■ eğitim serüvenine ve sosyoloji anlayışına değinelim.
》 yaşamının önemli bir kısmını türk toplumunun kendine özgü yapısını analiz ederek geçirmiş; türkiye'nin toplumdal yapısıyla alakalı yaptığı çalışmalarla türk düşün hayatına önemli katkılar sağlamıştır.
》 berkes, eğitim hayatında farklı alanlara yönelmiştir. bunun sebebi "kemalist devrimin görüntülerini aramak"tan geçer. kemalist devrimin görümtülerinin izini sürebileceği ve bu ilkeler çerçevesinde bilim anlayışını şekillendirme çabası onun, istanbul üniversitesi hukuk fakültesi'nden ayrılıp edebiyat fakültesi'ne geçmesine sebep olmuştur. lakin bu geçiş berkes'e, aradığı sonucu vermekte yeterli olmamıştır.
》 kemalist devrimin iyi anlaşılması gereken kurumlar olarak üniversitelerin, yabancı okullarda olduğu gibi türkiye'ye yabancı, verilen mücadelenin yönünü belirlemekten uzak olduğunu söyler.
》 chicago'da robert e. park'ın türkiye hakkında toplumsal konularda sorduğu sorular neticesinde bir durumun farkına varmıştır. kırsal alanlarla ilgili eğilimin, 1940-1950'lerde dil, tarih ve coğrafya fakültesi'ndeki araştırmacılarda gözükmesine ilişkin ve türk akademik hayatında geri kalmış kırsal alanlara yönelik çalışmalara olan ilgiye ilişkin önemli bir ayrıntıdır.
》 niyazi berkes, batı'da sosyolojiye ilişkin çıkan gelişmeler karşısında türkiye'de toplumbilimin kurulabilmesi ve gelişebilmesi amacıyla, batı'dan gelen doktrinleri veya okulları eleştirel bir gözle analiz ederek ortaya çıkardığı sonuçların olaylar üzerinde uygulanması ve diğer yandan uygun yöntem ve tekniklerle içinde yaşanılan topluma uygun olup olmadığının üzerinde durulması gerektiğini vurgulamaktadır.
》 bazı ankara köyleri üzerinde bir araştırma isimli çalışma DTFC'nin içtimaiyat iklimine uygun olarak yayımlanmıştır (yani bilimsel bir sosyoloji çalışması olarak nitelendirilmiştir).
》 niyazi berkes, sosyoloji alanında teorik yazılardan çok, sosyolojik araştırmalara ve türkiye'nin yakın dönem tarihine ilgi duymuştur. bu ilginin kapsamında batılılaşma, ulusçuluk tartışmalarından laiklik tartışmalarına, iktisat tarihinden türk toplumunun yapısına ilişkin bambaşka alanlar mevcuttur. türkiye'de çağdaşlaşma ve türkiye iktisat tarihi isimli çalışmaları bu ilginin çabaya yansıması sonucu oluşmuş eserlerdir.
■ niyazi berkes'in laiklik, sekülerizm ve çağdaşlaşma üzerindeki düşüncelerinden bahsedelim.
》 türkiye'de çağdaşlaşma isimli kitabının konusu; türkiye'nin son iki yüzyıl içindeki yenilenme çabasının aşamalarını, çabanın düşünce düzeyindeki yansımalarının yardımıyla irdelemektir.
》 niyazi berkes'e göre bu kitap, kültürel konuları, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla ele alan bir çalışmadır.
》 berkes'e göre, çağdaşlaşma kavramının karşılığı secularism sözcüğüdür [batı'nın bir kısmında laicisme eş olarak kullanılır ve türkçe'ye girmemiştir (o zamanlar için geçerli olan bir çıkarımdır)].
》 laiklik kavramı yalnızca din-devlet ayrımı arasındaki vurguyu yaparken, sekülerizm ise politik bir otoriteler çatışmasının ötesinde toplumdaki gündelik yaşamı belirleyen sosyal ve kültürel yapıların kutsal olandan dünyevi olana dair yaşadığı dönüşümdür. yani çağdaşlaşmasıdır. (berkes'e göre böyledir)
》 berkes, osmanlı-türk tarihine yönelmiştir. ilk olarak inceleyeceği devletin, siyasal ve toplumsal açıdan nasıl bir kuramsal çerçeveye oturtulabileceğini anlatmaya çalışmıştır. beskes, osmanlı'nın ne teokratik ne de feodal bir sistem olduğunu belirtir. ona göre, gerçek bir teokraside devletin kendi dini vardır ve yabancı dinlerin sınırları içerisinde yaşamasına izin verilmez. sonuçta bilindiği üzere osmanlı'da devlet özelinde gayrimüslimlere karşı hoşgörü hâkimdi. tam bir teokrasi hâkim değildi.
