bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
hayret fanzin
güzel bir haberle başlamak istedim. kendi fotoğraf çalışmalarımdan oluşan bir fanzin hayata dokundu. devamının daha da güçlü olacağına inanıyorum. inanmak istiyorum.
dilek ince giysi bankası kıyafet isteğini duyurduğundan beri hummalı bir hareket başladı evde. arkadaşlarımdan, komşularımdan, mahalleden topladıklarım eve taştı. annem bütün kıyafetlerini vermek istedi.
"bir ölünün kıyafetini kimse istemez. hazır sağken hepsini bağışlamak istiyorum, ben de." dedi. yıkadım, ütüledim, katladım, paketledim. gardıropta sadece kocasının kıyafetleri kaldı. baktım. dönüp dedim ki "peki, bunlar ne olacak?"
"dursun onlar. belki gelir."
"senden sonra gelirse ne olacak?"
"o zaman bakacaksın çaresine."
"bu evde olmayacağımı biliyorsun değil mi? senden sonra bu kapıyı açan kimse olmayacak bunu da biliyorsun değil mi?" dedim.
"senin kalmak istediğini duymadım ki hiç." dedi. düştük birbirimizin kuyusuna.
kalından da beter bir zincir var, ayağımda. kıpırtısızlığın acısı, okula giden bir çocuk gibi her an içimde koşuyor. bir de dünya ağrısı eklenince, büsbütün kıvrılıyorsun sancının karnına. anlat, diyorlar. anlatamıyorum. anlaşılacağıma inansam anlatırdım. bunun üzerine söylenebilecek hiçbir ihtimal yeşermiyor. o yüzden sözcüklere dürüp dürüp fırlatıyorum. hanginize çarparsa. bazense mektuplaştırıp giriş kapısı açık kalmış apartmanların posta kutularına atıveriyorum. kiminin şansı ise. bazense dost kitapevinin önünde pinekleyen banklarda oturup, bir tütün sarıp, gelen giden insanların yüzlerindeki hikâyelerini okurken bitirip tütünü, sonrasında şişmiş ayak bileklerimdeki çorap izleriyle birlikte kalkarken banktan, kafamı çevirmeden bırakıp gidiyorum zarfı. zarfın ağrıyan yüzünde yazan "merhaba"ya kim selam vermek ister ise.
rüzgârın kıpırdattığı su değilim. ağacın ağrıyan dalını sıvazlayan yaprak değilim. kaldırımın çatlayan ağzında fışkıran çiçek değilim. güneşin gözünü kapatan bir buluttan öteye düşemeyen birinin yazdığı mektup neden bir başkasına rüzgâr, ağaç, kaldırım, güneş olabilsin ki. rüzgârın suyu kıpırdattığındaki o güç benim sözcüklerimde yok ise neden yazmanın şifasına yüreğimi sürüyorum ki? yok, dönüşlerin ucu bucağı yok. kanserin çaresi var da gidenin çaresi yok. bir babamın gidişine çare bulunamadı bir de sevdiğim kadının gidişine.
yaşamın akışı içerisinde yapabileceklerim üzerine sorumluluklarımı yerine getirebildiğim kısımlara bakacak olursak eğer, her gün kaplumbağa yem atıyorum. kendisini sahiplendiğim günden dört güne evvel kadar ağzını açmayan güzelim kabuklum, dört gündür yemeğini yiyor. kemikleri güçlensin diye et de yediriyorum. sağlığını dengelesin diye marul da. yemek yiyişlerini seyrediyorum oturup. yaşamın en sıradan, en yaşanılabilecek sadeliğe sahip bir kabuklunun yemek yiyişinde arıyorum tüm yanıtları. boynunu yukarı uzattıkça sünen derinin kıvrımlarında biriken bir yosun gibi dağılıyorum her yere. yanıt. aradığımız sadece yanıt. ve bulunamayan yanıtların da yok çaresi.
seviyorum insanlarla konuşmayı. sözcüklerin telaffuzundan doğabilecek tüm aksaklıklara rağmen. bundan bir hafta evvel. bir kadınla tanıştım. tam da arzuladığım bir yaşam standardına sahip. fazlasını aramayan, boşlukların derdine düşmeyen, olabilenin ötesini kurcalamayan ve yaşamın tüm basitliği içinde normalliğini koruyabilmiş bir kadın. hiçbir şekilde kültürel birikim olarak denk olmasak da, herhangi bir konu üzerinde tartışabilecek bir bilgi potansiyeli olmasa da, bir kasapçının isteyebileceği en olağan şeyleri istemesinin benim isteklerimle örtüşmemiş olsa da hayranlık duyuyorum. sahip olabileceği tüm duygulara sahip. bütün duyguların şekli var onda. sevmenin, sevilmenin, nefretin, öfkenin, sabrın ve sabırsızlığın, heyecanın, anneliğin, coşkunun, üzüntünün, hüznün ve sevincinin dünyayla kurulabilecek bütün ama bütün duyguların şekli en saf, en ham haliyle bütünleşmiş kadında. onun sahip olduğu çoğu duyguların şekli bile yok bende. oluşmadı. oluşturamadım. oluşturabildiklerimi azalttım, yitirdim.
hiçbir duygusal bağ kurmadığım bu kadınla sadece iki gecemi geçirdim. yine saygı duyarak hayranlıkla neden yanı başımda gürültülü sesler çıkaran bu kadın gibi olamadığımı düşündüm. neden kendimi basitleştiremediğimi. neticede bir karara varamadım ancak kadın da bugün ilişiğini kesmek istediğini söyleyerek iletişimi kopardı. kısa bir süre olsa da kafamda açtığı oyuklar sayesinde yeni ormanlar büyütmeye başladım. varoluş sancısını yaşamamış olan bu kadının yolu hiç tükenmez umarım. çok yaşa sen emi.
evim neresi bilmiyorum. bilmediğim için bu bocalamalar içinde kendime bir yelken dikmeye gayret ediyorum. diktiklerim belki bana yol olur. biriken tüm hikâyelerle birlikte hayret fanzin'i çıkarmaya karar verdim. eşlikçim olacak. çektiğim fotoğraflarla var olabilmenin o yoksunluğuna ben de adımı yazdırmış olacağım böylelikle.
bir ülke, bir ova, bir halk, bir kavga, bir yüce, bir direniş olabilmenin özlemini duyarak çekeceğim tüm fotoğraflar sizlere dokunmaya devam eder dilerim ki.