bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Sevgili günlük,
Keşke adın günlük değil de başka bir şey olsaydı. Ya da sevgili'den sonra gelebilecek bütün o güzel isimleri yazabilme cesareti gösterebilseydik. Zira sevgili'den sonra gelecebilecek tek bir isim vardır her zaman.
Uzun zamandır yazmadığımın farkındayım. Bunun nedenlerini de biliyoruz elbet. Sözcüklerimin heyecanı eskisi kadar dinamik değil. köreldi. git gide azaldılar. anlamları eksildikçe yok oluşun bütün o felsefesine sığındılar. yer çekimi olmayan bir ağacın boşluğundalar şimdi. kolum kısa, erişemiyorum. buna rağmen, iki kaburganın arasına sıkışıp kalmış balçık gibi sersemleştiğin anlar olur ya o anlarda insan bir iki sözcük kusmak ister. bir kıl tanesi kadar hafif olan balçığın, insanı ağırlaştıran gücü karşısında ne kadar savunmasız bıraktığını inkar edemeyiz artık. o noktada oturur başlarsın sevgili günlük diye...
En son yaşanılan tartışma sonrasında uğramadım buraya. Ayları geçmişti. Yine de insan sırtını döndüğünde bile sırtına değen sıcaklığının varlığını unutmaz. unutmamalı. bu sıcaklık, geri dönebileceğinin bilgeliğini taşır. Keşke bu sıcaklık bizler için de olabilse. yatağın kenarında bırakılan o kocaman oyukların sıcaklığı takip edebilse sırtımızı. kapı sesi duyulduğu an, oyuklar kapanır, çukurlar dağlaşır, kırışıklar düzleşir. hiç olmamacasına.
aylardır işsizken çektiğin sıkıntı, sigortan yatırılınca, maaşını alınca, sabah akşam düzenli bir mesai yaptığında geçeceğini sanırsın ancak o sıkıntı daha da katlanır. bunu anladığında asıl sorunun işsizlikte değil de senden kaynaklandığını bir kez daha anlayarak tükürürsün içine. "neye geldim dünyaya bilmem ki neyim" diye başlayan şarkı "neden geldim istanbul"un yerine ankara'yı iliştirerek gün be gün kovalayıp durursun kendini. neredeyse altıncı ayıma yaklaşıyorum. işe başlayalı ne kadar çok olmuş. zaman gerçekten hızlı. zaman kavramı da ayrı bir muamma. sayılarla kandırıyoruz birbirimizi. ancak bu akışı tanımlayabilecek en iyi kavramın da zaman olduğunu biliyoruz değil mi? hayatım düzene girdiği için, düzenli bir maaş alabildiğim için, sabah 8.30'da masaya oturur oturmaz kafamdaki deli fişek düşünceleri unuttuğum için, akşam 6'ya kadar bedenimi ve ruhumu uyuşturabildiğim için iyiydim. gerçekten iyi olmanın nasıl bir şey olduğuna dair ilk kez bir fikrim oluşmuştu. ve mesai uyuşturucusu iyi gelmişti. ilk kez buna inanmıştım. inandırılmıştım.
yine de o lanet olası balçık hep orada iki kaburganın arasında durmaya devam eder. ne kadar sıcak su döksen de erimez. ne kadar üzerine soğuk üflesen de buz tutmaz. orada capcanlı durur. bir hıçkırık gibi ele verir kendisini. sende de var mı o balçık?
sanırsam yakın zamanda iş yerinde yaşanılan olaylar sonrasında patlak verdi. hepten koptu. hepten tepetaklak oldu. hepten ortaya çıktı. bir çıkının içine sıkıştırdığım her şey. saçıldı, dağıldı, sıçradı. pis kokan çöp konteynere dönüştü. ondan sonra toparlayamadım. biraz daha uyuşturmak için sekizlere dokuzlara kadar kaldım mesaiyeye. eve vardığımda on biri geçmiş oluyordu. ve açlık belki içimdeki ağrıyı bastırırsa diyerek öylece deviriyordum kendimi yatağa. hiçbir şeye zamanın yoktur artık. duş almaya üşenir, yağlı saçlarını umursamaz aynı kıyafeti üst üste giyer, ayakkabılarını fırçalamaz, masanın üzerindeki kahvaltı kırıntılarını temizlemeyi düşünmezsin. güzel olan ne varsa, iyi olan ne varsa, sevilecek ne varsa hepsi körelmiştir. yazmak istersin yazamazsın. tek bir sözcüğün harflerini bile unutursun nasıl yan yana getirileceğini. kafan karışır. yazdığın her öyküyü mükkemmel sanırsın ancak gönderdiğin yerlerden olup olmadık kötü yanıtlar alırsın. üniversitedeki heyeanlı, coşkulu, savurgan ve serseri kalemini özlersin. art arda yayımlanan yazılarının verdiği o harareti apaçık özlersin. hiçbiri kalmamıştır artık. kendini bildiğini sandığın günden beri bir yazar olacağını düşlersin ancak o düş de bir gerçeğe bürünmüştür. gerçeklerden hiçbir zaman düş olmaz.
sözcüklerin gücü mü tükendi dersin? bunun cevabını nasıl verebilirim bilmiyorum ancak tükendi derim. tam da iki cümleyi yan yana getirebiliyorum diye kendini şanslı hissettiğin anda yan yana getirilmiş o cümlelerinin karşı taraf için bir önemi olmadığını gördüğünde buluyorsun cevabı. gücü olsaydı ona erişeceğini, dokunacağını, işleyeceğini düşünürsün. düşünürsün de bu gerçeği kavrayamazsın. değiştirmek mümkün mü sevgili günlük?
bir insan neden ses çıkarmaz? kuyunun dibine düşen bir su damlasının sesi bile yankılınır da neden bir insanın sesi yankılanmaz? çıkmaz gıkı. susar. susar. susar.
hiçbir şeyin yeni olmadığı, birbirinin devamını kucaklayan şu günlerin tekrarında gerçekten bir şey olacak mıdır bilmiyorum ancak ikinci kez de inanmak, inandırılmak ve uyuşturulmak istiyorum sevgili günlük. çünkü ağırlık insanı cephesiz bırakır.