1916 yılı güneşli bir mayıs sabahıydı. Hemen üst tarafımızda oturan amcamların kapısında bulunan bahçedeki domateslere doğru yöneldim, bir tane dalından aldım. Sonra dedemlerle yan yana olan evime doğru domatesi ısıra ısıra koşarak gittim. Kapıdan içeri girmek üzereyken dedem tek katlı evin kapısının orda kendisi tabureye oturmuş, bana da tabure çekerek yanına çağırdı. “Gel, otur hasan.” dedi. Dedemin adı da Hasan’dı. Beni her gördüğünde askerlik anılarını anlatıp anlatıp dururdu. Zor şartlar altındaki mücadelesini sanki cephedeymişçesine anlatıyordu. Belli etmemeye çalışsam da dinliyor gibi yapıyorum ama sıkılıyordum. Bir müddet sonra “hasan!” diye bir ses duydum, çok mutlu oldum. Arkadaşım Turgay en tepedeki evinden bana doğru seslenerek koşuyordu. Turgay’la her gün görüşüyor, her gün ormanın içinde taştan yapılmış eski bir ahırda plan yapıyorduk.