danny boyle ve darren aronofsky ile birlikte sanırım son 20 yılda en fazla umut bağladığım yönetmendi. Nolan özellikle kara şövalye üçlemesiyle biraz daha popüler kültür içinde kaldı. Hız kesmeden de inception, interstellar gibi darren aronofsky'ye nazaran daha az ağlak, aksiyon dozu yüksek işlerle yoluna devam etti. Ben açıkçası sunshine, the fountain ve prestige'ı bu üç yönetmenin en özgün filmleri olarak değerlendiriyorum. Bu adamların kendilerine özgü sinema dillerinin en yalın hallerinin, en gösterişli biçimlerinin bu filmlerde olduğunu düşünüyorum. Nolan için gösteriş kısmını çıkarırsak örneğimiz memento olmalı tabi. Danny boyle ise hala bir çırpıda izlenecek filmler yapsa da özgünlüğünü kaybetti diye düşünüyorum, en azından Nolan klasmanında bir özgünlük yok işlerinde. Bu bağlamda, aronofsky'nin şanssızlığı eline kara şövalye gibi kendisini popüler kültürün içine gömecek bir iş çıkmamış olması diye de ekleyebilirim. Nolan'ın şansı da bu oldu biraz.
Biraz dağınık yazdığımı biliyorum, lakin anlatmak istediğim Nolan hem iyi bir yönetmen hem de iyi projeler seçen bir adam. İnception örneğinde olduğu gibi çok iyi bir filmi çok doğru bir zamanda çekti ve kendini en iyiler arasına attı. darren aronofsky ise özellikle the fountain'de böyle bir beklenti yaratmışken beklenen atlamayı yapamadı, Danny boyle zaten başka bir klasmana geçti ve Nolan zirvede biraz yalnız kaldı.
Şimdiyse o zirvede yeni bir ortağı olduğunu düşünüyorum. Proje ve görüntü yönetmeni seçimlerini doğru yapmaya devam ederse popüler sinema zirvesinde o tahtın yeni varisi benim için denis villeneuve'dür. Açıkçası nolan' ın estetik kaygılarıyla aronofsky'nin ağlak derinliğinin bileşkesinin tam da Denis Villeneuve'da buluştuğu kanaatindeyim.