1. türk sosyolog.

    sosyolojinin konusu hakkındaki görüşlerine değinelim.

    fındıkoğlu'na göre sosyolojinin konusu cemiyet yani toplumdur. sosyoloji, toplum bilimidir.

    sosyolojinin konusunu açıklamak amacıyla altınova isimli bir türk şehri hayal eder. araştırmacı kişi altınova şehrinde gezerken kullanılan türkçe'de, geleneklerde, zevklerde farklılık gözler. şehri bir süre sonra tekrar gezdiğinde ortada değişmeyen ve nesilden nesile aktarılan bir şey vardır. bu şey, ya gelenekler gibi donmuş bir görünüş taşır ya da estetik zevk ve dini duygularda olduğu gibi akıcı bir şekilde görülür. bir neslin fertleri bu şeyleri hazır ve yapılmış bulurlar. (durkheim, sosyal olguları bir şey gibi ele almamızı ve bu şeylerin bizlere önceki nesillerden hazır olarak kaldığını söyler.)

    kolektif şuuru kabul eder. insanlar değişir ama kurumlar kalır düşüncesindedir. değişen fertlerin dışında kurum realitesi vardır (örneğin; değişen askerler ve değişmeyen ordu).

    altınova'da zamanla sınıf ve tabakalar düzeni bozulur. fındıkoğlu, sosyal realitedeki bu değişimleri organizmacı-evrimci bir görüşle açıklar. ona göre bu değişim zamanla ortaya çıkmıştır.

    sosyolojinin konusunu ve gibi sosyal realite olarak açıklar.

    ...

    sosyolojinin metodu hakkındaki düşüncelerine değinelim.

    ve : determinizm, her şeyin nedensellik içinde oluştuğunu kabul eden, savunan görüştür. hürriyetçilik ise bunun neredeyse tam tersi biçimde olaylar arasında neden-sonuç ilişkisini belirsiz, ancak mümkün kabul eden görüştür. sosyal olayların açıklanmasında ferdî iradelerin rolünü de kabul eder. sosyal bilimlerde mutlak hakikatler peşinde koşmanın yanlış olduğunu belirtir. "mutlak hakikatler peşinde koşmak, tabiata esaret gibi, mevcuda esaret neticesini doğuracaktır." mutlak bir determinizme karşıdır.

    tarihi metot: herhangi bir sosyal olayı, şahsı, bir düşünceyi, bir kurumu incelerken onun geçmişini aydınlatarak mevcut durumunu açıklamaya çalışır. sosyolojiye katkısıdır "tarihi metot".

    bütüncü görüş: karmaşık bir yapıya sahip olan toplumsal olayların gestaltçı-bütüncü görüşle açıklanmasını savunur. tek taraflı ve tek sebepli mutlak açıklamalardan uzak durulması gerektiğini belirtir. sosyal olayları ortaya çıktıkları yer ve zamanı dikkate alarak, çeşitli metotlar yardımıyla ve bilimlerarası bir yaklaşımla incelemek , gerekirse önceki çalışmalardan yararlanmak gerekliliğini ifade eder. akıl ve tecrübenin, tümevarım ve tümdengelimin birlikte kullanılması gereğini belirtir.

    ...

    türkiye'deki kültürel hayat ve aydınlar hakkındaki düşüncelerine değinelim.

    türkiye'de kültürel hayatın durumu ve geliştirilmesi hakkında çıkarımlarda bulunmuştur.

    sosyal değerleri birbirinden ayırma: türkiye'de sağlam bir fikir geleneğinin kurulması, fikir faaliyetlerinin değerinin ve hürriyetinin gözetilmesine bağlıdır. bu hürriyeti sağlamak, her şeyden önce sosyal değerleri birbirinden ayırmakla, her işi ehline bırakmakla mümkündür.

    aydın-toplum etkileşimi: aydınlarımız içlerine doğdukları toplumun gereklerine uygun fikir sistemleri geliştirmek yerine, batılı toplumlar için oluşturulmuş düşünce sistemlerini doğrudan toplumumuza yansıtma gayretindedirler. kendi toplumlarına yabancı kalmışlardır. aydınlar, kendi toplumuna öz düşünce sistemleri geliştirmeli, toplumun ihtiyaç ve değerlerini göz önüne almalıdır. böylece aydın-halk bütünleşmesi sağlanmış olur.

    kültürde in sağlanması: türkiye'de fikrî hayatın canlamasını, bilimsel ve felsefi hayat geleneğinin kurulmasını, ülkenin her tarafındaki kabiliyetlerin ortaya çıkarılıp değerlendirilmesini... sağlayacak faktörlerden biri olarak önemle ele almakta ve çeşitli yönleriyle düşünmektedir. kültür merkeziyetsizliği konusunda da taklitçilikten kaçınılması gerekliliğine vurgu yapar.

