toplu taşıma halkın birarada, tek başına seyahatten nispeten daha ucuza bir yerden bir yere ulaşım seçeneğidir. kişilerin kocaman araçlarıyla tek başına yollara düşmeleri özellikle İstanbul’da günden güne daha da ciddi bir trafiğe sebep olduğundan, toplu taşımaya yönelmek trafiğin çoğalmamasına ufacık bir katkı olarak düşünülebilir. Ancak bu olay her zaman burada yazdığım kadar pozitif seyretmiyor.
Okuyana not: girdinin bu kısmından sonrası biraz iç karartıcı ve kaygı verici olabilir.
Geçen akşam yine iş çıkışı saati, kocaman otobanlarda adım adım ilerleyebilen otobüsün içinde camdan dışarıyı izlemeye çalışıyordum ki gözüm camdaki yansımama takıldı kaldı. Gözaltlarımın şiştiğini sanki dünden bugüne daha çok kilo aldığımı, neyse birkaç güne diyete gireceğimi düşünüyordum ki arkamdaki beyin ayağını uzun zamandır ezdiğimi farkettim?! Adam da hiç oralı değil zaten kımıldayamıyoruz. Bilgisayarıma, sırt çantama sahip çıkayım, aman ceplerimi telefonumu kartımı yürütmeye hazır nazır bırakmayayım, camda romantik romantik kendime bakayım derken sağ kolumun da yukardaki tutamaçlarda hafiften uyuşmaya başladığını farkettim. Nefes alıyor muyuz, bu akşam da şu trafik açılıp bir şekilde evimize ulaşabilecek miyiz, yoksa prensesi kurtarmaya daha var mı bilmiyorum ki açlığımı bile unutmuşum. Derken otobüsün körüğü üzerinde dengede durmaya çalışan gençten bir adam düştü bayıldı! Tak!diye bir ses geldi ama adam yere bile düşememiş çünkü düşecek yer de yok, yan taraftaki teyzenin üstüne yığılmış kalmış. Adamcağıza yer verdiler, panik oldular filan ama yer veren de halden memnun değil daha prensesi kurtarmaya 3 durağı falan var galiba. Hayatın anlamına yaklaşır gibi bir gerçeği farkettim ki bayılmazsan İstanbul’da kimse yer vermiyor. Otobüs az gidip duruyor, az gidip duruyor sürekli fıss fısss diye fren sesi duyuyoruz, şarjım da az günde yetmiş kere dinlediğim 90lar Türkçe pop listemi uyuşan kolumu indirip telefondan açmaya çalışıyorum, dikkatli olmam lazım çünkü o an çok korunmasızım, otobüs her an ani bir fren yapabilir, düştüğüme üzülmem de kenardaki tertemiz yerimi başkası kapar diye korkuyorum. Müziğin sesi ilk anda çok yüksek çıkıyor, yanımdaki kürk mantolu madonnaya bu kız beni görmeli bana kazak örmeli’yi dinlediğimi çaktırmamam lazımdı ama artık çok geç, dinliyorum işte. Kürk mantom da yok, dışarda üşü otobüste terle derken zaten zor olurmuş diye bir ufak halime şükrediyorum. Trafik açılıyor birazdan ama saatler 7yi gösteriyor, eve varış yolculuğum bugün de 2,5 saat sürüyor. Yakında alırız başımızı gideriz eşimle ormana mı yerleşiriz, dağa mı çıkarız çadır mı kurarız yeter ki şu trafik illetinden otobüs fıss fısından kurtuluruz diye diye eve yürüyorum. Yarın yine otobüs mesaime 7de başlamak üzere, bugünlük akbilimi fulleyip eve varıyorum.