmekteyim. çünkü geri planda duyup gördüklerimiz, bize soruyu cevaplayan ve o ortamı yaşayan kişinin ağzından aktarılıyor. örneğin suriye'deki iç savaşı tam da bu yüzden röportajlar üzerinden öğrendiğimi düşünüyorum. arakan'da olanları oradaki bir müslümanın ağzından duymak çok daha etkileyici olacaktır.
her ne kadar bu savunuyu yapıyor olsam da röportaj dahil tüm metinlerin, görsellerin sunumunda yahut öncesinde amaca yönelik eklemeler çıkartmalar yapılabilmesi ihtimali mevcut. bunun ayırdına varmak da doğruyu aramak isteyen bizlere düşüyor.
edit: gerçekten kastım bilimsel gerçek değil sosyal yaşamın toplumsal olayların gerçeğidir.