heavy metalin bence anlamsızca bölünmüş olduğu alt türleri içerisinde dinlemekten en keyif aldığım tür. elbetteki burada da diğer türlere yaptığım elitizmi yapıp sadece iyi sounda sahip grupları dinleyebiliyorum.
müzik tarihi ile ilgili çok bilgim olmasa da kendimce başlangıcını elbetteki metallica ile buluyorum. tarihin derinliklerine inildikçe demo kayıtları, kuruldukları tarihler de işin içine katıldıkça bu başlangıç noktasını değiştirecek guruplar illaki bulunacaktır, lakin benim için başlangıç ride the lightning. niye kill'em all değil; çünkü henüz saf değil ve içinde hala punk esintileri taşıyor.
ride the lightning ve master of puppets benim için thrash metal'in en "saf" hali. hemen ardına seasons in the abyss ve south of heaven koyabilirim rahatlıkla. dediğim gibi, bu albümler thrash'ın benim için en saf halleri. elbetteki arkada bir çok iyi albüm mevcut; thrash kalıplarına sığdırılacak daha ham albümler de rahatlıkla bulunabilir tarih içinde lakin her enstrümanın gerçekten "iyi" çalınmadığı bir abüm veya gurubu dinlemek baş ağrıtıcı thrash metal'de. bu açıdan davuldan vokale gurup bütünlüğünün sağlandığı en iyi albümler bunlar benim için. araya megadeth sıkıştırmama nedenim ise (evet, rust in peace'in hakkını yediğimin farkındayım) dave'in her daim megadeth soundu içinde kendini öne çıkartan tarzı. thrash'ın doğumunda tek başına metallica'dan daha fazla yeri olduğunu düşünsem de, megadeth'i hiç bir zaman gurup olarak kabul edemedim; bana hep one man show, mustaine band olarak geldi. elbetteki arkada çoğu zaman çok iyi gurup üyeleri oldu ancak hiçbirisi dave egosunun önüne çıkamadı. neyse...
burada minik bir es koyup müzikalitede en büyük farkı yaratan enstrümanın benim için davul olduğunu söylemek istiyorum thrash içinde. gurubunuzda iyi bir davulcunuz varsa fersah fersah fark atabiliyorsunuz diğerlerine. en kolay bulunabilecek örnek elbetteki lombardo - slayer. tarihin belki de en çok tartışılan adam lars ha keza başka bir örnek; teknik olarak ne düzeyde yorum yapmak bana düşmez lakin özellikle thrash zamanlarındaki yaratıcılığını hep üst düzey bulmuşumdur. gene büyük isimlerden gene hoglan'ın kadroya tekrar dahil olmasıyla testament albümlerinde yarattığı fark yakın tarih için iyi bir örnek. aklıma gelen kötü bir örnekte misal dystopia'da belkide dave mustaine egosunun altında kaybolan ve potansiyelinin yarısının yarısını bile sergileyemeyen Chris Adler. adler'in sound içindeki ezikliği yüzünden belki de dystopia dönüp yüzüne bile bakmadığım bir albüm olarak kaldı.
her ne kadar 90larda ağır kan kaybına uğrasa da son beş altı senelik dilimlerde gene iyi işler ortaya konuyor; ki bunların bir çoğu dinozor tabir edebileceğimiz guruplardan geliyor gene. anthrax, testament, overkill hala türü ayakta tutuyor. kan bağı olduğundan kelli, teutonic thrash'ı da ayrı bir kefeye koymadan değerlendirirsek her albümü aynı standarta yakın sodom ve son albümüyle turnayı gözünden vuran kreator'Da gene günümüzde kulağın pasını silmeye devam ediyor.
sonuç olarak, özellikle klinik dinlemeye bayıldığım thrashı (her ne kadar geçmişe duyduğum özlem yüzünden yeni guruplara mesafeli yaklaşsam da) uzunca bir süre daha dinlemeye devam edeceğim.