    batı medeniyetinin bilimsel ve felsefi ortamını bir bütün olarak yaratmaya çalışmak: fındıkoğlu, türklerde araştırma ruhunun olmadığından, türk aydınının araştırmadığından, türklerin geçmiş ve gelecek bağının gelişmediğinden, fikren değil şeklen batı'ya benzemeye çalışıldığından söz eder. "batı medeniyetinin bilimsel ve felsefi ortamını teşkil eden özellikler bir takım ahlakî ilkelerde toplanır. en başta "bilimsel ahlâk" gelir."

    devletin kültürel hayatta rol alması: fındıkoğlu, türkiye'de devlete kültür devletçiliği rolünü yükler. kültürel faaliyetlerin korunması ve teşvik edilmesi gerekliliğinden bahseder. kültür faaliyetleri bulundukları ülkenin meselelerine bağlanmalıdır. siyasi otoriteler yönlendirme yapmaksızın kültürel faaliyetlere kolaylık sağlamalıdır. milli kültür mekanizması, sınır ve çevçevesi belli bir kitle sempatisi gerektirir. kültürel faaliyetlerde milli sempatiden uzaklaşıldığında devlet, kültürel faaliyetleri, "milli mefküre"ye yönlendirmelidir. devletin, "sosyal, tarihi ve siyasî sebeplerle idare ve siyaset alanına kaymış bilim insanlarını bilim alanına çekme" rolünden de bahseder. devlet ayrıca bilimsel ve felsefi teşkilatlanmayı da sağlamalıdır.

    milli kültür üretme ve aydınlar hakkında da detaylıca çalışmıştır. türkiye'de bilimsel ve felsefi alanlarda kültür buhranının ortaya çıktığını söyler. milli kültürü yaratacak aydın tipini anlatır. bu yeni insanı anlatırken 'un ahlaklı adamı anlattığı isimli kitabından yararlanır. aydının türk halkı ve sosyal problemlerine sempati duyması gerekir. aydın, işe yöneliktir. aydın, kendini bilmelidir. aydın, kendinden çıkmalı; basit nefsinden kurtulmalıdır. aydın, mutlak olmamak kaydıyla hasbi davranmalıdır. aydın, milli mefkürenin adamıdır. aydın, yağtığı işe inançla bağlanmalıdır. düşündüğüne inanmayan ve inandığını düşünmeyen aydın tipi toplum için zararlıdır. aydınlar ahlaklı olmalılar, kendilerinden çıkmalılar ve teşkilatlanmalılardır.

    ...

    türkiye'de eğitim ve öğretim hayatı ile ilgili düşüncelerine bakalım.

    eğitimde tutarlılık konusuna değinir. aile, okul, meslek ve toplum olmak üzere üç eğitim çevresinden söz eder. aile çevresinin eğitimine muhafazakâr, okul çevresinin eğitimine demokrat ve inkılapçı, meslek ve toplum çevrelerinin eğitimine ise muhafazakâr ve inkılapçı der.

    liselerde dil ve programlar üzerine de eğilir. liseler, eğitim sisteminin en sorunlu organlarıdır. yükseköğretime öğrenci yetiştirirler ama bu öğrenciler yetersizdirler. lise programlarının gereksiz derecede uzun ve yoğun olduğunu, asıl eğilmeleri gereken konulara da değinmediklerini belirtir. lise sorunlarını dil meselesine indirgeyerek açıklar.

    üniversiteler hakkında detaylı bir açıklama yapmıştır. üniversitelerin özerk olmaları konusunda önem bulmuş, özerk üniversiteyi tanımlamıştır. özerk üniversite, eğitimin diğer kademeleri ve diğer üniversitelerle işbirliği halinde, ülke ve çevre meselelerinden haberdar olan, onlara çözüm üreten, kendi organlarını kendi içinde kontrol edebilen bir üniversitedir. yani, "dinamik bir üniversite özerkliği"nden bahsetmiştir. üniversitelerin birbirleriyle ilişki içerisinde bulunmalarını doğru bulur. bir üniversite kendi bilgisini toplum hayatına ne kadar sokarsa "halktan bir parça olmak" sırrına o kadar erişir. yükseköğretimde verimlilik ve nitelik konuları üzerinde de sıklıkla duran fındıkoğlu, niteliğin esas alınması konusunun kalitenin yüksekliğiyle açıklanması gerektiğini belirtir. yani, üniversitelerin ya da öğrenci sayısının çokluğu değil, üniversitelerin kalitesi ve yetiştirilen öğrencinin yetkinliğidir önemli olan. ortaöğretim ve liselerde yeterli kalite yakalanırsa, yükseköğretimde de verimlilik artar. yükseköğretimin hemen başında eleme testlerinin olmasını gerekli görür. yurtdışına öğrenci gönderilme meselelerine de değinmiştir. fındıkoğlu, doğru, yeterli, yetkin, kendini geliştirmiş gençleri yurtdışına eğitime ve öğretime göndermeyi doğru bulur. yetkin olmayan ve kaliteden uzak kurumlarda eğitim gören öğrenciler gittikleri yerlerden pekala elleri ve zihinleri boş döneceklerdir.

