Konu ile ilgili uzman olmayan fakat psikoloji üzerine oldukça okuma yapmış ve bilişsel davranışçı terapi 'si üzerine de oldukça kafa yormuş birisi olarak, kendimce tanımlamam gerekirse; (bkz: david burns) 'in "insanların üzgün hissetmelerine sebep olan temel şey, olaylardan ziyade olaylara getirdiği yorumları ve düşünüş sistemlerindeki çarpıklıklardır." şeklinde kuramsallaştırdığı teşhis üzerine geliştirilen ve düşünceleri rasyonel haline getirme çabalarından / çarpıtmalarla yüzleşip, altında yatan gerçek sebepleri tespit ederek üzerine gidip, yön vermek gibi çalışmalardan / düşünce biçimlerini terbiye etmek / empati yaparak, perspektif açıyı genişletmek gibi uygulamalardan ve akademik çalışmalar bütününden oluşan psikoterapi çeşidi.
Benim bu terapi veya uygulamalar bütünü ile tanışıklığım; şu an askerde olan kıymetli kardeşim @biri beni silksin ile yaptığımız sohbetler, dertleşmeler neticesinde önerdiği ve (bkz: david burns) 'in yazdığı ve türkçeye "(bkz: iyi hissetmek)" ismiyle çevrilen kitabı okumaya başlamam ile oldu. Uzun yıllar birçok kitap okuma kulüplerinde yer almış olmama ve bir dönem kişisel gelişim uzmanlığı üzerine hizmet veren bir kurumda satış departmanında yönetici pozisyonunda yer almama rağmen, hiç duymadığım bir konu ve kitaptı esasen. Sattığım şeye inanmadığım nadir sektörlerdendir sanırım. Belki de "kişisel gelişim" safsatası hakkındaki ön yargılarımdan veya kendi içimde bu tip ticari kaygı ile yazıldığına inandığım kitapları reddetmemden ötürü bilemiyorum ama yukarıda da rumuzunu andığım kardeşim ile konuşana kadar uzak durduğum rafların başında gelirdi bu konu.
Öncelikle sözlükte psikoloji branşında uzman olan birçok yazar olduğunu biliyorum ve şayet bu girdiyi okuyacak olurlarsa da konu ile ilgili yanlış tespitlerimi, düşüncelerimi düzeltirlerse çok sevinirim.
Birçok konu ve profil üzerine yapılan araştırmalar neticesinde, insanların en çok başvurduğu "çarpıtmalar ve yanılsamalar" üzerinde yoğunlaşan bir sistemden bahsediyoruz dersek sanırım yanlış bir bilgilendirme olmaz diye düşünüyorum. Yanılmıyorsam 11 adet olmak üzere, akademik camiadan genel kabul görmüş "çarpıtma biçimini" tanımladıktan sonra; ilgi duyan, okuyan, terapiste giden kişilerin hangi çarpıtma şekli veya şekilleri içine dahil olduğunu keşfetmesi süreciyle başlıyor terapi. Ben, bir terapiste gitmediğim, sadece kitabı okuduğum için sadece kitabın gidişatı ile ilgili kendi tespitlerimi paylaşacağım. Kitap, zaten bildiğim kadarıyla birçok üniversitede de referans kaynak olarak okutulduğu, başvurulduğu için terapi ile ilgili bilgilerin birçoğunun ana kaynağı olarak değerlendirirsek sanırım yanlış yapmayız.
Kitap da yukarıda belirttiğim gibi ilk önce bilişsel davranışçı terapisi 'nin tanımıyla, yazarın akademik geçmişi ile başlıyor ve sonrasında da beck depresyon ölçeği 'ne göre oluşturulmuş bir test ile devam ediyor. Akabinde referans haline getirilmiş "çarpıtma biçimleri" okuyucuyu tanıştırıyor ve gerçekten de hiç aklınıza gelmeyen veya bu zamana kadar düşünmediğiniz "düşünce bozuklukları" ile karşılaşmasını/ yüzleşmesini sağlıyor. O noktada zaten sizi bir şekilde içinize çekmiş ise kitabı da merakla okumaya devam ediyorsunuz.
