Bir nevi anne baba büyükler tecrübe sahibi herkes de aslında birer öğretmen sayılır. Bir meslek olarak öğretmenliği incelediğimizde bir sektörün çalışanı olan dershane öğretmenliği kavramını incelemek ve tanıtmak istedim.
Dershane kitlesi; Kurum yöneticileri, çalışanlar ve öğrenciler arasında genel olarak herhangi bir duygusal bağ kurulmadan çift taraflı bir fayda etrafında kısa süreli sözleşme yapılarak bir araya gelen insanlar topluluğudur. Şeklinde tanımlanabilir. Bu insan topluluklarından dershane öğretmenliğini tanıtmadan evvel de dershanelerin kısa bir tarihine ve dershaneciliği ortaya çıkaran ve büyüten sebeplere göz atmakta fayda var.
Dershanelerin 1960’lı yıllarda ilk örneklerine rastlanabilir. Bu dönemdeki dershaneler daha çok büyük il merkezlerinde olup üniversite hazırlık ve sanat okullarına(müzik, resim kursu gibi) hazırlık olarak karşımıza çıkıyor. 1970’lerde yine farklı amaçları karşılamak adına her ilde en az bir tane açıldı. 1980 başlarında ise sayıları 150’ye yaklaşmıştı. 1980’li yıllarda, darbeden dershaneler de etkilenip kapatılması gündeme geldi fakat yürürlüğe sokulmadan önce turgut özal tarafından özel kursların faaliyetinin durdurulmasına yönelik hazırlanan yasa, tekrar meclise sunulup iptal ettirilmesi sağlandı. 1990’lı yılların başlarında her ilde bir elin parmağını geçmeyen kurumlar iken 2010 yılına gelindiğinde ise sayıları 4000’i bulmuştu. Günümüz ise herkesin malumu.
insan nüfusunun hızlı artışı, ülke içerisindeki tarım, sanayi ve benzeri durumların devlet baskısından ve kontrolünden çıkartılıp serbest piyasaya açılması türkiye’nin kapılarını kapitalizme açan Turgut özal sayesinde gerçekleşmiştir. Serbest piyasa ve özel sektör tanımı ile karşılaşan türkiye toplumu, bu durumun kokusunu alan, kapitalizmin ne tür fırsatlar sunabileceğini hisseden fırsatçı öncüller tarafından çok iyi sezilmişti. Dershanecilik kavramını iştah kabartan bir duruma sokan ise -1980 ve öncesinde doğanlar çok iyi hatırlar- zamanın meşhur öğretmeni erol altaca'dan başkası değildir. Kendi adı ile 1991 yılında açtığı dershaneye astronomik ücretlerle öğrenci alımı yapması da bu sektöre olan ilgiyi iyice arttırmış ve dershaneler mantar gibi çoğalmaya başlamıştır.
Dershanecilik için yukarıda bahsetmeye çalıştığımız ticari iştahın kabarma durumu öğretmenler için de ortaya çıkmıştır. Tam anlamıyla 90’lı yıllardaki dershane öğretmenliği sıfatına baktığımızda ortaya çıkan bu muazzam piyasadan nemalanmak isteyen sadece dershaneciler değil aynı zamanda öğretmenler de bu mesleği ticari bir sıfat olarak görmeye başladı. 90’lı yıllarda çalışan bir dershane öğretmeni kendi alanında uzman, bir hafız kadar ezberci, hatta kendi alanında adeta bir peygamber gibi bilgilerini tebliğ edici ve kavratıcı bir özellik aranırdı. Herkes kendine güvenip bu işe adım atmazdı, zira işin sonunda rezil olmak bile vardı.
Dershane öğretmeni meb okullarında çalışmaz, çalışıyorsa da istifa ederdi (varın siz düşünün ne kadar kazandığını. Bir de o dönemlerde mesleğe tekrar dönme kanunu vardı tabi) ve tüm enerjisini dershaneye verirdi.dershane öğretmenleri için Yaz aylarında futbol kulüplerinin yaptığı transferlere benzer transfer haberleri şehre yayılır, hocaların boy boy resimleri şehirlerin billboardlarında tabelalarında görücüye çıkardı.” Odtü mezunu X öğretmen bizde!” Şeklinde. Bu vesileyle dershane kitlesinin dershane tercih etme sıkıntısı giderilirdi. (1998 yılında bulunduğum şehirde bildiğiniz 1994 yılının brezilya ilk 11’i gibi bir kadro kurmuştu dershanenin biri, dört kişi gittik; bizi alsınlar diye yalvardık. Kayıt ücreti=130 lira, çeyrek altın=5 lira. An itibariyle 11.700 tl yapıyor. Şu an küçük bir il için muazzam bir para. İstanbul nasıldı bilemiyorum.) tercih sıkıntısı giderilirdi ama kayıt için insanlar kuyruk oluşturur; bir ayda tüm kontenjan doldurulurdu. Tüm bunlar yaşanırken dershane içinde 2. Sınıf öğretmen durumunda olan ve sırasını bekleyen bir kitle de vardı: stajyer dershane öğretmenleri. 2-5 yıl aralığında süren stajyerlik dönemlerinde etüt salonlarından dışarıya çıkamayıp sadece soru çözerler, ders çalışma ortamının asayişini sağlayıp as kadrodan biri hasta olursa yerlerine derse girerlerdi.
Dershane öğretmenliği fen-edebiyat fakültelerinden mezun olan öğrencilerin piyasayı balon gibi şişirmeleriyle eski önemini ve ciddi dershane öğretmeninin yetişme koşullarını da hızla ortadan kaldırdı. Eskisi gibi kendi alanında canlı birer Google özelliği taşıyan bir kitle yok artık. İnsan ihtiyaçlarının değişmesi, ihtiyaçtan fazla üretimin ve alanın oluşması, gençlerin hayata bakış felsefeleri değiştikçe bu sektördeki öğretmenlerin de donanımsal olarak becerileri değişti ve azaldı. Geçmişte kalan dershane öğretmenlerine bilgilerinden kaynaklı duyulan saygı ve sevgi belki yanlış bir tespit olacak ama tek taraflıydı. Yani öğrenci tarafından bir histi bu. Şimdilerde ise alınan paraların asgari ücretin biraz üstünde seyretmesiyle ve daha fazla yükselememesi öğretmen tarafından menfaat duygusunun ikinci plana atılmasına ve öğrenci ile duygusal bir bağ kurulmasına vesile olmuştur. İşin aslı bu duygusallığın oluşmasına da mezun sayısının fazla olması yol açmakta.