1. Olduğu ya da olmadığı sürekli tartışılan bir olgudur. Küçük bir azınlık tarafından tartışılması bile bu sorunun varlığı konusunda bize yeterli bir bilgi sunmaktadır. Söze kürt toplumlarının tarihteki yerine ve kurdukları kabul edilen bazı devletleri vererek başlamakta fayda vardır çünkü uzun yıllar asimilasyon politikası, çoğunluk içinde var olma gayreti, burjuva içerisinde kendini bulma özlemi sermayenin kimliği galebe çalıp devşirilmiş bir milliyetçi kesimin ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Bu kesimin özün reddi yoluna giderek kendi üzerinden bir halkı hakir görme anlayışına kendileri de dahil onların fikirlerine katılan herkesin birtakım gerçekleri görmezden gelmesinin sonucudur. Toplum içerisindeki elde ettikleri söz hakkı konforunu kaybetme korkusunun tezahürüdür. Bu düşünceyle kendi bildiklerimi sıralamaya başlayayım.

    Ünlü yunanlı yazar ksenephon tarafından kaleme alınan anabasis adlı eserde ki eserin yazılış tarihi milattan önce 401’dir karduklar adlı bir milletten bahseder. Yaşadıkları yerleri de zağros dağları ve çevresi olarak tarif eder. Tarih ile sabit olan bu adlandırmanın günümüz kürt halkının atası olduğu çoğu çevrelerce kabul edilmesi, dahası milliyetçi çevrelerin bu kadukları saka türklerinden ayrılan “kar kürtleri” olduğunu söylemeleri de kardukların kürt halkının ataları olduğunu gerçeğini güçlendirmektedir. Pers halkıyla içli dışlı olmasına rağmen batıdan gelen her orduya ve halka düşmanca bir tavır izlemiş, zağros dağlarına giren her milleti savaşla karşılamışlardır. Karduklardan bir önce ve sonra ise bu halkın izlerini takip etmek son derece kolaylaşıyor.

    Öncesinde kurulup persler tarafından yıkılan bir med imparatorluğunun varlığı sonrasındaki halk olduğu tüm tarihçiler tarafından kabul edilen karduklar, sonrasında siyasi bir birlikten ziyade büyük aileler tarafından kurulan derebeylik anlayışına paralel devletçiklerin ortaya çıktığını görüyoruz. Milada yakın dönemde ise kommagene krallığı göze çarparken belli bir süre sonra halkın dağıldığı ve kaybolduğu göze çarpmakta. sonrasında ise islamiyetin doğuşuyla beraber şeddadi, hasanveyh, mervani, hezaresbi; günümüzde ise en son mahabad devletine raslamaktayız. Mahabad devletinden önceki devletlerin varlığını yüz-üç yüz yıl arası bir süre sürdürdüğü tarihi kaynaklarda mevcuttur.

    İslamiyet sonrasında Moğolların tüm orta asya ve ön asyayı karıştırıp ciddi zararlar vermesi birçok halkın davranış şekli üzerinde de ciddi etkiye sahip olmasını sağlamıştır. bu yolla kürt feodal beyleri kendi iktidarlarını ve maiyetindeki halkı korumak adına yüz yıllar boyu sürecek olan dağlara çıkıp orada varlığını devam ettirme alışkanlığını tekrar edecekti. Tabi bu süreçte kürt toplumunun varlığından sürekli haberdar oluyoruz. Alparslan 1071’de anadolu’ya girerken kürtler safında yer almıştır. Kaşgarlı mahmut divanı lügatit türk’te kürtlerin toprağı manasına gelen ard-ı ekrad’ı resmettiği dünya haritasında yer verir. Osmanlının resmi tarihinde yine doğu vilayetlerinin kürdistan olarak geçtiğini hepimiz bilmekteyiz.

