bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. Oralarda şu an nasıl bir gökyüzü var bilmiyorum. Burası biraz karanlık ama öyle sonbahar karanlığı gibi değil. Bir şeyler toparlanıp gitmiyor. Aksine kuş sesleri oldukça fazla. Kuşlar yerleşik hayata geçmiş gibi...

    Bugün burada yağmur yağdı. Islanan Toprak, kokusunu burnuma kadar getirdiğinde hayalimde bir ev inşa ettim. Dur dedi, iç sesim. Dur, yapma. İç sesim bu sıra bana çok söyleniyor. Her şeye muhalefet. Bir diğeri, biraz dinlesene bbo diyor. Konuşmaya başlıyorum:
    -ben seni ne zaman keşfettim?.
    +ben hep vardım.

    Şaşırıyorum, ama farkındayım. Bazen onun haklı olmasını kabul edemiyorum. Haklı olsa da beni hiç bırakmıyor. Bu huyunu seviyorum. Yaptığım her hatayı kabulleniyor, kabulleneceğim de diyor. Gülümsüyor. İç sesimin gamzeleri var. Artık susup beni dinliyor.

    Böyle havalarda bi yerlere sığınıp gökyüzünü izlemeyi seviyorum . Odamdaki pencerenin manZarası birkaç detay hariç güzel. Hariç olan kısım; insanların yeşili katledip ortasına ev yapmaları. İnsanların neden böyle zevkleri vardır ki? Ne hakla, hangi amaçla? Evet, doğaya sığınmak isteriz, kaçmak isteriz. Doğanın ortasına 5 oda 1 salon ev yapmak istemem şahsen. Neyse...

    Yeşilin maviyle, ağaçların son yaprağının gökyüzüyle buluştuğu noktada evimin ilk tuğlası beliriyor. Evim kurak bir yerde...Orayı yeşertmek görevi bana -belki bize- düşüyor. Her sene yeni bir fidan dikiliyor. Bahar gelince domates, salatalık, biber düşüncesi filizleniyor. Domatesler kızarmaya yüz tutmuş. Aralarına dalınca üstümüz başımız boyanıyor. Domates yemeyi pek sevmesem de toplamayı ve elimin domates kokmasını çok seviyorum. Salatalıkların yeri çok güneşte olmamalı. Çok güneş görünce yaprakları hemen yanıyor. Sabah kahvaltı için toplamaya gittiğimizde görmediğimiz küçük salatalığı akşam kocaman bir halde buluyoruz. Şaşırıyoruz. Biberlerimiz tazecik... bir kahvaltı için bahçede olabilecek ne varsa hepsi bahçemizde mevcut.
    Aşama aşama meyvelerimiz oluyor; erik, kiraz, vişne, şeftali... ekşi eriklerden erik suyu yapıyoruz. Sıcak günlerde soğuk soğuk iyi gidiyor.
    Hiç çiçeğimiz var mıydı? Bence olmalı... biraz güle ne dersin? Toprağın çatlayan yüzünde Kendiliğinden Mayıs papatyası çıkıyor. “Seviyor sevmiyor” sözde falını papatyaları koparmadan yapıyoruz. Hissediyorum, beni hep seviyorsun. Kapımızdan bahsettik mi? Kapı önemli. Bir kapı kapandı mı orası senin dünyandır. Tahta ya da Demir bir kapı olabilir . Kapının etrafı mor salkımla bezenmiş. Kokusunu daha derin soluyabilmek için çoğunlukla bir bahane bulup salkımların yanına kaçıyorum. Uzaktan beni seyrettiğini biliyorum, gülüyorsun da... ne yapayım diyorum, çok seviyorum. Evimizin çevresi nasıl? Muhakkak avlusu olmalı. Avluda kocaman iki Çınar ağaçına bağlı bir hamak. Miskinlik yapmak isteyen hamağa geçiyor. Hamak eşittir miskinlik yani. Böyle olduğunu biliyoruz. Hamağa geçen kişiyi rahatsız etmemek en birinci vazifemiz. Hayal kurma köşesi gibi... hiç hayal kuruyor musun, bilmiyorum aslında. Bazen gökyüzünü seyrettiğin oluyor. Dertliymişsin gibi. Öyle olduğunda kendimi huzursuz hissediyorum. Neyse...

    O kadar çiçek yetmez aslında. Bulduğumuzu ekiyoruz, dikiyoruz. Komşumuz var mı? Immm bence olmasın ya da bir tane olabilir. Oldukça anlayışlı. ( İç sesim güldü, yapma bbo dedi. Bu devirde... anlayışlı komşu... bi kere çocukları var.) iç sesime Olsun diyorum, bizim çocuğumuz yok zaten. Kimi zaman Ben yeterince çocuklaşıyorum.
    (-Yaramaz olmasın bari
    +hahah tamam tamam yaramaz olmayan küçük bir kız çocuğu. Nasıl beğendin mi?
    -tamam devam edebiliriz...)
    Arada bize geliyor, ben ona çocukluğumu anlatıyorum. sen daha ciddisin,onun anlayacağı dilden tarih anlatıyorsun. Kız çocuğu Oldukça meraklı. Seni dinlerken Soru sormaktan çekinmiyor. Ne cesur bir çocuk diyorum içimden. Bizi güldürüyor. Sıkılınca beraber resim yapıyoruz. Annesi geliyor, gitmek istemiyor. Gitmek istemediğinde yollamıyoruz. Bizimle uyuyor. Uyumadan önce masal okumayı ihmal etmiyoruz. Gece uyanmıyor. Rahatlığı ve güven duygusu hoşuma gidiyor. O gittiğinde kedimize ve kendimize kalıyoruz. O varken de kedimizle ve kendimizle bir bütünüz. O geldi diye kedimizi unutmuyoruz elbette. Sadece bir
    Çocuğun dünyasında maceraya çıkıyoruz. Sonra duruluyoruz. Sabah oluyor... sonra akşam... günlerin bu kadar birbirine benzediğini fark edemiyoruz.

    Gün batarken yine salkımların yanına gidiyorum... uzaktan beni seyredip gülüyorsun, biliyorum... ne yapayım çok seviyorum...

    Evet, şimdi ormanı katleden insanların derdini anladım mı acaba? Hiç sanmıyorum...çünkü biz kurak yeri ormana çevireceğiz. Peki sizin derdiniz ne ormanın içine ev yapan hayal avcıları?

    Teşekkür mü , etmedim mi ? Akıllı kız çocuğuna ve mor salkımlara

    Bu arada evin kapısını buldum
    #179092 buyukbaskanoley | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    2kişiye özel