alman filozof arthur schopenhauer'ın dilimize mutlu olma sanatı başlığıyla çevrilen eseridir. bu eserin yaşam bilgeliği üzerine aforizmalar isimli kitabın kısa bir versiyonu olduğu söylenebilir.
eserde, kötümser etiğin kurucusu schopenhauer, kendi felsefesi tarafından sınırlandırılmış bir dünyada nasıl mutlu olunabilineceğini anlatmaktadır. bu çerçevede, filozofun mutluluk anlayışının dış sınırını kötümser etik adı verilen felsefi anlayışı belirler. bunun için- çok ayrıntıya girmemekle birlikte- şunu belirtmekle yetinelim: schopenhauer'ın bakış açısına göre var oluş o kadar sancılıdır ki, bu kötülük dolu dünyada hiç var olmamak daha iyi olurdu. buna rağmen, schopenhauer bu sınırlar dahilinde dahi insanı verili koşullarda mutlu edebilecek bazı noktalar tespit eder:
-acının olmadığı dingin bir hayata götürecek tercihler yapmak hazzın peşinde koşmaktan daha iyidir.
çünkü acı gerçek (pozitif) iken haz ilüzyondan(negatif) ibarettir. eğer bu tatsız gerçeği kabul edersek, o zaman hayali mutluluklar peşinde koşmaktan kaynaklanan hayal kırıklıkları ve sadece kaderin rol aldığı belirsiz bir geleceğe ilişkin yersiz endişelerden uzak kalır, acısız, sakin tahammül edilebilir bir var oluşun değerini biliriz. ( bu bakış açısı stoacıların, kiniklerin, hatta aktif ve durgun hazlar arasında ayrım yapan ve ikincisinin değerli olduğunu vurgulayan epikürcülerin argümanlarına yakındır ve sonraki öneriler büyük ölçüde bu maddeden türetilir.)
-kişi kendi yetenek ve yönelimlerine en uygun işlere yönelmelidir. eğer haddini aşan bir kendini bilmezlik ve kibir yüzünden kendi yetenek ve gücümüzü aşan işlere yönelirse bunun kaçınılmaz sonucu mutsuzluk ve başarısızlık olacaktır. bu nedenle yetenek ve eğilimler iyi belirlemeli, buna uygun işlere yönelinmelidir.
-herkesin sahip olmaya ilişkin bir ''isteme ufku'' vardır. konuyu anlatabilmek için bu isteme ufku kavramını biraz somutlaştıralım.
fakir bir adam tatil yapmayı hiç düşünmeyeceğinden (çünkü bu onun isteme ufkunun dışında kalır) bunun eksikliği onda bir mutsuzluk yaratmaz. ancak bu fakir adamdan binlerce kez daha fazla kazanan bir zenginin isteme ufku çok geniş olduğu için tatil yapmadığı tek bir yıl bile onda mutsuzluğa sebep olacaktır. demek ki mutsuz olmamak için isteme ufkumuzu daraltmamız gerekiyor. (pek çok fakir son derece mutlu ve güler yüzlü iken zenginlerin bu kadar sık mutsuz olması biraz da bundandır.)
-bir işi üzerimize aldığımızda onu enine boyuna düşünmeliyiz ama o iş bir kez tamamlanıp da sonuçları beklediğimiz zaman kötü ihtimalleri akla getirmenin sonuç üzerinde hiç bir etkisi olmayacaktır. dolayısıyla artık endişelenmeyi bırakmalıyız. zira iş hakkında yeterince düşünülmüş, gerekli önlemler alınmıştır. eğer bütün bunlara rağmen olumsuz bir sonuç ortaya çıkarsa bu, herşey kadere ve rastlantıya bağlı olduğu içindir.
-başkalarıyla mümkün olduğu kadar az temas kurmakta fayda vardır. başkalarına asla sır verilmemelidir. ( bir arap atasözü söyle der, 'düşmanlarının bilmemesi gerektiğini dostlarına da söyleme') çünkü kimse duyduğu şeyi kendine saklamaz, senin güvenerek sırrını açtığın kişinin de bir güvendiği vardır.
