efenim bizim zamanımızda; öhö öhöhhö, pardon gençler
kulzos kitap topluluğu’nda şubat’20 okunacak kitaplar arasında @laedri'nin listelediği kitaplardan biriydi "bir maniniz yoksa annemler size gelecek" ve ben okumak için bunu seçmiştim.
ayfer tunç daha önce okuduğum bir yazar değil, başka bir kitabını daha okur muyum bilemiyorum. Daha doğrusu okumak için özel bir çaba göstermem ama elime fırsat geçerse romanlarını/hikayelerini okumak isterim. Zira kitabın dilini ne kadar akıcı bulsam da bu kitap bir edebi eser değil benim gözümde. Roman veya hikaye yazarlığını merak ediyorum ayfer tunç’un.
bu Kitabı beğendin mi diye soracak olursanız birbirine tamamen zıt 2 cevabım var bu soru için. 1. çok beğendim. kitap bir çırpıda okunuyor, dili çok sade. Su gibi akıyor. Ertesi gün işe gitmiycek olsan bir gecede bitirirsin, ben 2 gecede bitirdim. Normalde bu kadar hızlı okuyan bi insan değilimdir, bu kitap kolay aktı. Konusu çok ilgi çekici, sürükleyici bir konu. Yazarın üslubu da kitabı kolay okunur kılıyor. Ayrıca geçmişe dair pek çok anı canlanıyor gözünüzde; pek çok duyguyu bir arada yaşıyorsunuz: heyecan, hüzün... duygusallaşıyorsunuz okurken. 2. hiç beğenmedim. Edebi açıdan zayıf buldum. anlatım hayal kırıklığı yarattı. Niye derseniz kitap hakkında çok bir şey bilmeden okumaya başladım; ben hikaye tadında bir anı kitabı okumayı bekliyordum, yazarın yaşamıyla örülmüş... işte bu yüzden anlatım, hiç beklediğim gibi çıkmadı. Kitap sanki bir anı yazısı değil de bir belgesel. Kendi anılarından sadece yararlanmış. O kuşağın yaşamını, o yılların türkiye’sini belgesel tadında sunuyor önümüze. E ne var bunda derseniz, bir şey yoktur belki… ben, şaşırttığı için sevemedim herhalde anlatımı.
Kitapta anlatılanlarla ilgili de birkaç kelam etmek gerekirse; çocukluğunu 80'lerin sonunda ve 90'ların başında yaşamış biri olarak benim çocukluğuma taşınmış pek çok anı var bu kitapta. Okurken sürekli bunu ben de yaptım, benim çocukluğumda da böyleydi, bununla da oynadım, bunu da biliyorum diye diye okudum kitabı. Mesela çivi oyununu çok severdim. Sokakta oynama kültürü bizim zamanımızda da vardı. Mahallenin yerini siteler aldı evet ama sokakta/sitenin içinde oynayan çocuklar hala var; bazı çocuklar bu konuda hala şanslı. Bunun dışında evde oynanan oyunlar falan hala var, hala biliniyor. Sonra şu salçalı ekmek mevzusu :) (Salçalı ekmek/#128675), leblebi tozunu ne çok severdim, evde bi poşetin içinde leblebileri çekiçle ezip içine pudra şekeri koyarak kendi yapmışlığımız da vardır.
Kitapta sadece 1 cümleyle geçmesine rağmen en çok aklımda yer eden şeylerden biri “muz pahalıydı!” en sevdiğim meyve muz, benim çocukluğumda da pahalıydı. Eve alınınca Bayram ederdim, bunu zaman zaman yaşlı nine edasıyla çocuklarıma anlatmışlığım bile vardır. içimde ukde kalmış demek ki doya doya muz yiyememek. Gelelim anket ve hatıra defterlerine… az mı doldurdum. Az mı doldurttum, hala var mı acaba?
Bunun dışında benim yetişemediğim, bu kitapla ilk defa öğrendiğim, beni şaşırtan, vay be demek öyleymiş dediğim pek çok şey de vardı tabi bu kitapta. Mesela yazarın üstüne basa basa ifade ettiği, özellikle vurgulamak istediğini düşündüğüm “aynılaştırma” faşizanlığı beni şaşırttı ve üzdü. Bildiğimiz şeyleri anlatıyordu belki ama bu kadar göze sokulunca farkında olmadığımız ayrıntıların içinde neler neler gizliymiş meğer dedim. Farklı olanı sevmeyen toplum neler neler yapmış… Radyoyla yaşam kısmına ben yetişemedim, çoğuna aşina değilim. Çocukluğumda ilk hatırladığım; siyah beyaz da olsa televizyon vardı. Bunun dışında bi sürü ufak ayrıntı var “aaa demek öyleymiş o zamanlar” dediğim. Otobüse arka kapıdan binilmesi, küçük şehirlerde taksilerde taksimetre olmaması gibi gibi pek çok ayrıntıyı bu kitaptan öğrendim.
Bunların yanı sıra pek çok şeyi de yeşilçam filmlerinden öğrenmişiz meğer. Açık hava sinemaları, o dönemin giyim kuşamı… bunların hepsini de “aa evet şu filmde görmüştüm” diye diye okuyabilirsiniz.
Velhasılıkelam, kitap anlatım biçimiyle beni üzse de içerik olarak son derece doyurdu. Hislerini Bir cümleyle özetle derseniz, “iyi ki yazılmış böyle bir kitap.” derim. Geçenlerde okul anıları başlığında şöyle yazmışım “yaş ilerledikçe hafızadan da silinmeye başlamış anılar. buralara not düşelim de tarihin tozlu sayfalarında yerini alsınlar, hepten unutulup gitmesinler.” işte tam da bu yüzden iyi ki yazılmış böyle bir kitap. Hem geçmişin unutulmaması için hem de geleceğe ışık tutmak için...