bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
İlk kez bugün işten 20.00'de çıktım ve 35 dakikada eve vardım. İlk kez otobüs bu kadar hızlıydı. İlk kez oturacak boş bir yer buldum. ilk kez pencere ardından kayıp geçen göğün kızıllığını seyrettim. İlk kez önümde dikilen adamın ayyaş kokusunu aldım. yüzüne baktım. Dokundum. Dokundukça çevremde var olan her şeye, eksikliğimi gördüm. Eksildikçe kamburlaştım. Büküldüm. Karıncalaştım. Oturuyorum ve yaşlılarla yolculuk etmiyorum diye içimde boğulmuş nefesi bu kadar heyecanla oh bee'leyerek saldım. Bedenim kaskatı. Ensem ağrılı. sırtım sancılı. bir şeyler yolunda değil.
Son bir iki aydır huzursuzdum. Mutsuzluğumun sebebini biliyordum. Bunun için gerekli koşullara sahip olamadığım için, içinde bulunduğum durumu düzeltmeye imkânım yoktu ne yazık ki. Anca aldığım bir nihan kaya kitabı sayesinde iyice battım. Ayakta durulacak gibi değil. Sallansam bir şekilde bir yerlere yaslanır yine kendime gelmeye çalışırım. Ama bu sefer düpedüz çakıldım. Feci düşüş oldu. Kan revan içinde bırakmadı beni. Bırakmış olsaydı bir şekilde o kanları temizleye temizleye iyileştirirdim kendimi. Tertemiz bıraktı beni. İzsiz, lekesiz. Mükemmel bir çakılmaydı.
Nereye gidersem gideyim, kendimi değersiz görme düşüncesinden alıkoyamıyorum. Çünkü yıllardır bu çember içinde büyütüldüm. Bu büyütülme esnasında da bunun bedelini birçok noktada ödedim, ödemeye de devam ediyorum. Bunu aşamadığım müddetçe ne kendimle barışacağım ne de yaptığım şeylerin beni özel kıldığı düşüncesine sahip olacağım. İşte bu noktada "iyi aile yoktur" nihan kaya'nın kitabı nar çubuğunu yaralarımın üzerine indirdi de indirdi. Kanıyor mu dersiniz, ıhı. kanamıyor. kendi kendimi kilitlediğim odada nefessizleşiyorum. korktuğum ise ansızın gelen bir itkiyle, kimsenin ruhu duymadan odamda asmak kendimi. başka hiçbir yer güvenli gelmiyor çünkü ölmek için. Bu itkiyi kovmaya çalışıyorum, kafamın içinden. Saçılsın gitsin. Vereceğim mücadele, yazacağım yazı, okuyacağım kitap, çekeceğim fotoğraf, çıkaracağım kitap var. Hiçbiri olmazsa şayet pia'nın ayağı yeryüzüne değmemiş demektir.
30 haziran onur haftası pride günüydü. Benim günümdü. Hepinizin günüydü. Sizin de gününüzdü çünkü hayatta kalmak için çeşitli nedenlere dayanarak verdiğiniz mücadeleniz bir onurdur. Savunduğunuz hakkın, akıttığınız terin, gösterdiğiniz sevginin, dokunduğunuz yaşamınızın onuruydu. Hangimiz onursuz yaşayabiliriz ki? Sizin de gününüzdü. Ancak sizin sahip olduğunuz bütün haklardan mahrum kalan ben, iki kat mücadele vermek zorundayım. Bu yüzden en çok benim günümdü. Bu günde annemden hiç duymadığım şeyler duyduğum en değerli gündür de. 55 yıldır ağzından çıkmayan "eşcinsel" kelimesi çıktı. İlk kez yüzünü kızartmadan "kadınlardan mı hoşlanıyorsun?" dedi. Bunlara karşılık "evet" yanıtını veremesem de bunları duymak hem mutlu etti hem de şaşırttı. Yine de bir şeyler hüzünlendirici. Bu hüzün dağılmadıkça karşısında tüm dürüstlüğümle duramayacağım. Gerçekten yol kıpkısa.
