son on yılda kaç seçim yapıldı hesaplayamıyorum. yerel seçimler, referandumlar, başkanlık seçimleri, genel seçimler, bunu beğenmedik bi daha yapalım seçimleri. sürekli sandığa taşınıyoruz. o bir şey değil. sabah kalk, kahvaltını et, git sıraya gir oyunu ver, gel. ama her seçimde aylar öncesinden başlayan bir propaganda süreci var. afişler, bayraklar, trafiği felç eden mitingler, şarkılı türkülü otobüsler, minibüsler, anketçilerden gelen telefonlar, hepsinin üzerinde tv reklamları ve mitingler tarafından işgal edilmiş haber bültenleri. bu kadar sık seçim olmasa propaganda süreçlerinde boşa harcanan, sokağa saçılan para memleket ekonomisini düze çıkarırdı belki de. dünyada da böyle mi bilmiyorum. her propaganda sürecinde seçmeni konsolide etmek için, tarafları belirlemek için, safları sıklaştırmak için başvurulan yöntem nefret söyleminin sınırlarında geziyor. bir içeri bir dışarı mütemadi bir sınır ihlali var. herkesin sürekli birbirine, sana, bana bok atmasından gına geldi. illallah dedim. yoruldum. kendi köşesinde yaşayan bir insan olduğum halde hedef gösterilmekten, yediğim, içtiğim, giydiğim üzerinden yargılanmaktan tükendim. bu duyguyu yaşayan yalnızca ben değilim, memlekette huzur kalmadı. pazar günü yine kalkıp gidip oy vereceğiz. sonuç ne olursa olsun, ondan sonra hiç olmazsa bir dört yıl hiç seçim lafı edilmesin bu ülkede.