》 Peki, osmanlı da gelişim dinle açıklanıp ele alınamıyorsa, hangi kavram eşliğinde incelenmelidir? beskes bu soruya "gelenek" cevabını vermekle beraber, osmanlı rejiminin en mühim yanının dinsellikten çok geleneksellik olduğuna dair bir açıklama yapmaktadır. fakat bu, dinle iç içe geçirilen kutsallaştırılmış bie gelenektir. kısaca, din tam olarak olmasa bile dolaylı bir şekilde osmanlı'nın kültürel değişimine gelenek aracılığıyla etki etmiştir.
》 berkes, laiklik kelimesi yerine sekülerizm kelimesini kullanmayı tercih etmiştir. (aşağıda detaylıca açıkladım bu durumu)
》 berkes'e göre laiklik, din-devlet dikotomisine dayanan bir kavram olmakla birlikte hıristiyan bir kavramdır. fakat islam ve osmanlı geleneğinde din ile devleti ayrı şekillerde ele alan bir anlayış bulunmamaktadır. hıristiyan dünyasında yer alan din-devlet ikilemi, islam ve osmanlı'da bir ayrım olarak değil; aksine doğal, olağan bir biçim olarak görülmektedir.
》 laicisme kelimesi katolik hıristiyanlığın yayıldığı halkların dilinde kullanılır ve kökeninde "halksallaştırma" anlamını taşır. modern fransızca'da laicisme, din adamlarından, rahiplerden başka kişilere, kurullara, yetkililere dünya işlerinde hatta din işlerinde üstin bir yer verme anlamını taşır.
》 protestanlığın etkisi altındaki halkların dilinde ise (ingiliz, alman...) laicisme'nin kökeni grekçe değil latince'dir ve "çağ" anlamına gelir.
》 türkçe'de arapça kökene sahip asr (asır) kelimesi kullanılır. bu kavram aşırı dincilerin elinde kötü bir kavram durumuna getirildiği için ziya gökalp anlamı hiç bilinmeyen, duyulmamış bir kelime üretmek durumunda kaldı: muasırlaşmak.
》 berkes, laiklik kavramının, bu yabancı, aynı zamanda bozulmuş biçiminin anlaşmazlıklara ve iki farklı yanlış düşünceye sebep olduğunu söyler. ilki, kelimenin geldiği din geleneğindeki durumun, halihazırda islam geleneğinde de mevcut olduğu görüşüdür. ikincisi ise bunun tam tersi olarak, islam geleneğinde böyle bir durumun olmadığı ve laiklik davasının islam dinindeki toplumlarda yersiz, anlamsız olduğu görüşüdür. berkes'e bu iki görüş de hatalı ve yanlıştır.
》 bu anlamsak kargaşadan dolayı beskes, laiklik yerine sekülerizm kavramını kullanmayı tercih etmiştir. sekülerizm, bir yandan çağdaşlaşma kavramını karşılarken bir yandan da din-devlet ya da devlet-kilise davasında çok daha geniş bir şekilde tartışma alanı olan kutsallaşmış gelenek boyunduruğundan kurtulma sorununu ifade etmektedir.
》 "din, geleneğin en son sığınağı, en son savunma kalesidir.baslında toplumun eski yaşayışının kökeninden gelen birçok alışkanlıklar, kolaylıkla din gereği imiş gibi bir nitelik kazanırlar." niyazi berkes
》 türkiye'de çağdaşlaşmanın tarihine bakıldığında 18. yüzyılın ilk yarısına kadar gidildiğini söylemek mümkün. bu sürecin başlangıcını ise osmanlı devleti'nin karlofça antlaşması'yla batı karşısındaki konumunu gözden geçirmeye başlaması olarak görmek pekâlâ mantıklı olacaktır.
》 az önce bahsettiğim başlangıç sürecinin devamında ise lale devri olarak bilinen dönemle bielikte yapılmaya çalışılan yenilikler çağdaşlaşma sürecinin somut bir başlangıcı olarak görülebilir.
》 berkes'e göre bu devirde özellikle yönetici kesim tarafından yaşanan değişimin önemli özelliği, din ve gaza karışımı olan eski osmanlı kültürel yapısından, kopuşun yaşanmasıdır.
》 yine bu dönemde halk tabakasında da tütün, alkol ve kahve tüketimi gibi benzer kültürel değişimler çarpıcı şekilde gözlenmiştir.
》 cumhuriyet dönemi, berkes için 18. yüzyılın ilk yıllardan gelen uzun yolculuğun varmak zprunda olduğu nihai duraktır.
》 osmanlı'nın çökme ya da dağılma haline geçtiği anlaşıldığı sıralarda yeni bir fikrin doğmaya başladığını, bu fikrin de avrupa dünyasında yeni doğan uygarlığa ayak uydurmak gerektiği fikri olduğunu belirtir.
》 yenilgilerin asıl sebebini berkes, avrupa'da doğan yeni uygarlığın, ekonomik ve teknolojik temellerine ayak uyduramama olarak belirtmektedir. türkiye'nin yaşadığı çöküşün asıl nedeninin ekonomik olduğu anlaşılmasına rağmen, bu yönde siyasetin ortaya konulmasını engelleyen etkenler olmasının yanında yapılan bir başka hatanın da toplumun ekonomik mekanizmalarını düzenlemeden bu gerilemenin hükümetin emirleri ile ortadan kalkacak sorunlar olarak görülmesidir.
