"insan bir akşamüstü ansızın yorulur tutsak ustura ağzında yaşamaktan." bazen yoruluyorum. kendimi yeterince besleyemiyorum bu aralar. çevrem de beslemiyor. baca tıkandı sanırım. çok uğraştım, yıllarca çok uğraştım. kendimle mücadele ettim, insanlarla mücadele ettim istediğim insan olabilmek için. başta insanın inşa edildiğini düşünüyordum. sonra çamur gibi olduğumuzu ve şekillendirilebileceğimizi tekrar tekrar şekillendirilebileceğimizi düşündüm. şu an fark ettim ki iskambil kağıdından yapılan evler gibiyiz. (bu yanıyla kurandaki yaratılış tabirine benziyor, allah da birçok tarif veriyor çünkü) kalelerimizi bir bir düşürebilecek şeyler var. sağlam duruşumuz o etkiden uzak oluşumuzdan. yoksa dağılmaya teşneyiz. "baktım yeri toparlıyordu ayak izleri, keşke yalnız bunun için sevseydim seni." olmak istediğim insan, olduğumu sandığım insan, olmaktan korktuğum insan hepsi birbirine girdi. işte bu yüzden insan asla oldum diyemez. heidegger insanın yaşarken oldum diyemeyeceğini ancak öldüğünde olmuş olduğunu söyler ve ekler, ölüler olduk diyemezler. bu olmamışlığımızla ne yapacağız bilmiyorum. ham meyveleri yiyip de ekşiyen ağzımız, kamaşan dişlerimiz... biz de zaten bir başka ağacın ham meyvesiyiz. aslında karamsar bir insan değilim. hayata dair umudum çok. sadece güvenmek çok zor, hayallerimiz çokça uçuk olduğundan muhtemelen. son olarak "zirvesine göz koyduğum dağlara bak, koşup takıldığım çitlere bak."