-iyi bir ruh hali; para, zenginlik, ün, güzellik vb. herşeyin yerini kolayca alabilir. ama bu sayılanlardan hiç biri iyi bir ruh halini garanti etmez, ya da bunlar iyi bir ruh halinin yerine geçmez. başka bir anlatımla, diğer değer verilen herşey (para, ün, kariyer, zenginlik , güzellik vs) iyi bir ruh hali için sadece araçken , iyi bir ruh hali bunların hiç biri olmasa bile mutluluk için yeterlidir. ayrıca iyi bir ruh haline sahipseniz buna hakkınızın olmadığını sorgulamak yersizdir. ''eğer kendimi bu ruh haline kaptırırsam, düşünmem gereken şeyleri hakkıyla düşünemem, tehlikeleri önceden göremem'' diye düşünmek yersizdir. (iyi ruh halini feda edip gelecekteki olumsuz senaryoları düşünmenin faydası belirsizken, iyi ruh halinin ödülü barizdir. ) dolayısıyla bugünü yaşamak mutluluğun anahtarıdır. çünkü geçmiş ve geleceğe uzanan sonsuzlukta tek gerçek olan an var oluşumuzun gerçekleştiği şimdiki andır.
-hiç birşey dışsal olaylardan daha az sağlık ve neşeli bir ruh halinden daha fazla mutluluğa katkı sağlayamaz. neşesizlik diğer tüm olumlu dışsal değişkenleri etkisiz hale getirebilir. (örneğin dişiniz ağrırken yemeğin ne kadar lezzetli olduğu pek açık değildir.)
-mutluluğun onda dokuzu sağlıktır. bu yüzden en büyük aptallar para, şan, kariyer, terfi, zevk vs. için sağlığını feda edenler arasından çıkar.
-yaşam bilgeliğinin sırrı bugün ve gelecek için ayırdığımız dikkat ve özenin doğru bir kombinasyonuna bağlıdır.
sadece bugünü düşünmek ahmakçadır gelecek de hesaba katılmalıdır, ancak gelecek hakkında planlar yapıp, felaket senaryolarını düşünerek bugünü ıskalayanlar sadece korkaklardır.çünkü gelecekteki en büyük felaketler bile ya belirsizdir, ya da kesin değildir, kesin olsa bile o zaman da zamanlaması kesin değildir. o halde büyük ölçüde bugünü düşünmek çok daha karlıdır.
-karşımıza çıkan aksiliklerin dünyanın bin bir türlü ıstırabı içinde sadece küçük bir parça olduğunu bilmek hem gerçekçi hem de rahatlatıcıdır.
-zevkin yanılsama, ıstırabın gerçek olduğunu bir kez kavrayan biri herhangi bir zevk için acı çekmeyi göze almaz. zevkin acıdan sonra mı önce mi geldiğinin de bir önemi yoktur. kinik filozoflar bu ikisi (zevk- acı) arasındaki ilişkiyi bildikleri için acıdan sakınmak için zevk veren tüm alışkanlıklarından kurtulmaya çalışmışlardı.
-hayatımızın iki yüzü vardır. birinci yüzü acı ve mutluluklarımız tarafından belirlenen ''öznel yüz''dür. ikincisi ise davranışlarımız ve değerimizle ilgilidir, bu ikincisi ''nesnel yüzümüz'' olarak misyonumuzu ve erdemlerimizi ifade eder. ikincisi çok daha önemlidir zaten insanlar arasındaki en büyük farklılıklar bu ikincisinden-hayatımızın nesnel yüzümüzden- ileri gelir. bir bakıma var oluşumuz açısından erdemli olmak mutlu olmaktan önce gelir diyebiliriz.
-hayal gücü geleceği düşünme konusunda iyi bir araç değildir. iyi ihtimalleri hayal gücü üzerinden düşünürsek genellikle ''gerçeklik'' hayal ettiğimiz ''pembe resim''le eşleşmeyeceği için boşu boşuna hayal kırıklığı ve tatminsizlik duygusu yaşarız. gelecekteki kötü senaryoları kurmak ise daha da kötüdür. çünkü zihin bu kötü senaryoları olduğundan daha yakın ve daha büyük gibi gösterir. iyi bir rüya gördüğünüzde uyandığınız bilinç bunu hemen yalanlar ve bu tatlı bir düş olarak kalır siz de hayata devam edersiniz ancak kötü düşlerin etkisinden kurtulmak o kadar kolay değildir. o halde geleceği düşünürken hayal gücüne değil akla dayanılacak.
