1. yaz sonuydu, geçtim önünden. çatalcanın köylerinden birine gitmiştik günübirlik. dönüşte şu yeni yoldan git dediler, daha kolay. hadi bir deneyelim dedik. dört şerit gidiş, dört şerit geliş yol bize tahsisli, ne gelen var ne giden. post apokaliptik bir dünyada kalmış yaşam izlerini arar gibiyiz. gece vakti olsa ürkerim o ıssızlıktan. biraz sonra sol tarafımızda su göründü. bizim terkos gölü. onun da ismini değiştirmişler. haritalarda durugöl yazıyor. az daha ilerleyince yine sol tarafta dev bir şantiye zuhur etti. onu da geçtik, geçtikten epey sonra idrak ettik ki yeni havalimanı şantiyesinden geçmişiz. epey daha bir yol aldıktan sonra insan yerleşimi belirdi. yeni ve çok pahalı göktürk bölgesi. kendi başına bir şehir. oradan istanbul'a ulaşmak da iyicene bir mesafe, göktürk'ten sonra şehir trafiği başlıyor zaten. eve varmak epey bir zamanımızı aldı. uzun bir uçak yolculuğundan önce veya yol yorgunluğunun üstüne çekilecek mesafe değil. tangır tungur bavullar ve çantalarla toplu taşıma yerine taksi tercih edecek olanlar bir uçuş parası da taksiye ödeyecek. şimdi ben ankara'ya gidecek olsam evden havaalanına ulaşana kadar kızılcahamama varırım zaten.
    sonra geldim evde açtım google earth dünya haritasını, buldum istanbul'u. malum yer şantiye halinde görünüyor. pistler önünden geçtiğimiz noktadan karadeniz'e doğru düzenlenmiş. insani ölçülerin çok üzerinde bir yer. üzerine birbirinden habersiz üç köy kurulacak kadar büyük. hadi havaalanına gittik, içinde neyle ve nasıl seyahat edeceğiz o belli değil. o kadar devasa bir yerde kapı bulana kadar uçuş kaçırır insan. bir noktadan öbürüne yürü yürü bitmez.
    kuşların göç yolları, deniz seviyesinin altında, terkos gölünün yanıbaşında olması, kuzeyli rüzgarların bu bölgede son derece sert esmesi gibi handikaplardan bahsetmeyeceğim. bir iş yaptılar yapmasına da bakalım bu göl maya tutacak mı.
    #119766 laedri | 6 yıl önce
    0yapı