bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. bazı zamanlar vardır böyle sıkıldıkça sıkılırsınız. hani bir çamaşır olup makineye atılsanız ancak o kadar sıkılmak mümkün olur. çoğu zaman bastırmaya çalıştığım bir şeyler olur. başarırım da . bilinçaltına gömer dururum. farkındayımdır bir şekilde bir yerlerden zortlayacaktır. sonra boş ver derim.

    insan tanımayı çok severim. bir insana karışmak, onu anlamlandırmak, ona bir isim koymak, ona değer biçmek... hepsi güzel ama bir o kadar zor işlerdir. yorucudur. zaman alır. zaman kıymetli. bu devirde zamanı üç düşünüp bir harcamak lazım. böyle dediğime bakmayın; insanlara uzun uzun zaman tanırım. anlatsın, dinleyeyim. dinlesin, anlatayım. gülelim. hep derim: bir insanın yüzündeki gülümsemenin sebebi olmak güzeldir. bir varlığım varsa eğer ve o kök salan bir şeyse işte böyle durumlarda kök salmışlığım daha fazladır. bazen üzülelim. üzülmelerimiz çok olmasın. inansın. inanayım. hata yapalım, düzeltelim. sonra bu hataları hatırlayıp yine gülelim.

    bir insana dokunmadan onu sevmek mümkün müdür diye sorguluyorum. dokunmak derken, mekan olarak aynı yerde değilsiniz mesela. gün içerisinde çeşitli konularda yazışıyorsunuz, gün içinde var olan minnak sorunları çözmeye çalışıyorsunuz, sonra yola devam ediyorsunuz. bunu daha farklı nasıl anlatabilirim bilemiyorum. içinde bulunduğum bu süreç, çok ilginç. gerçekten çok ilginç. düşünüyorum da mesafeler bir şeylere engel değil; özellikle mutlu etmeye ve edilmeye.

    aslında o insan için yaptığım çok bir şey de yok. sadece o insan, toprağa saçılmış bir tohum. her tohumun bir çiçeğe dönüşmesi için ihtiyacı olan birkaç şey var: sevgi, emek, "zaman". işte o da yeşerecek, kendine bu imkanı tanıdığında her şey onun için güzel olacak. kendimi onda görüyorum: heyecan, tereddüt, duygusallık, sabırsızlık... (sabırsızlık konusunda benden bir tık üst seviyede, ben bu duygumu törpüledim :) )

    onu tanıyalı çok zaman olmadı. ve ben onun için çok bir şey yapmadım. sadece ona dokunmaya çalıştım. ve düşünüyorum da gerçekten bir insanı tanımak için mesafenin bir anlamı ve önemi yok.

    hediyeleri kim sevmez değil mi? bir beklenti karşısında yaptığım hiçbir şey yokken baktım çallıştığım yerin adresi öğrenilmeye çalışılıyor, ne oluyor acaba dedim tabii. iki gün geçti geçmedi, "bak bbo ben böyle bir şey yapmaya çalışıyorum ama nasıl olacak, ne olacak bilemiyorum" dedi. o an düşündüm. neden ki dedim, neden yani? ne gereği vardı ki? insanların o kadar çok derdi varken beni düşünmesi çok tuhafıma gitti. tabii ben bu durumu unutmadım ama unutmuş gibi yaptım. ta ki bugün iş yerinin kapısı çalana kadar.
    karşımda kargocu abi. abiyle de biraz sohbet ettik. tükkanı ne zaman açtınız falan dedi. bi ara hanımını yollayacakmış . (diyorum ya çenem laf yapmaya alışmış swh ) gelsin buyursun dedim. odama geçince "bir hediye nasıl açılır"ı düşündüm. makası aldım elime, bir yandan deli gibi gülüyorum, bir yandan kutunun orasını burasını deşiyorum. hediyeyi de biliyordum aslında ama nedense heyecan yaptım. diyorum ya, heyecanlı bir insanım. biraz da çocuk gibiyim... o an ne hissettim bilmiyorum. belki bu zamana kadarki dolmuşluğun dışa yansımasıyla belki de önemsenmiş ve bir o kadar ince bir düşüncenin etkisiyle ağladım. sonra kendime "bbo kendine gel, her an biri gelebilir, makyajı akmış, adeta pandaya dönmüş bir hâlde kapıyı kimseye açmamalısın." dedim. gözyaşlarımın tuzu gözümü daha çok yaktı. daha çok ağladım. sonra güldüm. gülerken ağladım. ağlarken güldüm. bir şekilde toparladım. sanki yağmurlu bir günden sonra gökyüzünde meydana çıkan bir gök kuşağı belirdi kalbimde bi yerlerde. içimdeki sıkıntı erir gibi oldu.


    sürprizzzzz

    kitabın en çok sevdiğim kısmıdır:

    "- yalnızca evcilleştirdiğimiz şeyleri iyi tanırız, demiş tilki. insanların artık kimseyi tanıyacak vakti yok. insanlar her şeyi satıcılardan hazır alırlar. satıcılar ise onların dostu olmadığı için, insanların artık hiç dostu kalmadı. eğer bir dost istiyorsan, hadi evcilleştir beni!

    -nasıl yapmam lazım, diye sormuş küçük prens.

    ....

    - hep aynı saatte gelmelisin, demiş tilki. örneğin öğleden sonra saat dörtte gelmeye başlarsan, ben de saat üçten itibaren mutluluk duymaya başlarım. gelme saatin yaklaştıkça kendimi daha da mutlu hissederim. saat dört olduğunda ise heyecanlanmaya ve meraklanmaya başlarım; böylece mutluluğun bedelini öğrenmiş olurum. ama sen herhangi bir saatte gelirsen, kalbim bunları hissedemez... bu yüzden belli bir saati âdet haline getirmemiz lazım...

    ....

    elveda, demiş tilki. sana sırrımı açıklıyorum: bir şeyin özünü yalnızca kalbinle görebilirsin. gözler özünü göremez... gülün için harcadığın tüm bu zaman, gülünü bu denli önemli yaptı.
    ve devam eder tilki:

    - insanlar bu gerçeği unuttular, demiş tilki. ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğin şeyden ömür boyu sorumlu olursun. gülünden sorumlusun..."

    güzel bir dostum varmış benim. bu akşamki teşekkürüm dostuma ve küçük prens'e...

    #184349 buyukbaskanoley | 5 yıl önce
    0kişiye özel