Başlığını açmayı planladığım, son anda bi kurta kaptırdığım. Hey gidinin heyi.
Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaaş içindeydinii... Öhöm yok yok. Güzel güzel tanıştık yav. En'lerim toplanıp biraraya gelse, canlansa adı tepelerin kocakarısı olurdu. Niki olurdu yani adı değil. Adını tepelerin kocakarısı koysa babası, yeminlen dava açardı. hemi maddi hemi manevi. Yok ya kıyamazdı. Ha neydi? Ne varsa sevdiğim, hoşuma giden, dört köşe yapan, hepisi onda. cepleri, dolapları, çantası filan, ayakkapları, saatleri, taçı, kedimi filan. Hep konudan sapıyorum ya. Çok sevdiğim şeyler var ya , onu da söylemesem olmaz diye.
Neyse efenim, hayret yea! Cık cık cık.
Ama nası ikinci yazan oldum? Çok önemli bişey ikinci yazan olmak. Bi bak bakim dünyada kaç kişi ikinci yazan olabilmiş? Öyle kolay değil yani. Du kurtadamlan anlaşayım da bana birincilik kıyağı yapsın.
yıl 2016, aylardan eylül. meta sözlük kapanmış, beta sözlük diye uyduruk bir yer açmışız, yuvasız kalmış olmanın gerginliği üzerimizde, ne yapsak ne etsek diye beşiktaş'ta bir teras katında toplanmışız. o değil bu toplanış aynı zamanda kendisiyle ilk yüz yüze görüşmemiz. geleceği planlamamız ayrı, kendisiyle ilk kez görüşecek olmamız ayrı bir heyecan. tam tseven'i öldürdükten sonra gömeceğimiz yeri tartışırken geldi masaya. masaya geldi derken, yanımıza ulaştı ayak yoluyla. ayak yolu derken, yürüyerek yani. anam ne acaip bir dil bu türkçe. neyse. konu dağıldı.
özetle, o gün dedi ki "ben sözlük falan kuramam, ama siz kurun, ben yazarım."
şimdi ortalamasına bakıyorum, 0.50 görünüyor. demek ki sözünün yarısında. gerçi adet belirtmemişti ama ben günde 1 tane yazar diye kurmuştum kafamda. haliyle yazsın da istiyorum. eğlenceli çünkü. bana göre. daha çok yaz emi.
sözlük kurulmadan önce yazar olan ilk yazar... bir nevi kulzos'un kaptan amerikası. biraz süren aralığın ardından tekrar aramızda boy göstermesi yerinde bir hareket oldu. profiline de bir "ilk yazar" ibaresi falan koysak yeridir.
bu sefer "daha çok yaz emi" demeyeceğim. nazar değiyor.
David lynch olsam direkt kadrolu memur-oyuncum olurdu. Bakışlarıyla adam döven, “hesabını bana bırak, ben de canını sana” insanı. Clint eastwood bir nevi. Sözlüğün blondie’si, chick with no name’i, ellen ripley’i... zaman zaman korkuyorum, bazen diyorum o da bizden biri, etten kemikten... sonra bir ürperti geliyor ve derinlerden bir fısıltı; “o kadar emin olma!”