bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
2 gündür çok değişik bir hayat hikayesine şahitlik ediyorum. Yaşamanın bir insan için nasıl eziyet olabileceğine... bir insanın hem ölmeyi istemeye hemde yaşamayı istediğine şahitlik ediyorum.
40 yaşında, doğuştan zihinsel engelli bir abim var. Bu hafta başında kanser yüzünden sağ kolu ampütasyon geçirdi, kolunun büyük bir kısmı alındı. Daha bir dünya rahatsızlığı var.
Kardeşinden, babasının bu abimden daha çocukken utandığını, misafirler geldiği zaman arka odaya yolladığını ve ayağıyla dürterek ve bir yandan küfrederek uykusundan uyandırdığını dinledim. Göz yaşı, tükürüğü ve sümüğü birbirine karışarak uykusundan ağlayarak uyandığını dinledim.
Kanser olduğunu öğrendiğinde bu abimin doktora ilk sorduğu soru " ne zaman ölürüm" olmuş. Çocukluğundan beri binbir türlü zorluk çekmiş, hor görülmüş içindeki yaşama isteği artık kalmamış. Tedavi olmazsa ne kadar yaşayacağını sormuş o sürecin ne kadar sancılığı olacağını sormuş. Beklediği cevapları alamayınca istemeye istemeye ameliyat olmayı kabul etmiş. Hem ameliyattan çıkamama ihtilamali olduğu için hemde 2-3 yıl daha beter yaşamamak için.
Etrafa meraklı gözlerle bakan, muhabbeti hoş olan, etrafına pozitif enerji dağıtan bu abim, sıra pansumana gelince koluna bakamıyor, uzun uzun ve derin bir şekilde hastahane camından şehri seyrediyor. Olmayan Elimin ve parmaklarımın ağrıdığını hala hissediyorum diyor.
Yaşamak zor, bazılarımız için daha zor bu bilinen bir şey. Ölümü kurtuluş olarak gören bir insanın hala yaşamak isteği...
" bilemiyorum altan, bilemiyorum "