bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. “Hayır!” dedi Qwalin, kara incilerini buz tutmuş gece mavisi gözlerinden ayırmadan bir kez daha yinelemişti. İlk seferinden daha zayıf, daha güçsüz çıkmıştı sesi ama yine de gözlerini kaçırmadı. Gece mavisi, laciverde dönerken kenarında bir damla yaş belirdi. Sonra bir tane daha... Süzülüp gür sakallarının arasında gözden kaybolurlarken Qwalin bir kez daha “Hayır!” demek istedi. Acaba çıkmış mıydı sesi? Gözlerini bakmaya doyamadığı maviliklerden zorla da olsa ayırıp sırtını döndü ona, sırf kendi gözyaşlarını serbest bırakabilsin diye. Çenesi istemsizce titrerken duruşunu bozmamaya çalışıyordu. O artık arkasında duruyordu. Nefesini omzunda ve boynunda hissediyordu. Bedeni geri dönüp sarılmak ve “Evet, seninle gelirim tabii!” diye haykırmak istiyordu. Ama yapamazdı. Babasının tüm orduyu onların peşinden göndermesini göze alsa bile Dwain’in sözlerini göz ardı edemezdi.

    Larden kendisini hayır cevabı için hazırlamamıştı. Bu dünyada ona hissetmeyi öğreten kadın öylece önünde, kokusunu içine doya doya çekebileceği kadar yakınında duruyordu. Derin bir nefes ile içine çektiği huzur veren kokusu ölüm döşeğinde bir adama bile yaşama sevinci verecek kadar güzeldi.

    Alarm boruları ötmeye başladı. Larden’in saraya girerken etkisiz hale getirdiği nöbetçilerin baygın bedenleri bulunmuş olmalıydı. Qwalin’in kapısında, krallıktaki en iyi eğitilmiş askerlerden oluşan saray muhafızlarının belirmesi an meselesiydi. Qwalin gözyaşlarını zorla bertaraf edip tekrar yüzünü döndü. Siyah incileri ıslakken olduğundan daha büyük görünüyordu. “Gitmelisin, seni seviyorum, ama gitmelisin.” dedi.

    Larden ona doğru bir adım atıp ipeksi geceliğinin üstünden belini kavradı ve onu kendine çekti. Dudaklarını onunkilere kenetlediğinde zamanın durduğunu hisseder gibiydi. Tüm hayatını ve var olan her şeyi sonsuza kadar o anda kalmak için feda etmeye hazırdı. Kralın karşısına çıkıp ondan kızıyla evlenmek için izin istediğinde olabilecek her şeyi, hatta ölümü bile göze almıştı. Yeminini bozup Qwalin ile Ruandil’den çok uzaklara gitmek de seçeneklerden birisiydi elbet. Ama Qwalin’in hayır demesine inanamıyordu. Dudakları zorla birbirlerinden koparken Qwalin “Geliyorlar, lütfen git.” dedi. Artık gözyaşlarına hakim olamıyordu “Seninle gelemem, lütfen git.” derken.

    Dudakları güç bela ayrılsa da elleri birbirlerini bırakmak istemiyor gibiydi. Kalbi Qwalin’in fikrini değiştiren şeyin ne olduğunu bilmek istiyordu. Aklı ise kapıya doğru koşan muhafızların ayak seslerini dinliyordu. Onun nemli gözlerindeki kararlılığı görmüştü. Merakını zihninden uzaklaştırarak muhafızların çalmak üzere olduğu kapıya yöneldi.

    “Prensesim, odanıza girmek için izin istiyoruz.” diye bağırdı muhafızlardan birisi bir elinde silahı, diğer eliyle kapıyı yumruklarken. Kapıyı Larden açtığında kapıdaki tüm askerlerin şaşkınlıkla gözleri büyüdü. Kendilerini eğiten komutanları karşılarındaydı. Her ne ve her kim olursa olsun kralın emirlerini uygulamaları için eğitim almışlardı. Sürgün edilmiş olan komutanları karşısında yapmaları gereken de belirgindi. Her biri hızla gardlarını alırken kafalarından benzer düşünceler geçiyordu.

    Larden, tereddütlü tavırlarına rağmen görevlerini yerine getirme çabasında oldukları için onlarla gurur duydu. Onları oldukça iyi eğitmişti. Keşke kendisi karşısında zerre kadar şanslarının olmadığını da öğretseydi. Gülümseyerek “Mengor...” dedi en öndeki muhafıza. “Çocuklar nasıl?” İstifini bozmamaya çalışan Mengor “İyiler komutanım, sizi de çok özlediler.” dedi. “Onları öp benim için.” diyen Larden gözünü kırptıktan sonra kapıyı kapatıp kilitledi. Askerler kapıyı zorlarken, Qwalin’e “Seni seviyorum.” dedikten sonra geldiği camdan dışarıya atladı.

    Saraydan dışarı çıkıp gecenin derin karanlığında at sürerken hissettiği o rüzgar, şu an Qwalin’in cansız bedeniyle yuvaları olmasını hayal ettiği topraklara doğru olabildiğince hızla at sürerken hissettiği rüzgar ile aynı idi. Hayallerle meşgul beyni karanlıktaki acıyı hissetti. Qwalin için hissettiği kadar keskin ve soğuk değildi. Ama oradaydı. Atını yavaşlatırken ardındaki atlılar da yavaşladılar. Durup hızlı bir hareketle atından yere indi. Eldivenini çıkartıp çıplak avcunu soğuk toprağa yapıştırdı ve kapalı gözerlerle toprağı dinledi.

    Ardındaki atlılar dikkatle liderlerini izliyorlardı. İçlerinde aynı tapınakta yetiştirilmiş ve sonrasında hayatının tamamını onunla geçirmiş olan Wailhon Mortar da vardı. Larden telaşla gözlerini açıp Wailhon’a baktı. Wailhon da “Ne oldu?” der gibi ona. Larden’in dudaklarından tek bir kelime döküldü: “Dwain...”

    Wailhon atının dizginlerini çekerken “Nerede?” diye bağırdı. “Han!” dedi Larden. Wailhon hızla atını çevirip dört nala yola çıkarken Larden’in işaretiyle atlıların yarısı da ona katıldı. “Hissettiğim ölüm değildi!” diye bağırdı Larden. Wailhon onu duysa da korkunun hakim olduğu bedeni sadece hedefine odaklanmıştı.
    #112479 larden loughness | 6 yıl önce
    0kişiye özel