insan dilinden sonra en karmaşık iletişim şekli bir böceğin işleyişidir. bu kanatlı böcek, hepimizin bilidiği arı kardeşimiz. bildiğimiz bal arıları salınma dansı olarak adlandırılan hareketleriyle birbirlerine yiyeceğin yerini, tam olarak niteliğini ve uzaklığını anlatabilir. biz bu dili anlayabiliyoruz. primatların dilini ya da yunusların dilini daha çözemedik ama arı kardeşlerimizin ne anlattıklarını anlayabiliyoruz. mesela her bir salınım kovandan kırk beş metre (45m) uzaklığı anlatıyor. bu keşif bir nobel getirdi sahibine. (bkz: karl von frisch)
arılar deneyimleyerek öğrenebilen canlılar. mesela morötesi aralıkta görebilmeleri bazı çiçekleri, renklerini ve dokularını kodlamaları, daha çekici bulmaları buna kanıt teşkil ediyor. bu kardeşlerimizin çoğumuzun ellisinden sonra yaşadığı unutkanlık sorunuyla savaşları var. toplu iğne başı kadar beyni olan bu kardeşlerimiz insan yüzlerini hatırlayabiliyorlar. yapılan deneylerde bazı insan fotoğrafları gösterilip ardından bitki özüyle ödüllendirilen arılar ile, ödüllendirilmeyen bir grup arı aradaki farka başka hızlarda tepkiler vermişlerdir. bu da yüzleri hatırladıklarını göstermektedir. fakat, arı kardeşlerimiz anlamlı biçimde düşünemeyen canlılardır. yani iki dertleri vardır. biri yemek, diğeri de kovanın nereye kurulacağıdır. dolayısıyla fotoğraftakileri insan değil de farklı şekilde beyinlerine kodladıkları çiçekler, bitkiler olarak görüyorlar.
tek bir arı kardeşimiz istediği kadar zeki olsun, kovanından uzak kaldığında tek başına, savunmasız ve acizdir.
yunan, babil ve mısır kültürlerinde arı kutsal sayılmıştır. gerçi bu kültürlerin ki özellikle mısırlıların kutsal saymadıkları bir ben kaldım sanırım. gelelim kutsallığının sebebine. kovan, iyi düzenlenmiş bir toplum gibidir. iyi bir temsildir bu konu için. yeni kraliçe, kız kardeşini öldürterek işe başlar örneğin. zifaf dansı yaparak havada asılı şekilde on beş kadar erkek arıyla çiftleşir. çiftleşen erkek arılar penisleri patlayarak ölürler. kraliçe ise tüm koloniyi ayakta tutmaya yetecek kadar fazla sperm ile tahta oturur. üç yıllık kraliçelik döneminde her gün bin beş yüz (1.500) yumurta çıkarabilir. işçi arılarca sevgili kraliçemizin bakımı yapılır, düzenli olarak beslenir.
kimyasal dengedeki bir dağınıklık yüzünden arada dişi işçi arılar yavrulayabilir fakat kısa sürede bastırılan bu isyan vari davranış sonucunda tüm yumurta ve çıkan arılar diğer işçi arılarca yenir.
arı kardeşlerimiz yeni dünya (amerika)'da evrimleşen canlılardır. ingilizlerin amerika'ya götürdükleri arılara yerli amerikalılar "beyaz adamın sinekleri" ismini takmışlar.
apis mellifera, bir hayvana zarar vermeden ondan alabileceğiniz süt haricindeki tek salgıyı sağlar. bal... bal, bilindiği üzere ağzı sıkıca kapatıldığında bozulmadan saklanabilen tek yiyecektir. mısırfiravunlarının mezarlarında üç bin (3.000) yıllık bal bulunmuş ve hala yenilebilir olduğu görülmüş.
peki bal niye böyle bozulmadan uzun yıllar saklanabilir? bal reisin nemçeker (higroskopik) olmasından dolayı. yani nemi emiyor, öyle olunca küf mantarı, bakteri makteri ne varsa nemsizlikten ölüyor.
arı deyince akla tek bal gelebiliyor. fakat bal, arılardan sağlanan gelirin sadece yüzde on beşini (%15) oluşturuyor. sadece amerika birleşik devletleri'nde arı kardeşlerimiz her yıl on dokuz milyar dolar değerinde mahsülün tozlaşmasına katkı sağlıyor. şöyle anlatayım; ağzınıza attığınız her üç lokmadan birinde arıların payı var.