1. şahsi fikrim; şükretme eylemi; melek yüzlü bir şeytandır.
    linç etmeden önce, üşenmez okursanız sevinirim. güzel taraflarından başlıyorum.

    daha iyisine sahip olma telaşıyla, eldekilerin kıymetini bil(e)memek; çağımızın önemli sorunlarından biri. ihtiyacı olmadığı şeyler için, ihtiyacı olan değerli zamanını harcamak, tüketmek...

    materyalist bir açgözlülükle, daha küçücük yaşlarda yarış atı oluveriyor insanlar. çok azı başarılı olurken, yarışı kazanamayan çoğunluk, azla yetinmek zorunda kalıyor. gözlemlediği daha iyi hayatları yaşayamamışlığın yol açtığı stresle bir ömür geçiriyor bazıları. kıyaslamanın neden olduğu kıskançlık; kendisine ve çevresine ölene değin zarar veriyor.
    evet, şükretmenin melek yüzünün; etkin olduğu problemleri yukarıda yetersiz de olsa sıraladım. şükrederek nispeten de olsa bu sorunları aşabiliyoruz, doğrudur. aynı zamanda şükretmenin verdiği huzuru da olumlu yanı olarak görebiliriz tabi ki. şimdi gelelim şeytani tarafına.

    yazacağım şeyleri, kişisel algılamadan, bildiğiniz örneklerle kıyaslamadan, objektif bir bakış açısıyla yani savunduğunuz doğrulardan geçici olarak sıyrılarak değerlendirmenizi rica ediyorum. bireysel değil kitlesel bir gözlem olacak, yazacaklarım.

    -----------chapter 1-----------------
    bir kap yemeğim olsun, bir de başımı sokacağım bir ev, allaha şükürler olsun... teknolojinin ilerlemesiyle aslında yavaş yavaş artan bu istekler; bireysel bakıldığı zaman son derece masum iken, kitlesek çapta sistemin bir istismarına dönüşüyor. çok da zalim olmayan bir örnekle başlayayım;
    şükreden kimselerin fabrika işçisi olduğunu ve işverenlerinin maaş kesintisi yaptığını farz edelim. kesilmiş olan para, bir kap yemeği ve evin kirasını/elektrik/su/doğalgazını vs etkilemeyecektir belki ama çalışanların yaşam standardını düşürecektir elbet. ne kadar şükrettiğinin önemi olmaksızın sinirlerini aldırmamışsa şayet insan, mutlaka sinirlenecektir bu duruma. peki önemli soru şu: hakkını arama yolunda ne kadar ileriye gidecektir?
    şükretme kültürüyle çatışan bir eylemdir netice de bu. karnı doyuyordur hala ve hala bir çatısı vardır tepesinde. belki, çocuğuna istediği bisikleti alamayacaktır ya da 16mb değil, 8 mb internet kullanacaktır evinde ama aklına şu gelecektir;
    İbrahim Suresi, 7. ayet: "Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetlerimi) artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir."
    çok zalimce oldu biliyorum. herkes böyle değil tabi, bir çoğunuz sömürülmenin ne demek olduğunu, şükretmenin bu olmadığını biliyor. fakat başta da dediğim gibi bireysel değil kitlesel düşünün. çoğunluğun ne yapacağını ön görmeye çalışın. hikayemize geri dönelim.
    şükreden kişi; kovulma korkusunun da büyük önem arz ettiği; emeğinin karşılığını arama yolunda pes edecektir en sonunda. gururunu rahatlatacak olan şeylerin başında da şükretme faaliyeti yer alacaktır. işsiz insanları, açta açıkta olan insanlarla kendisini kıyaslayacak, nispeten korkacak ve aldığı kararın doğru olduğuna kendisini ikna edecektir.
    bu insanların bir tık kötü karakterlisi, hakkını arayanları kınayacak; iki tık kötüsü ise grev kırıcı olacaktır.

    --------------chapter 2---------------
    islamda olduğu gibi hristiyanlık ve diğer dinlerde de şükretme vardır tabi. gelin hep birlikte bundan yaklaşık 200 sene önceye gidelim. örnekleri zalimleştirmeye başlıyorum bu noktadan sonra, hassas bünyeler okumayı bıraksın.

