sovyet yönetmen dziga vertov; kuşkusuz bu cümleyi, sinemayı derinden sarsan yeni bir akımın kuramcısı olma bilinciyle yazmıştır kitabına. haksız da değildir. vertov tarafından, müstakbel partneri kurgucu elisaveta svilova ve kameraman mikhail abramovich kaufman'ın da katılımıyla 1922'de kin-oki adında bir topluluk kurulur. kin-oki, yani türkçe'de sine-göz, sinema-göz tanımlamasından ortaya çıkar. ayrıca kinopravda ile de, sinema-gerçek tanımlaması yapılır. kin-oki, sinemanın senaryo dahilinde gerçekleşmemesini ve yaşamın gerçekliliği ile birlikte yol alması gerektiğini savunur. bu noktada vertov tarafından öne sürülen ve dokuz maddeden oluşan manifestoları doğar. 1926'da yazılan manifestoya bir göz atalım:
1. drama halkın afyonudur. 2. kahrolsun beyaz perdenin ölümsüz kralları ve kraliçeleri. yaşasın sıradan, günlük işlerin başındaki ölümlü insanlar! 3. kahrolsun burjuva senaryoları! 4. drama kapitalistlerin elinde ölümcül bir silahtır. biz bu silahla devrimci günlük yaşamımızı sergileyerek silahı düşmanımızın elinden alacağız! 5. modern drama da eski dünyanın bir artığı, devrimci gerçeğimizi eski şekillere sokma çabasıdır. 6. kahrolsun günlük yaşamımızın tiyatroda sahnelenmesi. bizi olduğumuz yerde yakalayıp çekin! 7. senaryo üzerinde uydurulmuş bir masaldır. biz kendi yaşamımızı yaşarken üzerimize biçilen görüntülere boyun eğmeyeceğiz! 8. herkes kendi işini yapsın, başkasının işini engellemesin! sinemacının işi bizi, işimizi engellemeyecek bir şekilde çekmektir. 9. yaşasın proletaryanın devrimci sine-gözü!
aslında son derece katı ve hatta sekter bir anlayış olarak görülebilir sine-göz. fakat henüz inşa aşamasında bulunan bir sosyalizm süreci ve buna uygun olarak da sanatın yeniden yorumlanmasını görmek gerek. ilk yıllarında fütürist akımlardan etkilenen vertov'un, sinemaya böylesi bir "sertlikte" yorumlama getirmesi; aslında kendisinin süreklilikle sovyetler birliği'nde gezmesi ve kalkınma ya da yeniden kuruluş için verilen emeği yakıcı bir şekilde görmesiyle paralel ilerlemektedir. dünya savaşının ve ardından yaşanan iç savaşın yarattığı yorgunluk, batının ambargosu, kıtlık ve sistemin henüz deneyli bir geçmişe sahip olmaması... tüm bunlar karşısında, sovyet halkının büyük bir uğraşla ayağa kalkma çabası var. işte bu yüzden vertov için sinema sadece modern kullanımdaki gerçeklçiliği ve sinema profesyonellerini değil "sıradan" insanları barındırmasıyla sanattır.
batının sinemayı bir kurgu dahilinde anti-sovyetik tarzda işlemesi, hikayeler yazarak modernizm noktasında değil fakat "actual" gerçeğin zıttında görsellikler sunması, drama ile hayallerin sömürülmesi karşı konulması gereken bir alandır vertov'a göre. buna karşılık ortaya, hikayeler değil yaşamlar konulur. aktör veya aktrisler yoktur bu akımda. perdede beliren yalnızca insanlardır.
aslında yapılmak istenen bana kalırsa çok önemli bir meseledir. mesela 1920'lerde demir yolu işçilerini düşünün. ne denli zor ve ağır bir görevlendirme olduğu dönemsel olarak su götürmez bir gerçek. bu noktada sine-göz, demir yolu işçilerinin gündelik yaşamlarını, tren yollarını hangi koşullarda ördüklerini aktarmak istemektedir. çünkü sovyetler'in kalkınma planında önemli bir yere oturan ulaşımın, aslında büyük uğraş ve fedakarlıklarla ortaya çıkarıldığını aktarmaktır mesele veya bir tarım işçisinin gece gündüz tarlayı beklemesi, tarlaya bakım yapması, tabir-i caizse onunla yatıp onunla kalkması ve bunların insanlara aktarılması; ekmeğin ne kadar değerli bir şey olduğunu gösterirken tarım işçilerinin yaşamlarının öğrenilmesini sağlar. işin püf noktası kısaca şöyledir bana kalırsa: sine-göz için gerçek olan her bir ayrıntı, sanattır. gerçek ise nazım hikmet'in aktarımıyla yaratanlardadır.
yazılması gereken daha çok şey var kinoglaz'a bahsinde. örneğin; daha çok benjamin noktasında bilinen uzay-zaman anlamında sanat çözümlemesi aslında sovyetler birliğindeki konstrüktivizm ile ayyuka çıkmıştır. farklı bir girdinin konusudur bu elbette fakat bahsi edilen konstrüktivizm, yaygın bilinen konstrüktivizm değildir. söz konusu konstrüksiyon, zamansal ve uzaysal perspektifte bir yeniden inşa ediştir. yani... yani o vakte kadar kabul edilmiş tüm her şeyin yok edilmesi zaruridir artık. işte böylece, kamera lensi sizsinizdir bir filmi izlerken. o lens aynı zamanda vertov'dur. lens kaydettiğidir de aynı zamanda. artık izleyici, sanatçı, yönetmen ayrımı kalmamıştır. yani benjamin'e göre arta kalan tek şey "exhibition value" diye adlandırılan değerdir.