insanlar konuşmayı çok sever. evet bu insanlardan biri de benim. ancak bazı durumları anlatamazsınız, kelimelere dökmek, yaşadıklarınızı ifade etmez. sadece değerini düşürür. nasıl bir duygudur bilir misiniz? erkeklerin aşık olması gibidir. erkekler, aşık olunca sevdikleri insanı kimseye anlatmazlar, sevdiklerinin değerini düşürmemek için, insanların anlayamayacaklarını bilir, bu durum sevdiği kişiyle ilgili gelebilecek olumsuz eleştirilere karşı savunma yoludur. aslında erkekler, sevdiği kişiyi herkese anlatmak ister. dünya alem, sevdiği insanı bilsin ister fakat; buna rağmen sevdiği insanı anlatmaz, anlatamaz. kadınlarda durum nasıldır bilemem. tahminime göre, gerçekten seviyorsa, çok samimi olduğu arkadaşlarına anlatıyorlardır. nasıl ki aşık olan insan sevdiği kişinin değerinin azalmasını istemez. aynı şekilde, büyük acıları yaşamış insanlarda, dertlerini paylaşmaktan haz duymazlar. haksızlığa uğradıkları konu hakkında delicesine konuşmak istemelerine rağmen susarlar. işte bu durum bastırılmış bir duygu durumuna dönüşebilir.
gelin bastırılmış duyguları örneklendirelim. hiç haksızlığa uğradığınızı düşündünüz mü? bu da sorumu şimdi. tabi ki haksızlığa uğradınız. benimki de laf işte. haksızlığa uğradığınız zaman sakin kalabilme özelliğiniz var mı peki? çok büyük bir ihtimalle yoktur. hatta siz bu yazıyı okurken, sizin "salak mıyım haksızlığa uğradığımı düşünüyorsam, niçin susayım" dediğinizi duyar gibiyim. insan öyle zamanlarda susmalı, tek bir kelime bile etmemeli. haksızlık yaptığını düşündüğü kişiyle, sakinleşince konuşmalı. neden böyle bir davranışta bulunduğunu sormalı, cevabı tatmin edici olursa ilişkiyi devam ettirmeli yok cevap tatmin edici değilse ortada bir yalan var demektir veya açığa çıkmamış gerçekler. bu gerçekler, tatmin edici cevaplar veremeyen insanla ilgilidir. karşı tarafın öğrenmesini istemediği hatta kendisinden bile gizlemeye çalıştığı travmalar. bastırılmış duygular işte bu travmalardır.
bir filmi anlatmak için neden bunları yazdım diye düşünebilirsiniz. "bu yazdıklarının filmle ne alakası var" demeniz gayet normal. aklınızsa bulunsun diye yazıyorum, bu filmde bir lübnanlı hristiyan bir adamın, filistinli bir mülteciyle olan hikayesini izleyeceksiniz. "kimin suçlu olduğundan ziyade kimin daha suçlu olduğunu düşüneceksiniz." çoğu insan için suçlunun kim olduğu önemsizdir. belli bir etnik kökenden gelmesi, belli bir gruba kendini ait hissetmesi suçtur(tabi bu ırkçı ve kendini bir gıdım bile yetiştirememiş cahil insanlar için geçerli bir durum). tabi ki bu suç değil. bak ya yazmak istediklerimi yazamıyorum acaba neden? diktatörlükle yönetilen ülkelerde, kitle olarak hareket eden insanlardan çekindiğim için olabilir. çekinmek derken bu kitleden korktuğum anlaşılmasın, bu kitlenin kötü huylu bir tümör olduğunu düşündüğüm için sessiz kalıyorum. kısacası sessiz bir çığlık duyuyorsanız işte ben ve benim gibi milyonların sessiz çığlığı kulaklarınızda yankılanıyordur. bu filmin son sahnesinde bulunan, sessiz gülümseme benim gülümsememdi.
bazen sessizlik insanları çıldırtır, vicdan azabı çektirtir. çok mutlu olursunuz, paylaşmak istersiniz ama paylaşamazsınız. çok üzgün olursunuz, dinlenmek istersiniz, dinlemezler. çok hasta olursunuz aramak istersiniz, arayamazsınız. unutmayın sizden yardım istemiş birinin elini, zamanında tutmadıysanız, o eli bir daha tutamazsınız. insanları yalnızlığa mahkum ederek iyi insan olunmaz. olsa olsa ancak muhtaç olunur.
şimdi güzel ülkemizdeki bütün sorunları düşünün ve kendinize yeni bir yol çizin. belki elinizden hala bişeyler gelebilir kimbilir. belki bir eli tutarsınız. boşta kalmış olan elleriniz böylelikle dolmuş olur hiç değilse. hadi o zaman iyi seyirler size.