■ son olarak niyazi berkes'in osmanlı toplumu hakkındaki görüşlerine değinelim.
》 daha önce de değindiğim gibi; osmanlı toplum ve devlet yapısının basitçe feodal veya teokratik toplum yapısına benzediği görüşlerine sert bir üslupla karşı çıkar. osmanlı'nın toplumsal düzeninin avrupa'daki teokratik sistemden tamamen farklı olduğunu belirtir. çünkü teokratik devletlerde başka dinlerin varlığına izin verilmez. o halde "osmanlı devlet sistemini nasıl tanımlayabiliriz" sorusuna ise yine daha önce değindiğim gibi "gelenek-din karışımı bir birlikteliğin mayasını oluşturduğu devlet ve toplum yapısı" olarak cevap verir.
》 osmanlı'yı ve diğer doğu ülkelerinin yönetim biçimlerini doğu despotizmi olarak tanımlayan niyazi berkes, bu kavramın da avrupalı düşünürler tarafından yanlış yorumlandığını düşünür. berkes'e göre despotizm, antik yunan felsefesi'nde tiranlık anlamını değil, doğu'daki mutlak yönetimini tarif eder. doğu'da bu sistemin yaygın olmasının sebebini ise coğrafi ve militer koşullara bağlar. despotizmin bulunduğu yerlerde geniş ölçüde fetihler yapılabilir.
》 niyazi berkes'in diğer bir tespiti ise devlet-toplum ilişkisinin batı'dan farklı oluşudur. "osmanlı devlet ve toplum görüşünün bu yanına göre devlet toplumdan gelmez. devlet, toplumun ekonomik çıkar sınıflarının çıkar gereklerine dayanmaz. siyasam egemenlik toplumsal köklerden gelmez, toplumun üstüne tanrı tarafından dışarıdan oturtulur." niyazi berkes
》 berkes, türkiye iktisat tarihi kitabında ibn-i haldun'un "tavırlar nazariyesi" yaklaşımını temel alır. ibn-i haldun'dan hareketle osmanlı'nın dönemlerini şu şekilde ele alır: 1. dönem ※ doğuş ve kuruluş dönemi 2. dönem ※ dengelilik dönemi 3. dönem ※ düzenin bozuluşu, bozuk düzen dönemi 4. dönem ※ yeni bir düzen kurma çabalarının dönemi
》 berkes, bugünkü anlayış içerisinde devleti hükmi bir şahsiyet olarak değerlendirir. halk sınıflarının siyadal iradesine dayanmasıyla birlikte bugünkü devletlerin çoğunda da devlet sınıflara bölünmüştür. bu bölünme ise toprak sahipleri, sermaye sahipleri ve emek sahiplerinin hakları olarak ifade edilmektedir. berkes, bu sınıfların osmanlı devleti'nde olmama nedeni olarak halk sınıflarına, yani; toplum iradesine dayalı olan ve onu temsil eden bir sistem olmaması olarak ifade etmektedir. berkes'e göre, osmanlı için devletin sınıflara dayanması söz konusu değildir, sınıflar devlete dayanmaktadır. aksi durumda ihtilal fikri ile eş anlamlı bir hal söz konusudur.
》 osmanlı'da oeganlaştırılmış olarak gördüğü sınıfların en önemlisi ve çoğunluğunun çiftçi sınıfı olduğunu söylemektedir. hem zamanın ekonomisi hem de devlete en lüzumlu işi yapmaları açısından önemlidir. mülkün, yani toprak üzerindeki gücün patronu devletti. köylünün yanında ise ekonomi, devlet geliri ve askeri güç bakımından esnaf ikinci derecede önemli bir sınıftı. diğer sınıflar zanaat ve çoğunlukla hoş karşılanmayan tüccarlıktı.
■□■ şahsi değerlendirmem:
niyazi berkes, toplumumuz için önemli bir sosyolog, mühim bir bilim insanıydı. yaptığı çalışmalar osmanlı-türk ikilisi üzerinde kurulu olmuş, bu çalışmalarda osmanlı'nın kültür değişmeleri çabalarının ağrılarının nedenlerini irdelemiş, osmanlı siyasi ve toplumsal yapısından hareketle din, laiklik, teokrasi, feodalite gibi bir takım unsurların üzerine eğilmiş ve yönetimsel eksiklikler gibi çıkarımlarla araştırmalarını sürdürmüştür. niyazi berkes, yeni bir sosyolojik düzenin sancılarının üzerine eğilirken bana göre çok mühim bir noktayı belki atlamıştır belki ben okumalarımda gözden kaçırmışımdır: laiklik kavramını din-devlet ayrımına kadar indirgemiş olması. laiklik bu kadar basit bir kavram değildir.