lise zamanları... bildiğin, masallardaki gibi şirret bir üvey annem vardı. salona girmek yok, televizyon yok. çük kadar bir odada tıkıl öyle.
bir gün kütüphaneye gittim... baktım karamazov kardeşler yazıyo... dedim ulen daltonlar gibi falan bir şeydir, macera falan kitabıdır. değilmiş.
ancak ben bir bulaştım dostoyevski'ye öyle böyle değil. hemen hemen ne varsa okudum herifin yazdığı. hatta tribe girmiştim ulan bu herifin yazdıkları biterse ne pok yiyeceğim diye. dedim önden kendimi hazırlayayım... turgenyev, tolstoy o bu kim varsa denedim olmadı, aynı tadı bulamadım. tatdan değil alışkanlıktan.
tolstoy'un da geçmişini zikeyim bu arada... gittim harp ve sulh'u aldım kütüphaneden. ooo dedim klasik bu biliyom. başladım okumaya ilk sayfadan...
şu şunun metresi...
şu şunun karısı, şu şunun kocası... 2 sayfa gidiyor öyle, e zaten isimler rus ismi. kafam ambale oldu... "senin girişini yaptığın kitabın aq" dedim içimden, tolstoy maceram ilk günden bitti.
rus edebiyatı iyidir... iyi yönü kimi dramatik olaylar olsa da türk filmi gibi "durun siz kardeşsiniz!" falan gibi dondan çıkar gibi şeylerle karşılaşmazsınız. adam fakirdir fakirliğini hissedersiniz. adam öldürmüştür kaçaktır, kaçaklığını hissedersiniz.