çağımızın en büyük kafalarından, Avustralya kökenli 1946 doğumlu filozof.
1971 yılında yayınlanan ''açlık, zenginlik ve ahlak'' isimli eserinde küresel düzeydeki adaletsizlikleri insanlığın gündemine taşımış güçsüz insanlara nerede yaşarlarsa yaşasınlar yardım etmenin çok temel bir ahlaki ödev olduğunu güçlü felsefi argümanlarla ortaya koymuştur.
singer'ın ''boğulan çocuk'' adı verilen düşünce deneyi insanların yardım etme konusundaki standartlarını ortaya koyması açısından son derece rahatsız edicidir. (bunun üzerinde biraz düşünmenizi istiyorum, çünkü bu pek çok insanın tercih ve önceliklerini değiştirecek kadar güçlü bir düşünce deneyidir.)
içerisinde bir göletin bulunduğu güzel bir bahçeden geçiyorsunuz. birden bire bir su şıpırdaması ve hemen ardından da bir yardım çığlığı duydunuz. gölette küçük bir çocuk boğuluyor. kurtarırdınız değil mi? bir arkadaşınızla vaktinde buluşmak için sözleşseniz ya da acele bir işiniz olsa bile mi? elbette... gerçi ayağınızda yeni aldığınız pahalı bir ayakkabı da var ve çocuğu kurtarmak için suya girmeniz durumunda mahvolocak. ama bunu düşünmezdiniz. çünkü bunlar bir çocuğun hayatı yanında çok önemsiz konulardır, insan olmak böyle bir durumda, bunları dikkate almamayı gerektirir, değil mi?
öte yandan afrika gibi dünyanın geri kalmış bölgelerinde her gün çok sayıda çocuğun açlık ya da beslenme yetersizliğinden veya basit ilaçlarla tedavi edilebilecek hastalıklardan öldüğünü de bilmemeniz mümkün değil. üstelik açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun hayatını kurtarmanız için harcayacağınız para bir önceki örnekte suya atlayarak pert olmasına razı geldiğiniz bir çift ayakkabıdan fazla değil... gölete düşen çocuğu kurtardınız tamam, peki afrika'da öldüğünü bildiğiniz çocuklar için neden bu kadar kayıtsızsınız?
peter singer burada bir tutarsızlık olduğuna inanıyordu. ona göre gölette boğulan çocuk ile afrika'da açlıktan ölen çocuk arasında hiç bir fark yoktu. bu yüzden tutarsızlığınızı bir an önce farkedip dünyanın neresinde olursa olsun kolayca önlenebilir ölümlerin önüne geçmelisiniz. bu da sadece aslında hiç de ihtiyacımız olmayan ufak tefek lükslerimizden vazgeçmekle kolayca sağlanabilir. (kendi payıma, bana yıkımdan başka birşey getirmeyen içki alışkanlığımı terketmekle kaç çocuğun hayatını kurtarabilirim acaba?)
evet, bu insanlar doğdukları yeri kendileri seçmediler, berbat koşullar altında dünyaya gelmeleri kesinlikle onların suçu değil, ancak onlara yardım etmediğimiz için bu durumda olmaları bizim suçumuz olabilir mi? sahi onları kurtarmak bu kadar kolayken neden yardım etmekte bu kadar isteksiziz?
akla bir kaç neden geliyor. dış yardıma karşı çıkanların argümanlarının başında dış yardımların bu insanları yardıma bağımlı hale getireceği iddiası bulunur. böylece bu topluluklar hazıra alıştığı için hiç bir zaman kendilerini geliştirme ihtiyacı hissetmeyecek ve bu da onları atalete sürükleyecektir.
peter singer bu argümanın geçersiz olduğunu düşünüyordu. ona göre bu toplumların kendi kendisine yetmesini hedef alan profesyonel pek çok güvenilir yardım kuruluşu bulunmaktadır, eğer amacınız topu taca atmak değilse bu kuruluşların son derece bilimsel bir temelde yardımlarını organize ettiğini göreceksiniz. yardım etmememizin nedeni başkalarının yardım ettiğini varsaymanızsa bu sefer bir mantık hatasına göre hareket ediyorsunuz. herkesin yardım edecek başka birileri olduğunu düşünmesinin tek sonucu hiç yardım edilmemesi veya çok az yardım edilmesi olmaktadır.