    amerika'da doğdunuz ve o da ne? zencisiniz. e haliyle kölesiniz. sahibiniz hatta sahipleriniz var. köle de olsanız evlenebilir, sahibinizin insiyatifine göre çocuk yapabilirsiniz. sahibiniz sizinle, eşinizle, çocuklarınızla birlikte olabilir, keyfine göre sizi satabilir, kiralayabilir, işkence edebilir, öldürebilir. hepiniz mutlaka zencilerin zulme uğradığı filmlerden birini seyretmişsinizdir. empati yapmanızın zor olacağını sanmıyorum o yüzden. gelelim konumuza.
    reform'un üzerinden 300 sene geçmiş olmasına rağmen, kölelik sistemi hristiyanlıkla ters düşmemiş, hala sürdürülüyor. zenciler de kölelik sisteminin doğruluğunu ve kendilerinin ikinci sınıf olduğunu kabul ederek yaşamlarına devam ediyorlar haliyle. sizi zenci yaptığım örnekte, halinize şükrediyorsunuz, çünkü karnınız doyuyor, altına girebileceğiniz bir çatı var üşümüyorsunuz, asgari yaşam şartları elde edilmiş yani. tamam belki eşinize tecavüz ediliyor ama olsun karşıdaki evin sahibi gibi sadist değil en azından, işkence etmiyor, iyi davranıyor, işler de çok ağır değil hem.
    abartıyor muyum? belki. peki şunu söyleyin bana; sizce zorluklara karşı, radikal hareket edip kahraman olan insanlar şükreden kimseler midir? sömürüldüğünün farkına varıp, isyan eden insan; elindekiyle yetinen olmaktan çıkmıyor mudur? tekrar söylüyorum. soruları cevaplarken bireysel değil, kitlesel düşünün.
    hitler almanyasını, işgal altındaki vietnamı, kuzey kore'yi ve binlerce benzerini de empati yapmak, şükretmenin susturucu etkisini anlamak için düşünebilirsiniz.

    ---------chapter 3 --------------
    geri gelelim 2020'ye .
    'milyonlarca insan açlıktan, susuzluktan, savaştan, hastalıktan, işsizlikten müzdarip; sene gene iyisin, elinde telefonun uzatmışsın kanepede ayaklarını, akşam yemeğin pişiyor, evin sıcak. halinden sürekli şikayet etme edepsizliği bırak, sana verdiği nimetler için allaha karşı minnettar ol. nankörlük etme.'
    tabi ki bu sözleri söyleyen kişi, kötü niyetli değil. tavsiyede bulunduğu kişiyi doğru düşündüğü şekilde uyarıp, rahatlamasını istiyor belli ki. inanıyorum ki hepimiz en azından bir kez bu şekilde uyarılmışızdır birileri tarafından. ve inanıyorum ki bir çoğunuz bu uyarıyı haklı bulmuş ve hala buluyordur. bireysel algılamadan, bu uyarının aslında neye yol açtığını, sizi nasıl manipüle ettiğini anlatayım size.

    milyonlarca insan neden aç? neden susuz? neden savaşıyor? niye hastalar ve neden işsizler? diye sorup hiç kafanı yorma sen. her koyun kendi bacağından asılır. herkesin sınavı kendine. sana dokunmayan yılan bin yaşasın. bu insanlar sen haberlerde izle de ibret al diye varlar, televizyonu kapayınca artık senin derdin olmayacaklar. nasılsa elinden de bir şey gelmez zaten. he eğer varsa paran, düşmüş kimselere sadaka ver, karnını doyur ama sakın sorma o insanlar neden o halde diye! haline şükret sen paşa paşa.
    asla! ben böyle değilim! munch'ın çığlığı!

    dostoyevski'nin suç ve cezası'ndaki bir pasaja bakalım.
    'başkalarının zavallılığına bakıp kendi haline şükredenlerden tiksiniyorum.'
    ne güzel söylemiş bizim fyodor. ne kadar inkar etsek de içten içe ya da göstere göstere bu iğrenç kıyaslamayı yapıyor her birimiz. şu corona günlerinde, sirenini duyduğumuz ambulanslardan birinde olmadığımız için; günü birlik işlerde çalışmadığımız için; savaş bölgesinde yaşamadığımız için; mülteci olmadığımız için; için için için... hatırlasanıza eskiden sıklıkla facebook anasayfanıza düşen; siyam ikizlerini, kemikleri çıkmış aç çocukları, sakatlanmış, deforme olmuş insanları gösterip halinize şükredin diyen sapık ruhlu paylaşımları. şükrediyorduk evet.

    -------- final chapter -----------
    'din, toplumun afyonudur' diyerek dinin kitleleri pasifize ettiğini çok güzel anlatmıştır marx. şükretmek, aza tamah etmek; bireysel açıdan bakıldığında, mantıklı kararlar alabilen kişi için oldukça masum hatta faydalı bir eylem olurken, toplumsal açıdan bakıldığında hayat kalitesini yerle yeksan eden kavramlar olup çıkarlar.
    bu eylem/şükür zincirinin sonu yok arkadaşlar. her zaman daha iyisi ve daha kötüsü olur. aynı saadet zinciri sahtekarlığında olduğu gibi şükretmenin meyvesini, en tepedeki zenginler/işverenler/yönetimler yemekte. yaşayabilecekleri düşük standartlar insanlara sağlanır ve derler ki allah böyle yaşamanızda bir sakınca görmüyor; sende amin dersin.

    kalkın devrim yapalım demeye gelmedim buraya. yaklaşık 4500 yıldır var olan dinlerle birlikte süregelen şükretme eyleminin; insanları ve insanlığı nasıl etkilediğini/kısıtladığını görmenizi istedim. umarım görmüşsünüzdür.
    #180585 kajra vaveyla | 5 yıl önce
    0tespit