1. "ağzıyla içmek" kavramının olmazsa olmazı; gecenin 2'sinde, eve geç girilen bir iş gününün sonlarına doğru, duşakabinin teknesinin altından banyo zeminine akan suyun göle dönmesi üzerinde dünya'nın en sikko tartışmalarından birini yaptıktan sonra, biraz uzaktaki yatak odasında tek başına yatmaya terk edilmiş sevdiceğin hıçkırıklarını duyarak içinizde hissettiğiniz eylem. evet; bu girdiyi yazarken bu ruh halindeyim ve fonda "the love me or die" çalıyor.

    uyuşana kadar içme ile sözlük anlamına sahip "içki içme"yi karıştırmamak gerek. 4 bira içtikten sonra gözünün önünü görememesini umursamadan eski sevgilisini metro gibi kalabalık bir ortamda arayıp hıçkıra hıçkıra "ama ben seni çok seviyorum ve bu gece yanında uyumak istiyorum. gelebilir miyim?" diye soran gencecik kızcağızın hissettiklerinin tek mantıksız açıklaması içmesi olabilir. ya da -tanımda da bir kısmına yer verdiğim gibi- güzel bir gecenin sonunda, yorgun argın ve tabii ki de içtiği alkolden ötürü kişiliğini tamamen alıngan hale getirmiş bünyenin, bütün sorunların temel merkezi olarak gördüğü ev kavramına öfkesini aynı evi paylaştığı insan ya da insanlara yöneltmek için ağzından çıkanlara kulaklarını kapatmış bir insan evladına dönüşmüş hayvansı halinin kanında akanından da bahsetmiyorum. aslında, ağzımdaki bakla, götüyle de içse, içen insanın içindeki iyi niyetin (veya ; hukukçulara selam olsun) önünde sonunda ortaya çıkamayabileceği üzerine kuruluydu. şu anki ruh halim bu iyi niyeti tanımlamak için fazlasıyla kötümser ve pişman. gene de, sözlükçü sıfatıma uyayım ve çamaşırları asıp yatmadan önce içki içmenin iyi niyet timsali olarak görebileceğiniz olumlu yönlerinden bahsedeyim:

    + rahatlatır, gevşetir, ön yargıları içilen alkolün asidinde eritmeye çabalar. saatlerce ülke kurtarılan masanın sonu, yakın dostların birbirlerine "eve gidince haber ver"leri, uzak ama yakın olmaya çalışan arkadaşların da "araşalım, paslaşalım, kendine dikkat et"leriyle son bulur. masanın en ucundaki tabakta bırakılmış kaşığın son haydari yudumu bile, gidenlerin arkasından masanın aktif olduğu saatlerde edilen ağır lafları, ağız çalkalama bahanesiyle tuvalette kusmaları, eşin eşe, dostun dosta, düşmanın kine kırdırıldığı anları hatırlamaz; hatırlamak istemez. çöpün dibini boylamayı umutsuzca ve içten içe sevinçle bekler, durur.

    + alkol bünyeye ihtiva ederken önce ayaklarda başlayan karıncalanma adrenalin salgılattığı için masada yer alan bireyi anlık da olsa gülümsetir. bu gülümsemeler, genellikle, bomboş bir mevzuyu yanındakine kısık sesle anlatanlarda ortaya çıkar ve masanın büyük kısmı bu nefis gülücüğü kaçırır ya da paylaşılan muhabbet nesnesiyle ilgili olarak düşünüp yanlış anlar. ben bu gülücük uğruna içen, içtikçe de daha çok gülümseyerek etrafını ışıldatan insanlar tanıdım. hiçbiri de yaydıkları ışıktan haberdar değildi. zaten içkiye bağlı yayılan ışığın kişinin kendisine değil, çevresine faydası dokunmadıktan sonra, kişilik tünellerinde kaybolmuşçasına yürüyen insanın üzerine gelen trenin ışığı ne kadar parlak olursa olsun, illa ki görülmeyecektir.

    + içekapanıkların sosyalleşme filizleri yeşertmesine, sosyallerin de yer yer ortamdan silinerek kendi içlerine dönmesine etki eder. yanındaki insanla muhabbetini koyulaştırdığını anlamadan önce birkaç kadeh yuvarlamış ama eve gidince gene dört duvar içinde hapsolmuşçasına karamsarlığa bürünecek olduğundan bihaber kişi, birkaç saatliğine de olsa, doğuştan sosyal olan kişiyle ruh değiştirir. sosyal olan ise, aslında hayatında her zaman bulunmasını istediği "içine dönebilmiş kişi"yi, gene kendi içine doğru doğurabildiğini görerek mutlu olur ve ruhsal olarak ortamdan buharlaşabilir. bu buharlaşmanın en sevdiğim yönü, neredeyse kafasının üzerinden dumanlar tüten eski sosyal kişinin, kendisine doğrudan yöneltilen ve oldukça keskin bir cevabı illa ki bulunan soruya karşı verdiği "hea?" tepkisidir. tepkinin ardından -varsa- yanaklardaki gamzeleri azıcık belli eden, dudak şeklini koruyan bir gülümseme gelir. böyle anlarda, tabaktaki kaşığın içindeki haydariye bakarak kendi kendine mırıldanmak insanı fena halde rahatlatabilir.

    + tüm vicdan azaplarının, haksız ayrılışların, zamansız kaybedişlerin, değersiz eski arkadaşlıkların ve doğru olduğu çok geç anlaşılmış yanlış hayat hesaplaşmalarının bu güne getirdiklerini birer birer insanın önüne döker. ne sözünü kestiğin insanın sana tek bir bakışının hüznü aklında kalır ne son ayrılık konuşmasını kendin yapmak zorunda kalıp karşındakinin gözyaşlarını boynundaki atkınla silmeye çalıştığın anlar eski sıcaklığını koruyabilir ne dayını toprağın bilmem kaç metre altına gömerken yanındaki kuzeninin "neden?" şeklinde çıkan çığlığı sahip olduğu "eski anı ağırlığı"nı muhafaza edebilir ne ev arkadaşının sen uyurken usta tutarak gizlice söküp götürdüğü termosifonun değeri önemli olur ne de "hiçbir zaman beyaz yaka yavşaklığına bürünmeyeceğim" sözünün arkasında bunca yıldır durmanın bir önemi olur. bütün hepsi, sanki başka birinin hayat kırıntılarıymış gibi önüne dizilir. bu seferki gülümseme, biraz da hayata karşı kırgınlıklar taşır ama gene de mutluluğunu esirgemez.

    mutlu olmak birçok insanın hak ettiği bir şey değil. içmeyin. keşke yasal uyarılardan biri de bu olsa: "içki içmek, hak etmediğiniz mutluluğu size kat be kat verebilir. lütfen dikkatli için. belki de bu mutluluk sizin hakkınız değil, başkasının hakkıdır".
    #162637 lake of the hell | 6 yıl önce
    1eylem