1. Olayları, kişileri, hareketleri değerlendirirken belli bir bilgi birikimi olması lazım insanoğlunda. Yoksa çok mühim olan olaylar, kitleleri etkileyen hareketler veya dünya tarihini değiştiren insanları değerlendirirken sığ kalıyor.

    Şimdi popüler bir örnek vereyim, gençler arasında çok moda lebron mu yoksa jordan’mı. Yaşı 15-18 civarinda olanlar yani 2000 sonrası doğumlular woooo lebron öyle iyi böyle iyi diyor. Çünkü adam jordan’ı görmemiş bile, bunu derken Jordan daha iyi diye demiyorum . Tabi ki birisini değerlendirirken illa o kişiyi görmek gerekmiyor. ama diyelim görmedi, izlemiyor bile. Hadi diyelim izledi o zamanın şartlarını bilmiyor bile. Jordan zamanında ortalama basketbolcular 50cm sıçrarken adamın 1.5 metre sıçraması yaşı 18 olan için hiçbir anlam ifade etmiyor, çünkü şu an oynayan basketbolcuların neredeyse hepsi 1metreden fazla sıçrıyor, o yüzden çok etkilemiyor ama bizim zamanımızda “gördün mü mk adam ne sıçradı haaa” diye 1 hafta konuşurduk. Şimdi bu örnek ne anlatıyor; kişileri, olayları değerlendirirken sığ kalmamak için o zamanı, o zamanın şartlarını iyi analiz etmek gerekiyor.

    Şimdi daha yakın zamandan bi örnek vereyim. Bilim insanları uğraşmışlar didinmişler, dünyanın farklı yerlerindeki bilmem kaç tane teleskobu senkronize çalıştırmışlar, bunların gördükleri görüntüyü işleyebilecek 5 petabaytlık bir bilgisayar geliştirmişler, bilemem kaç milyar ışık yılı ötesinden bir görüntü elde etmişler, aklı ermeyen, işi gücü olmayan, bilgisayar başında iki oynadı diye kendini teknoloji gurusu zanneden cahil cühela insanlar tutmuş ne diyor “”yeeeaa bu ne şimdi” ulan mal senin daha aklın orada neler olduğunu bırak anlamayı, hayalinden bile geçiremezken insanlar neler yapmışlar, yaptıklarının sonucunda neler elde etmişler sen tutmuş onu itibarsızlaştırmaya çalışıyorsun. Zaten o insanların yaptıkları sana göre değil, sen ben anlamayız, 100 sene sonra da anlamayız. Şimdi burada ki örnek ne anlatıyor; olayları değerlendirirken belli bir bilgi birikimin olması gerekiyor.

    Şimdi size kendi işimden örnek vereyim, plazma kesiminde paslanmaz plakalar kalınlaştıkça, plazma nozulunun plakayı patlatmak için harcadığı enerji fazlalaşıyor, diyelim ki plakayı patlatmak için yeterli enerjiye ulaştı ve patlattı, bu esnada da elektrod ve nozul arasında ark atlaması oluyor ve elektrod aşınıyor, daha sonra kesime geçtiğinde kesme yüzeyinde %7 lik bir açı oluşturuyor, bu istenen bir şey değil. Gavur ne yapmış, nozulun içerisinden gelen 7 barlık havayı düz üflemek yerine elektrodun arka tarafına havayı sipiral şekilde üfleyecek delikler açmış ve patlatma sırasında oluşan enerjiden doğan ısıyı azaltmış ve elektrodun yıpranmasını azaltmış böylece %3 lük bir açı ile kesim yapabilir hale getirmiş. Şimdi ne oldu, anladın mı bu anlattıklarımı, yok…aslında plazma kesimi için devrim niteliğinde bir değişiklik, şimdi bu anlattıklarıma "eee noolmuş yani" dersen, işte bu örnek de bilgi eksikliği sınıfına giren değerlendirmeler kümesine dahil olmuş oluyor.

    Şimdi gelelim mustafa kemal’e. İşte bu yukarıda bahsettiğim olayları, kişileri, hareketleri ve davranışları değerlendirirken ki eksiklikler mustafa kemal’i değerlendirirken de baş gösteriyor. Haaa bunları söylerken demiyorum ki mustafa kemal eleştirilemez veya her yaptığı doğruydu. Tabi ki her beşer gibi o da hayatında bazı hatalı kararlar almıştır, onları uygulamış veya uygulatmıştır burası ayrı. Ama genel değerlendirmede basma kalıp öğretileri bitmek tükenmek bilmeyen ısrarla sürekli tekrar edip tabiri caizse mal bulmuş mağribi gibi sevine sevine çığırmak sığlıktan öteye gitmiyor. Mensubu olduğun topluluğun sana öğrettiklerini emme basma tulumba gibi kafanı yukarı aşağı sallaya sallaya tekrar edene kadar zamanın olaylarını değerlendirirken mevcut şartları göz önünde bulundursan veya kendine daha objektif bilgiler katabilirsen zaten yaptığın eleştiri de karşılık bulacaktır.

    Mevcut dünya düzeninin yeni yeni şekillenmeye başladığı 1900lerin başında acaba hangi ülke veya hangi lider hümanizm ilkeleriyle kararlar almış veya aman kimse ölmesin, aman dünya barışı olsun, aman savaşmayalım, aman varlığımız için tehdit oluşturan unsurlara kötü davranmayalım onların da yaşamaya hakkı var demiş ben bilmiyorum. İster şu an için demokrasinin ve sosyal devletin beşiği dediğimiz İskandinav ülkelerine gidin, ister ekim devirimi sonrası rusyaya gidin, ister bağımsızlık mücadelesinin verildiği zamanlardaki güney amerikaya gidin her yerde yöntem aynı. Yani sizin öyle ayıla bayıla anlattığınız, şarkılar türküler bestelediğiniz, t shirtler üzerine fotoğrafını bastığınız che veya stalin pembe sıçıyordu ama mustafa kemal sıçamıyordu öyle mi.

    Bunun yanında bu altı ok her daim birilerini rahatsız etmiştir. Altısı da etmese biri ikisi kesin etmiştir, niye…çünkü bilgin kısıtlı. Niye…çünkü açık okuyup öğrenmek yerine sana öğretilen, dikte edilen, kafana sokulana inanmak daha kolay da o yüzden. Bu ayrılıkçı tayfayı milliyetçilik hep rahatsız etmiştir, bu sosyal liberalleri devletçilik rahatsız etmiştir, gerici yobazları laiklik rahatsız etmiştir, kafa tasçı grubu halkçılık rahatsız etmiştir etmiştir de etmiştir.

    Senin sığ düşünce sistemin, sığ beynin demiyorum çünkü insan beyni sığ değil, onu sığ hale getiren insan davranışları, senin faydana oldu mu Mihail bakunin gibi anarşizm ve düzen karşıtı oluyor, ama sana yapıldı mı Montaigne gibi Cervantes gibi hümanist oluyor. Yok öyle üç kuruşa beş köfte! Önce sen sana şu an içinde bulunduğun düzeni, sevsen de sevmesen de yaşadığın alanı, sen oku anla ilerle diye ve hatta sonra sana bu şartları sağlayanlara kıçındaki boka bakmadan ileri geri salla diye, canıyla-kanıyla bedel ödemiş insanlara saygılı olacaksın, sonra dönemin şartlarını anlayacaksın, sonra bilgi birikimini arttıracaksın sonra da eleştireceksin. hatta bir gün bu dediklerimi yaparsan oturup beraber eleştiricez ama önce sen biraz ders çalış.
    #138701 11001 | 6 yıl önce
    0devlet adamı