-geleceği ve geçmişi düşünmenin şimdiye kadar pek bir yararı görülmemiştir. çünkü gelecek çoğu zaman düşündüğümüz gibi olmaz. hatta geçmiş bile çoğu zaman bugün düşündüğümüz şekliyle gerçekleşmemiştir. bu ikisi arasında gidip gelir kendimizi sürekli aldatırız. mutluluk geçmişte veya gelecekte değil bugünde aranmalıdır.
-hiç bir zaman hiç bir şeye ne fazla üzülmeli ne fazla sevinmelidir. çünkü şeylerin değişebilirliği herşeyi yeniden şekillendirebilir.
-hayatımızdaki her konuyu ayrı ayrı ele almalı ve değerlendirmeliyiz. bu konuların ''hayatımızın konuları''nı oluşturmaları dışında hiç bir ortak noktası yoktur. o halde bu ilgisiz hatta zaman zaman bir birine zıt meseleleri ele alışımızın, onlar hakkında düşünüşümüz de birbirinden ayrılması gerekir. yani bizi ilgilendiren her konuya ait zihnimizde bir çekmece olmalı, o çekmece açıldığında diğer konu ve sorunların çekmeceleri kendiliğinden kapanmalıdır.zira aynı andan birden fazla şeyi hakkıyla düşünemeyiz. ayrıca sinirimizi bozan bir sorun veya bir endişe yüzünden diğer konularla ilgili doğru kararlar veremez, ya da bir diğer konuyla ilişkili haklı bir huzurdan da yoksun kalırız.
-hayatımızın boşa gittiğini, elimizden çok fazla fırsat kaçırdığımızı, hedefimizi tutturamadığımızı düşünüp kendimizi suçlarız. ancak hayatımız olgular ve ona bağlı kararlarımız çerçevesinde şekillenir. bunda ise rastlantının payı çok yüksektir. bu nedenle makul ve gerçekçi bir hedefe kararlılıkla yürürken bile sayısız değişken ve koşul tarafından uzağa sürüklenebiliriz. bu nedenle ulaşamadığımız hedefler nedeniyle kendimizi fazla suçlamamalıyız. ayrıca daha önce ulaşmak istediğimiz hedefe doğru yürürken zamanla biz de değişebiliriz, bu hedefe ilişkin aidiyetimizi yitirebiliriz. yani ulaşmak için çabaladığımız hedef biz değiştikçe bize yabancılaşıp, anlamsız hale gelebilir.
-herkesin kafa yapısı, kişisel özellikleri ve bilinç durumu bir birinden farklıdır bu nedenle aslında herkes farklı bir dünyada yaşar. kişiye özgü ve doğuştan gelen bu özellikler mutluluğumuzda birinci dereceden söz sahibidir. kaderin, dışsal olayların, çevrenin yarattığı fark bile bundan çok daha azdır. çünkü mutluluğumuz açısından olup bitenlerden çok onları nasıl algıladığımız önem taşır. bir kişi için son derece acı verici bir deneyim bir diğerini hiç etkilemeyebilir. bazılarının duyarlılık eşiği yüksek olduğundan mutsuz olmaya yönelik doğal bir eğilimi vardır, en ufak talihsizlikler bile böyle bir kafada felakete dönüşebilir. bir deha için son derece ilgi çekici bir olay normal bir insan için gündelik hayatın yavan bir sahnesidir. ya da bir trajedi duygusal bir adamı derinden sarsarken sıradan bir insan için çok az şey ifade eder. işte bu yüzden mutluluk dediğimiz şey zihinlerde algılandığından-tam da bu yüzden- zihinsel özellikler bu süreci ''içeriden'' belirlerler. üstelik bu özellikler dolaysızdır-diğer dışsal her şey ise dolaylıdır- bu nedenle mutluluk bahsinde hiç bir şey bilinç durumunun özellikleri kadar belirleyici değildir.
-olası olan aslında olmuştur. ancak biz zamanın koyduğu sınırlar içerisinden verili bir zamandan baktığımız için olanı değil olasılıkları görürüz. bu bir çeşit yanılgıdır. her olasık zamanda tek bir yol izlemesi anlamında bir nedensellik yasasına dayanmaktadır. bu nedenle şimdiki zamandan bakıldığında olasılık diye gördüğümüz şey aslında başka türlü olması mümkün olmayan şeydir.aslında bunda teskin edici bir şey vardır, çünkü olan şey- zamanın akışı içinde gerçekte belirli bir neden zincirine bağlı olması anlamında- başka türlü olamazdı. bir miktar kadercilik iyidir.