albert camus'nun birçok gerçekliği sorgulatan romanı.
İnsanın içinde bir yerlerde derin duyguların hakim olduğu boş bir alan olduğunu düşünüyorum. Bu alan öyle bilimle, anatomiyle, antropolojiyle falan açıklanabilecek bir şey değil benim nezdimde. Zira öyle bir alan yok. Manen inceleyebildiğim bu alanın, oligarşi ile yöneten efendileri duygular. Aynı bir makine gibi derdini, sıkıntısını o bomboş alana atıyor insan. Duygular özümsüyor önce, sonra sindiriyor. En nihayetinde tepkisini sunuyor. Fizyolojik bir tepki oluşuyor. Bu işlem anlattığımdan hızlı vuku buluyor aslında. Bir anda reaksiyon...
Meursault gibi bir adamda ise bu mekanizma ağır işliyor olmalı. Olayları o boş hazneye atmak yerine zihninden geçenin, o an yapmak istediği neyse onun arkasına saklıyor. Onun için gerçek, o an ne yapmak istiyorsa odur. Yani, arzular denilebilir. Fakat en sonunda o boş alana derdini (ki çoğu şeyi dert edinmeyen bir karakter) ister istemez bırakıyor. Nihayetinde elde ettiği tepki ise tepkisizlik. Duygularını gizlemek değil bu; onları sergileyememek. Doğal hali bu onun. Farklı olmayı da istemiyor. Bu konuda kendiyle barışık. "Ruh" diye tabir ettiğimiz insanların; yine "ruhsuz" diye tabir ettiğimiz insanlardan bir farkının olmadığının bilincinde olsa bile, ruhun içinde ruh arayan ademin, Meursault'un içinde bir yerlerde ahlaklı bir ruh araması kaçınılmaz.
Meursault, boş bir adam. İçi tamtakır kuru bakır. Fakat dolu bir görünüme sahip. Kolay etkilenen ama bunu yaşamında hissetmeyen, hissettirmeyen bir kişilik. Sahi Meursault, arzularına mı yenik düşüyor yoksa güneşten mi etkileniyor?
Güneş dedim ya; karakterimiz Güneş ile epey bir düşman. Hem de kanlı bıçaklı. Fakat son ölümlü düşüncelerinde ona değinerek, bir anlamda ondan özür dilemeyi de ihmal etmiyor.
Oldukça dürüst. Yapmacıklıktan uzak. Aslında çoğu insan cenazede göstermelik ağlar. "Toplum ne der?, İnsanlar ne konuşurlar benim hakkımda?" gibi soruları zihinlerine pelesenk ederler. Kendim yaptım, oradan biliyorum. Meursault ise her insan gibi aslında ağlamıyor. Fakat diğer insanlardan farklı olarak bunu dışarıya vuruyor. Böyle bir gayret içine de girdiği yok. Ağlamak istemiyorsa ağlamıyor. Fakat biz, yahut en azından ben? Çok kez sahte gözyaşı döktüğümü bilirim. Ah Meursault, sırf şu özelliğin, huyun için senin yerinde olmayı istiyorum.
Kıskandım... Bu kıskançlık ve bu kıskançlığın getirdiği senin düşüncelerine, vücuduna (ki hakkında hiçbir fiziki özelliğini bilmeden; "umarım Marie Cardona yakışıklı erkekleri sevmiştir".) bürünme arzusuyla, idamını bile üstlenebilirim.
İçtenliğinizi sorgulatacak bir kitap.
Toplumun gayriihtiyari tavırlarını, kendi savlarınızla çürütemeyeceğinizi, çünkü toplumun ister istemez bir parçası olduğunuzu bilin. Onu sorgulamayı bırakıp, değillemeye başlayın. Toplum piçtir, sen de bir hiçsin. Dünya bir hiç. O halde sen bir dünyasın. Piçler ise etrafını sarmış durumda.
Ve dünyanın eğimini insanlar verir; dünya bundan habersizdir.