bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Dün bir arkadaşımız sormuş, 1990-1997 seneleri içerisinde de ekonomik kriz vardı, dolar enflasyon vs kötü gidiyordu ama durumumuz bu kadar kötü değildi.
O zamanlar da çok kötüydü. Hatırlayın küçük esnaf patır patır dükkan kapatıyor, büyük iş yerleri hergün yüzlerce işçi çıkartıyordu. Hatta en sonunda bir esnaf dönemin başbakanı bülent ecevit’e “sayın başbakanım al, ben bir esnafım” diyerek yazar kasa fırlatmıştı ve devamında da 2001 krizi patlak vermişti.
O zamanı bi hatırlıyalım imf borçları almış gitmiş, kamu borçları göklere çıkmış, bireysel krediler patır patır patlıyor falan. O zamanlar Türkiye cumhuriyeti olarak en büyük borcumuz IMF’yeydi ve ödeme konusunda güçlük çekiyorduk ki sonunda hüsamettin özkan ve ahmet necdet sezer arasındaki anayasa kitabı olayına bağlanan bir ekonomik kriz ortaya çıktı…sonra ne oldu…imf (veya Amerika diyin) bize sırf kendi borçlarını ödeyebilelim diye kemal derviş’i gönderdi mart 2001’de. Kemal derviş aslında çok uzun süre görev yapmadı ama görev yaptığı 1,5 yıl boyunca inanılmaz sıkı bir mali disiplin uyguladı, özellikle kamu harcamalarını öyle bir sıktı ki zaten en sonunda devlet bahçeli birgün isyan edip “ulan devletin başında oturup devleti yönetiyoruz ama istediğimiz gibi para harcayamıyoruz” demiştir, bunun üzerine “bunları, borçları yapmadan önce düşünecektiniz” cevabını alınca gerilim yaşanmış sonunda kemal derviş istifa etmiştir.
Yerine gelen masum türker’de ki kendisi 3 ay anca görev yapabilmiştir) onun yerine gelen ali babacan’da kemal dervişin kurduğu düzenden en ufak bir taviz vermemiştir. Kamu harcamalarına kısıtlamalar getirilmiş, borçlar bitene kadar deyim yerindeyse hiçbir siyasiye, devlet adamına para harcaması için zırnık koklatmamıştır. Devlet kasasına giren para ile varsa yoksa borçlar ödenmiştir ki zaten 2013 yılında ali babacan döneminde son borç ödenerek imf ile olan hesap kapatılmıştır.
Zaten bu dönem içerisinde yapılanların doğru sonuçlar verdiğinin bir başka kanıtı ise 2008 yılında dünya genelinde çıkan ekonomik kriz erdoğan’ın “bizi teğet geçecek” söylemlerine uygun olarak hakikaten bizi teğet geçmiştir ki bunda da yine en büyük pay taa kemal derviş zamanında ortaya konulan reçeteler sayesindedir.
Pek şimdiki durumda fark ne?? ege cansen’den bir alıntı yapayım, ekonomi kelimesini tek başına kullandığınız zaman bir ülkenin toplam milli geliri yani gsmh anlamına gelir. Şöyle ki dünyanın en büyük ekonomisi çin’dir dediğimiz zaman milli geliri en büyük ülke çin’diri anlıyoruz. Burada ekonomiyi helvaya benzetirsek 3 kilo helva yapmak istiyorsak, yağ, un, irmik ve şeker toplamının 3 kilo olması lazımdır. Ekonomide de helva formülü şöyledir; iş gücü (emek), piyasa (toprak), sermaye (para). Yani nüfus fazla ise, yeraltı yerüstü kaynakları çoksa ve ne kadar çok para varsa milli gelir de o kadar çok olur. Bizim gibi insan gücü fazla, parası az ülkeler ise para bulmaya çalışır. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım 17 yıllık mevcut iktidar bu para bulma işini çok iyi yaptı. 17 yılda toplamda 600 milyar dolar yabancı sermaye girişi olduğu tahmin ediliyor. Bu inanılmaz bir rakam, işte 1990-97 yılları arası ile bu zaman arasındaki en büyük farklardan birsi bu.
İkinci önemli fark ise dış borç. 1999 yılında toplam 103 milyar dolar dış borç var iken bu rakam 2018 yılında 450 milyar dolardan fazla. Peki bu ne demek oluyor, biz yurtdışından evet o kadar çok para getirmişiz ve onu yemişiz, üzerine yetmemiş bir de 350 milyar dolar borç yapmışız.
Şimdi üzülerek söylüyorum ki ülkeye tekrardan bir kemal derviş lazımdır. Burada konu kemal dervişin kendisi değil, mali anlamda sıkı bir disiplin getirecek birisi. Devletde birileri paraları har vurup harman savururken dur diyecek birisi lazımdır. Denizin bittiğini söyleyecek birisi lazımdır…işte bu da 3. Farktır.