Kitabı okumaya devam ediyorum. Kurulan cümlelerin, çocuklarda açtığı yarayı, açılan yaranın ölene dek nasıl bir kişisel hesaba dönüştürdüğünü görmek, yaşamla ilişkisinde nasıl yıprandığına şahit olmak ve bütün bunların bir aynası olarak kendimi bulmak kötü bir yüzleşmeydi. Varlığımı kabullenemeyişim, bu kabullenemeyişimi bastırmak için insanların beni kabul etmesi yahut da beni görmeleri için, gözlerine yapışıp kalmak için yaptıklarımın berbatlığı bir sofra gibi açılıyor önüme. Şimdi de ise hiçbir şey yapmıyorum. Ne varlığımı kabul edebildim, ne değersizliğimi yendim, ne insanların bir kez daha beni görmeleri için çaba sarf ettim. Hiçbir şey yapmadım. Sadece kendimi tanımak için pia nasıl bir insan'ın sorusunun yanıtını bulmak için sürekli kendimi çektim. Görmeye çalıştım. Aklımdan geçen şeylerin bana mı ait yoksa ailemin, toplumun yarattığı bir pia'ya mı ait olduğunu öğrenmek için tanrılaştım. Sürekli bir şeyler yaratmaya çalıştım. Kah sözcüklerle kah ışıkla. işin içinden çıkamadım.
Bir insan çıkıp bana "sen çok özelsin." dediğinde garipsiyorum. Bu sözün bana ait olabilirliğine dahi ihtimal veremiyorum. O insanın yalan söylediğini düşünüp daha çok boğuşuyorum kendimle. "Sen aslında şöylesin, o yüzden bu insan gelip sana bu sözü ithaf etti." diye diye geberiyorum. Bunca insan iyi bir şey söylemezken bana içlerinden biri çıkıp bunu demesi üzerimde bombalar patlattırıyor. hâlbuki öyle değil siz de ben de biliyorum. Tüm bunlarla uğraşırken iş yerinde yaşanılan olaylar da bunun üzerine eklenince çatlak bir duvara dönüştüm.
Hiçbirinin ağzından güzel bir söz çıkmadığı gibi yapılan her işin kusurunu gelip yüzüne vurdukları, yapılmamış şeylerin bedelini ödeterek (başkaları bundan çok yüklü paralar kazanıyor üstelik) aslında işe yaramaz bir insan olduğumu, değersiz olduğumu, hiçbir şeyi beceremediğim gibi mahvettiğimi çok güzel düşünüyorum. Bu çerçeve içinde şekilleniyorum. Sistemin olduğu, paranın, kapitalistin olduğu yerde bunlar her zaman olacak. Bunun bilincinde olmama rağmen neden aşamıyorum? günde 12-14 saat (bir saat mola harici) kafamı kaldırmadan okuyorum. Kesintisiz okuyorum. Bir eve dönerken otobüste roman okuyorum. Üniversiteden beri yayınevindeyim. Zevkle, keyifle yaptığım bu işi bu iş yerinde nefret ettirdiler. Kazandıklarım oldu elbet. Bunları yabana atamam. Yine de bir şeyler yolunda gitmesi gerekmez mi?
sizin kurallarınızın geçerli olduğu bu toplumda mutsuz olacağımı biliyorum. Yine de varoluşumu sağlayan yaratıcının nedenini arama gayemin verdiği umut olduğu sürece küçük bir tanrı olmaya devam edeceğim. Hepimiz bu hayatın tanrısıyız. Kendimizi yaratıyoruz, yarattıklarımızla bu yaşama dokunuyoruz, tutunuyoruz, etrafımızdaki insanlarla paylaşıyoruz. Bu yeryüzünde ben geçtim. Bu yeryüzünde ben geçtim diyebilmek için bir harf, bir sözcük, bir ışık, bir fotoğraf, bir kitap bırakıyorum. Hiçbiri olmasa bile bıraktığım mücadele, paylaştığım sevgi, bölüştüğüm aşk da benim ismimi fısıldayacaktır. Sizlere.
iyiye olan inancımı yitirmemek için, çıkış yolunu unutmamak için destek aramaya karar verdim. En kısa zamanda yeniden başlayacağım terapiye. başladığım günden itibaren yine deneyimlerimi günlüğüme yazarım. kendimde o gücü ve vakti bulabilirsem eğer.
Yarın fotoğraf çekimi için elmadağ'a gideceğim. Akşam vakti. Üzerinde çalıştığım bir proje için. Eğer bunu tamamlamayı başarabilirsem ve gerçekten olduğuna ikna edebilirsem kendimi bir fanzin olarak varoluşunu tamamlayacak. İsteyenlere de gönderirim severek.
Göğsümdeki bir kitabın ağırlığı, gözlerime yapışmış ıslaklığın çirkinliği, bir türlü pia'yı bilemeyişimin acısı içinde yarına uyanacağım. Bir şeyler güzel olacak elbet. Bir şeyler güzel olurken sizler de güzelleşeceksiniz. İyi olacaksınız.