ağustos başladığından beri hem kelime anlamı olarak hem de yan anlam olarak cayır cayır yanan şehir.
orman yangınlarıyla karabağlar'dan menderes'e kadar 53 saat süresince için için yandıktan sonra kontrol altına alınabilen geçen haftaki yangınlar, bu ayın başlamasıyla birlikte "ben de sahne almalıyım" diye böğürerek başlamış aşırı yüksek hava sıcaklıkları ve "henüz yeterince sıcak değil" dermişçesine ılık ılık esen rüzgarların da etkilediği yangınlardı (kundaklama iddiası ayyuka çıkmıştı. yangının özellikle kısa süre içinde bu kadar geniş bir alana yayılmasında illa ki bunun da etkisi olduğunu düşünen çok sayıda izmirli var). ardından gelen "daha da sıcak hava dalgası" yazlık yerlere kaçamamış olan özellikle yaşlı ve çocukları perişan etmiş durumda. günlük rutinde gitmek zorunda olduğu bir işi olmayanlar evlerinden çıkmıyor; çıksalar bile büyük market ya da avmlerin klimalı ortamlarından başka bir yere uzun saatler boyunca kıpırdayamıyorlar. olan, gene, aynı yaşlı ve çocuklu ailelerin akşam eve geri dönüşlerinde toplu taşımada onlara yer verme zorunluluğu toplumsal kurallarla sıkı sıkıya bağlanmış senin benim gibi işçilere oluyor. ayrıca, hissedileni 44 derece olan havadan sonra 10'lu derecelerde olduğundan emin olduğum toplu taşıma aracı kliması ortamı, insanı hasta etme amacıyla bölüm sonu canavarı kostümü giymiş bir yaratığa dönüşmüş, pusuda bekliyor.
eylül ayının da mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklıkta geçeceği öngörüüyormuş. geçen sene "pek sıcak yapmadı bu yıl be" diyen dillerini eşşek arılarının sokmasını dilediklerim var, evet ama siz siz olun; izmir ve çevresinde ağustos (ve hatta eylül) ayını geçirecekseniz, mümkün mertebe şehir merkezinden uzakta kalmaya gayret edin. zira merkez, içinde yaşanacak gibi değil.