    Kısa bir tarihi bilgi verdikten sonra günümüze gelirsek, yine her şey Fransız ihtilaliyle başladı. İmparatorlukları paramparça eden ulusal bilincin gelişmesi, ülkemize de uğraması çok uzun sürmedi tabi. Ülke içindeki halkların kendi kaderini tayin etme hakkıyla tek tek imparatorluktan kopması yoluyla elde kalan Anadolu toprağının da elden gitmemesi adına mustafa kemal, uzun süre halifelik koruyuculuğu görüntüsüyle ümmet bilincine sahip olan tüm halkları yanında tutmaya çalışarak milli mücadeleyi başlatmıştır. O dönemlerde ciddi manada kaybolan özgüveni kazanmak, kazandırmak adına türk ırkını yüceltici ifadelerin sürekli dillendirilmesi, mustafa kemal sonrasında ciddi manada yanlış yorumlanmaya başlanmış ve ismet İnönü önderliğinde oluşacak asimilasyon politikasının ilk örneklerinin yapılması için gerekli çalışmaların, etütlerin hızlandırılmasına yol açmıştır.

    Öncesinde gerçekleşen koçgiri, şeyh said, dersim ayaklanmaları ulusal bilinçten çok uzak; dini nitelikli ve statü kaybı sebebiyle yaşanan ayaklanmalardır. Asıl ayrışma veya sorunlar bundan sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Bölgede art arda yaşanan üç ayaklanmanın ulusal kimlikle, dış güçlerle alakası olmamasına rağmen sonradan ulusal bilincin kazanılabileceği tehlikesi üzerine raporunu tamamlayan ismet İnönü (isteyen herkes ulaşabilir) birkaç maddesini sıralayacağım şu tavsiyelerde bulunuyordu:

    - Ağrı'da Kürtlerin medenileşip, sükunet bulmaları bile kardır. Karaköse, hükümete bağlı bir Kürt şehridir. Erzincan Kürt merkezi olursa Kürdistan'ın kurulmasından korkarım.
    - Iğdır'da Kürtlerin yerinden oynatılmasına ne lüzum, ne imkan vardır.
    - Van ve Erzincan'da acele olarak, Muş Ovası'nda tedricen ve Elazığ Ovası'nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız.
    -"Siirt Türklüğe hevesli bir Arap şehridir. Hükümete yakın itaatkar halkı vardır. Havası gayet iyi olan Siirt susuz, pis bir trahom merkezidir. Siirt vilayetinde başlıca kuvvetimiz; idare merkezlerimiz, memurlarımız ve zabitlerimizdir. İdare merkezlerimiz çok kuvvetli olmalı. İcabında konulup kaldırılmak üzere özel adliye rejimi kurulmalıdır."
    - Dersim Vilayeti'nin teşkili ile askeri bir idare kurulması ve Dersim ıslahının bir programa bağlanması lazımdır.
    - Memur yetiştirecek büyük müesseseler güneyde yoktur. Orta mektebe girecekler içerisinde Kürtlerden de müracaat olursa, onları da reddetmemeliyiz.

    Bu tarz bir raporun pratikte ne gibi zararları olduğu çok fazla etüt edilmeden tek parti olmanın verdiği avantaj ile 1940 itibariyle dil yasağının devreye sokulmaya çalışılmasıyla yok sayma politikası da resmen başlamış oldu. Tabi bu yasak, ülkenin içinde olduğu zor durum sebepleriyle uygulamada herhangi bir ize rastlanmamıştır. Bu reddediş çok partili hayatın devrede olduğu süreçte devam ederken 1980 darbe anayasasında resmi olarak yasaklanmıştır. ülkenin fakirliği, zayıf alt yapı ve teknoloji yoksunluğu hem asimilasyon sürecini her iki taraf açısından da zora sokuyor ve son derece ağır seyreden bir yol izliyordu. Ülkemizde bu gelişmeler yaşanırken iran’da kısa süreli mahabad cumhuriyeti kurulmuş ve iran ordusu tarafından sert bir şekilde mahabad cumhuriyeti dağıtılmıştı, ırakta ise mustafa Barzani; karşı feodal beylik olan Talabani ile birlikte 1961’de özerk bir bölgenin ilanını gerçekleştiriyordu. Suriye tarafında ise baas rejimi tarafından sınır bölgelerde yaşayan kürtler üzerinde ciddi baskılar ve yasaklanmalar meydana geliyordu.