    ...

    fındıkoğlu'nun türkiye'de dil kullanımıyla ilgili görüşlerine değinelim son olarak.

    fındıkoğlu'nun türkiye'deki dil hakkındaki görüşlerini iki dönemde incelemek daha doğru olacaktır.

    1928-1930 arası dönem: bu dönemde fındıkoğlu, eski harflere ve osmanlıca'ya karşıdır. harf inkılabının iki temel hedefi vardır: okur-yazar oranını arttırmak ve okur-yazar kesimin imlâsını düzeltmek. bununla birlikte iki tane de faydasından bahseder: batı medeniyeti içinde, alfabenin şekil beraberliğini kazanmak ve türk dilinin mülkiyetini ve hürriyetini elde etmek. harf inkılabından hemen sonra yapılacak bir dil inkılabının türk dilinin hürriyetini tam olarak sağlayacağını belirtir.

    osmanlıca'dan "öz ve temiz türkçe'ye" doğru bir hareketin başlatılmasını söyler ve izlenecek yolları sıralar: yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak, konuşma dilini halkın diline yaklaştırmak, hayatta olmayan fakat kitapta yer alan türkçe kelimeleri yazı ve konuşma diline geçirmektir.

    yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak: birinci adımda leri dilden çıkarmak, ikinci adımda yabancı dil bilgisi kurallarından uzaklaşmak gerekir. üçüncü ve son adımda ise konuşulan dildeki kelimelere sempati duymak gerekir.

    konuşma dilini halkın diline yaklaştırmak: aydın kişi, kendi dilini temizlemek ve düzeltmek amacıyla mensup olduğu halkın dil realitesi üzerinde faaliyette bulunacak, malzeme toplayacak, bunları bir araya getirecek ve bunları işleyecektir.

    son olarak belirttiğim gibi; üçüncü temel adımda ise hayatta olmayan fakat kitapta olan türkçe kelimeleri konuşma ve yazı diline kazandırmak yer alıyor.

    kısaca; fındıkoğlu fars ve arap dilinin egemenliği altında yıpranmış, değişim geçirmiş bir türkçe'yi kabullenemez (kim kabullenebilir ki!). türkçe'nin bu iki dilin etkisinden kurtulup hürriyetine kavuşması gerektiğini, alfabenin değişmesiyle batı medeniyeti ile dil şekli bakımından benzerlik kurulmasını, aydınların öz türkçe'yi kullanmalarını belirtir.

    1930 sonrası dönem: bu dönemde 1908-1928 yılları arasında ortaya çıkan akımlar hakkındaki görüşlerini belirtir. türk dili konusunda ortaya öıkan üç görüş olduğunu belirtir: türkçüler, tasfiyeciler, fesahatçılar. türkçüler'in baş temsilcisi tahmininiz üzerine ziya gökalp'tir. yabancı dil kurallarını atmaktan ve sadece türkiye türkçesi'nde karşılığı olmayan kelimeleri benimsemekten söz eder. tasfiyeciler ise yabancı kural ve türkçe karşılığı olan yabancı kelimelerin atılmasıyla birlikte türkçe karşılığı olmayan kelimelerinde kullanılmasını istemez. fındıkoğlu'na göre bu çeşit boş ve anlamsız bir milliyetçilik, milli kültürü tehlikeye sokabilir ve sanılanın aksine daha çok yabancı dil istilasıyla baş başa kalınabilir. fesahatçılar ise gericilerdir. türkçülere ve dolayısıyla (böyle bir şeyi dillendirmeseler de) türkçe'ye karşıdırlar. kelimelerin arapça ve farsça'daki gibi kullanılması gerektiğini belirtirler. hatta bu dillerden daha çok kelime alınmaaı gerektiğine vurgu yaparlar.

    fındıkoğlu ise türkçülerin görüşlerini benimser. bu dönemde tasfiyeciler türk dili üzerinde hakimdirler. fındıkoğlu ise yazı hayatının sonuna kadar tasfiyecilerle mücadele edecektir.

    1. edit: imla ve noktalama düzeltimi.
    2. edit: yazının devamının yazılması.

    yararlanılan kaynaklar;
    Rauh, F. (1937). , Paris
    Güngör, N. (1991). Kültür eğitim dil üzerine görüşleri ile Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu. Ankara: .
    Fındıkoğlu, Z. F. (1948a). Bugünkü lisan meselesi ve Ziya Gökalp. Cumhuriyet, 22.10.1948, s. 2.
    Kültür Eğitim Dil Üzerine Görüşleri ile Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (1991)
    türk sosyologları kitabı, erdal aksoy, nazmi avcı.
    #132589 laranja | 6 yıl önce (  6 yıl önce)
    0tanınmış kişi