ktm'de geçen bir haftalık sürüncemeden sonra, birliğime katılıyorum. hemen üsteğmen'e çıkardılar bizleri. topu topu sekiz kısa dönemiz. tekmiller verildi, meslekler öğrenildi derken bölük komutanı; sizleri ikmal birliğinin bölümlerine dağıtacağız, mutfak, amm, fırın vs. gibi dedi.
emredersiniz komutanım dedik çekildik kenara.
kıbrısı bilen orada askerlik yapan varsa bilir, bir yakarcası; bir de denetlemesi meşhurdur.
dediler spor denetlemesi var, zaten atletik biri değilim gayet zor günler beni bekliyor. barfiks, şınav hak getire, kanımca herkes de çekebilmek zorunda değil. neyse...
öyle bir eğitim yaptırdı ki teğmen, canımız çıkmıştı... baktı olmuyor. uzun dönem askerlerden sporu iyi olanları bizlere eğitim çavuşu olarak atamaya başladı.
mehmet; sen ali ile ahmet'i al
ayhan: sen mustafa ile kamili al
sıra bize geldi
ahmet; sen de bahattin ile opethianskies'ı al.
benim kafam artık spordan ve yorgunluktan bittiği için teğmen ile aramda bir karış mesafe olmasına rağmen şöyle bir cümle kurdum, baştaki üsteğmenin söylediklerini düşünürekten:
-e biz gideceez
hayatımda duymadığım küfürler havada uçuştu, sonrasında 1 hafta bulaşık yıkadım. teğmen taktı kafayı bir kere tabii, diğer 7 arkadaşın da başını yakmışım sonradan öğrendim.
sonra bir şekilde fırına attım kapağı da kurtardım. daha doğrusu kurtardığımı sandım. teğmen bölüğe geldiğinde; ara ara tehditkar konuşuyordu. seni amm yapacam, hazır kıta yapacam falan diyordu. araç komutanı olmamı da hiç istememişti, iyi bir astsubay sağolsun, onun sayesinde olmuştum.
karma şöyle işledi; 3 gün kala ayrılış muayenesine girmek için geldim tekrar bölüğe...
yeni kısa dönemler gelmiş, bizim ustalar da çarşıya çıkmışlar, öğlen ictiması alınacak. ama ne ictima!
kiminde palaska var, kiminde hücüm yeleği, kiminde parka, karmakarışık düzensiz bir asker sürüsü. panayır gibi...
bu yeni kısa dönemlerden biri de; terlik giymiş gelmiş. mal değneği. gitmiş bir de sıranın en önüne geçmiş.
neyse; teğmen geldi.
güzel bir fırçaladı; bölük çavuşuna vekalet eden askeri.
sonra gözü takıldı terliksi'ye. sordu.
-bu ne hal, asker?
+komutanım, benim terlik istirahatim var.
-belgen nerede?
+yok komutanım;
- istikamet cephen dağıl marş marş...!
+komutanım koşamam, dedi ve dedim aha sıçtık, bitmez bu gün.
-istikamet cepheniz, dağılın marş marş.
yarın yokmuş gibi koşmaya başladık, ben öyle istikamet hayatımda yemedim, istikamet sağınız, solunuz,cepheniz, on saniyede bir yön ve şekil değiştiriyor. yarım saat sürdü.
neyse ki duymadı, gelen usta askerler de sakinleştirdi.
bölük astsubayı ile aramız iyiydi, memlekete normalde 2 gün yol verilmesine rağmen bana 3 gün yazmışlardı. astsubaya sordum, komutanım sıkıntı olur mu diye? senin için yoksa benim için yok dedi.
başa dönecek olursak, bölük çavuşu teğmen'e ben "e biz gideceez" dedikten sonra ;
"komutanım biz bunları bir hafta daha ezelim, ızdırap olalım" demiş.giderken itiraf etmişti.
pazar günü, sadece arkadaşlarla vedalaşıp, rütbeli görmeden terkettim bölüğü...
ha bu kadar eziyet içinde hiç mi iyi bir şey olmadı; oldu tabii. ekmek dağıtım aracının araç komutanı oldum . herkes kamuflajla güneşin alnında yardırırken denetleme için, ben şöför ile birlikte sivil kıyafetle geziyordum. haftada yarım gün de olsa çift çarşı... 80 gün böyle geçti.