    Bölgede yaşanan bu gelişmelerden etkilenen türkiye içerisindeki bir kesim ise ulusal bilinç ve farkındalık oluşturma adına örgütlenme yoluna başvurmuştu. 70’lerin ortalarından itibaren başlayan bu örgütlenme zaman içerisinde bölgedeki siyasi boşluk, yoksulluk, ulaşım problemlerini lehine çevirecekti. Tabi 1961 anayasasının özgürlükçü içeriğini kullanan Marksist-leninist bir görünüme sahip olan o zamanki işçi partisi bölgede birçok miting yapmıştır, 10 yıl boyunca bölgede aktif bir rol oynamıştır.

    1970’lerdeki örgütlenmeler, 1980 darbesinin yasakçı zihniyetiyle karşılaşınca güçlü kalabilen tek oluşum olan pkk, kuruluşundan on yıl sonra 1984’te ilk silahlı eylemini gerçekleştirerek örgütlenmeye farklı bir boyut kazandırmıştır. Bu noktada bir suçlu aranacaksa 1980 zihniyetinin sorgulanmasında fayda vardır. Bu zihniyet nasıl bir zihniyetti? Bir halkı tamamen yok sayan, babaları çocuklarının gözü önünde sıra dayağından geçiren, müziğini yasaklayan, ağıdın yakılmasını, sevincin hissedilmesini yasaklayan bir zihniyetti. Pkk, bu zihniyetten ötürü inanılmaz bir hızla büyüyerek silahlı eylemlerine hız verdi. Bu tarz yasaklanmalar inadına devam ettikçe halktan örgüte geçişler de o derece kolaylaştı. Günümüzde cumhurbaşkanının ışid için kullandığı birkaç sinirli çocuk benzetmesini o dönem ilk Turgut özal tarafından kullanılmış ve örgütün eylemlerinin geçici olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Örgütün geçmişinin 10 yılı geçmiş olması, örgüt tabanının ne denli güçlü olduğu gerçeğinin görülememesi önüne geçilemez olayların günümüze kadar sürmesine sebebiyet vermiştir.

    Anadil kullanmanın yasaklanması sadece kürtler arasında bir sıkıntı oluşturmamıştı. Türk solu üzerinde de ciddi bir travma yaratan yasakları en iyi cemal süreya özetleyerek şu satırları karalamıştı:

    O yıllarda ülkemizde
    Çeşitli hükümetlerle
    Yetmiş iki dilden
    İkisi yasaklanmıştı:
    İkincisi Türkçe.

    Türkçeden kasıt aydın kesimin diline vurulan prangaydı. Bu pranga sebebiyle pkk tarzı oluşumlar ortaya çıkmış ve birlikte hareket edilerek ortak programlarla halk, kitlesel olarak iknaya çalışılmıştır. Bu yasaklardan yıllar sonra gelen kenan evren’nin hata yaptık, kandırıldık demesi ise dikta rejiminin nelere mal olduğunun bir göstergesidir. 60 bin insanın ölümünü “kandırıldık” kelimesi temizliyor zannediyoruz.

    Sonuç olarak “ulusal” kavramının kürtlerin yarıya yakını tarafından çekim merkezi haline gelmesi ülke için kabul edilsin veya edilmesin ciddi bir sorundur. Bu kavramı kullanan kürtlerin türk milli mücadele dönemindeki ulus kavramının rehber edildiği gerçeğinin göz önünde tutulması lazım. Zira 2000’lerin başında yapılan demokratik adımlar birçok şeyi halk nazarında normalleştirmiştir. Gelinen noktada ise tekrardan bir geriye dönüş yaşanması pek muhtemel gözükmese de tekçi söylemlerin kışkırtıcı etkisinden söz edebiliriz.



    #168858 iskiski | 5 yıl önce
    0siyaset terimi