singer, küresel adaletsizliklere karşı savaşan bir fikir adamı olmasının yanında samimi ve inanmış bir hayvan hakları aktivistiydi. hayvan haklarıyla ilgili yazdıkları düşünsel anlamda çok büyük etkiler yarattı.
hayvan sömürüsünü ahlaki açıdan değerlendirdiği 1975 tarihli ''hayvan özgürleşmesi'' kitabı veganlık meselesiyle ilgili tartışmalarda da bir dönüm noktası oldu. (bu kitap benim veganlık ile ilgili duygusal tercihimi aynı zamanda rasyonel bir temele oturttu, bu nedenle söyleyecek çok sözüm var, dolayısıyla bununla ilgili eserin başlığında ayrıntılı değerlendirmelere yer vereceğim. burada kitabın sadece ana hatlarına ve temel argümanlarına değinmekle yetiniyorum.)
bildiğiniz üzere,hayvanların da ahlaki davranışın konusu olduğuna ilişkin görüş ingiliz filozof jeremy bentham'la başlamıştı. peter singer da ahlaki eylemin ortaya çıkardığı sonuçlara göre değerlendirilmesi gerektiğini düşünen bir ''sonuççu''filozof olarak görüşlerini bentham'ın ortaya koyduğu ana ilkeler üzerinden temellendirdi. bentham gibi singer da acı çekebilme kapasitesinin esas olduğunu, dolayısıyla bir ahlaki eylemin dayanacağı tek geçerli referansın acı çekebilen varlıkların acılarını mümkün olduğu kadar azaltmak olduğunu kabul etmişti.
oysa pek çok kişiye göre ahlaki davranışın temel zemini, kaynağı ve referansı akıldır. bu nedenle sadece akıllı varlıklar ahlakın konusu, öznesi ve nesnesi olabilir. singer ise şunu sorar; eğer ahlaki davranışımızın muhatabı sadece akıllı varlıklarsa akli yetenekleri doğuştan ya da sonradan kaybolan kişileri nereye konumlandırmalıyız? eğer hayvanları bizden daha az akıllı oldukları için sömürüyor, hapsediyor, etleri için katlediyor, acı verici deneylerde kullanabiliyorsak, aynı şeyi hayvanlardan daha kısıtlı bir zihin kapasitesine sahip insanlar için de önerebilir misiniz? singer bu soruyla tabi ki zihinsel engellilerin köleleştirilmesini savunmuyordu, sadece aklı ahlaki davranışın temeline yerleştiren anlayıştaki bir çelişkiyi ortaya çıkarmayı amaçlıyordu. evet, onun eserlerinde sürekli tekrarlanan bir tema tutarlı olmamız gerektiğidir.
singer'ın konuyu ayrıntılandırmak için ortaya attığı terim türcülüktür. türcülük doğuştan gelen (ve tercih edilemeyen ya da kaçınılamayan) biyolojik farklılıkların kötü muameleyi meşrulaştırmak için (bahane olarak) kullanılmasıdır. türcülük ırkçılık veya cinsiyetçilik'e benzemektedir. nasıl ki ırkçılar kendi ırklarından olana farklı davranır, diğerlerinin haklarını yok sayarsa hayvanlara karşı muamele de aynı düşünsel temele dayanır: biyolojik açıdan farklılıkların ''farklı ahlaki değer düzeyleri'' yaratmayı meşrulaştırması. buna basit bir şekilde, biyolojik açıdan farklı türlere farklı ahlaki standartların uygulanması da diyebiliriz.
sadece damak zevki için tükettiğimiz hayvansal gıdalar, hayvanlar açısından çok yoğun bir acı ve ızdıraba sebep olmaktadır. üstelik çiftlik hayvanlarının doğumundan kesimlerine kadar yaşadıkları ızdırabın düzeyi endüstriyel çiftliklerin para kazanma hırsıyla çok daha ileri boyutlara taşınmıştır. (çiftliklerin ve mezbahaların güncel durumunu ilgili başlık altında ayrıntılı olarak ele alacağım.) singer'a göre bu yanlıştır ve mantıkta bir tutarsızlığa işaret etmekte, sonuç olarak da tahayülümüzün çok ötesinde büyük acılara ve haksızlıklara sebep olmaktadır. bu yüzden singer hayvan yemeden de sağlıklı yaşanabileceğine dikkat çekerek herkesin vejeteryan olmasının ahlaki bir gereklilik olduğunu ileri sürmektedir.