Çarpıtma şekilleri ile ilgili birçok örnek olayın anlatılması ile okuyucunun her çarpıtma şeklinde kendisinden bir ortak nokta bulma kısmını iyi başardığını söyleyebilirim. Tabii ki minör farklılıklar olmuyor değil ama milyarlarca insanın aynı olayı, birebir yaşamasının imkansız olduğu düşünüldüğün de gerçekten de takdire şayan bir eser olduğunu anlıyorsunuz. Erteleme alışkanlığından tutun, psikolojik atalete kadar; sürekli olumsuz düşüncelerle boğuşmaktan tutun; gün içerisinde yaşanılan duygu durum bozukluklarına kadar çok ama çok geniş bir perspektiften örnekler sunarak, okuyuculara "yalnız değilsiniz." mesajını veriyor. Her duygu-durum/ düşünce bozukluğu çeşidine göre farklı teknikler ile ev ödevleri de veriyor ve ödevlerde yer alan doldurulması gereken formların da örneklendirmesini yapıyor yazar.
Atalet ve erteleme alışkanlığından mustarip birisi olarak, kitabı bir günde okudum. Enteresan şekilde notlar aldım, formları çıkardım ve bir şekilde konu ile ilgili yerli / yabancı makalelerin, akademik referansların içerisinde buldum kendimi. Lakin bir türlü o formları doldurmaya da başlayamadım. Saçma sapan youtube videoları izlemekten, sanki her saniye farklı şeyler yazılacakmış gibi sözlüğe bakmaktan geri duramadım. Sorun belli, teşhis belli; arı vız vız ama bal yok. Konu üzerine farklı kaynaklar okumaya, izlemeye devam ettim fakat önerdiği hiçbir şeyi de yapmadım veya yapamadım bilemiyorum.
Bir gün hayatımda oldukça önem arz eden bir arkadaşımın kalbini kırdığımı, onu anlayamadığımı, onun da beni anlayamadığı düşüncesiyle birlikte kendisine bu formları birlikte doldurmayı teklif ettim ve sağ olsun, o da kabul etti. Bir haftaya yakın bir süre doldurdum formları; kah formata uygun, kah günlük gibi. Evet, gerçekten 'el ile' yazmak, o an kendin ve değer verdiğin insanlar için bir şey yaptığın duygusunu hissettiriyor ve palyatif de olsa bir huzur hissettiriyor insana. "Demek ki yapabiliyormuşum, çok basit bir form da olsa doldurabiliyormuşum." dedirtiyor insana.
Son mantıksal değerlendirmede ise benim anladığım şey; o an içerisinde olduğunuz durumdan, yaşadığınız olaylardan ötürü hissettiğiniz duyguları tüm açıklığı ile yazmanız ve sonrasında da 'doğru, mantıklı' cevaplar ile onları değiştirmeniz gerektiği. Tabii bunun için önce "bilişsel / düşünsel çarpıtmalar" içerisinde olduğunuzu kabul etmeniz ve bunu düzeltmeyi istemeniz ön koşul. Yani gün içerisinde birisi durduk yere gelip de kıçınıza parmak atıyorsa ve sinirleniyorsanız; gidip de mantıklı cevaplar kısmına "ay iyi niyetlidir belki, kıçımdaki tozu almak istemiş olabilir." gibi saçma sapan yanıtlar vermek, kendinizi kandırmaktan başka bir işe yaramaz. Vurun, ağzını gözünü patlatın it oğlu itin.
Misal ben kendimden bir örnek vereyim; dün gece bir şeye anormal sinirlendim, belki gereğinden fazla, belki de daha az bilemiyorum ama hem kendimi, hem de karşımdakini üzecek şekilde davrandım. (şaşırdınız değil mi ?)
Aldım formumu elime; o an hissettiğim şeyi yazdım : "nasıl beni anlamaz, nasıl bir şeyleri göremez, nasıl böyle salakça davranabilir; anormal derecede kızgınım ve kızgınlığım bir ömür geçmeyecek."
Bir ömür olmasa da aynı gün geçmeyeceğini, en azından ertesi gün geçeceğini bildiğimden bugün tekrar aldım formu ve o an düşünmem gerektiğine inandığım şeyi yazdım : "zahmetsiz, rahmet yok; horona giren terler, madem bu horona girdin, terleyeceksin." diye yazdım. Tabii ki bu kadar basit değildir eminim mantığı ve terapinin içeriği ama bunu yazabiliyor olmak dahi "bir şey" yapabildiğine inandırıyor insanı.
Ha; horona giren terler mi, terlemesi gerekir mi, terliyorsa terini birisini mi silmesi gerekir, yoksa öylece kurumasını beklemelidir falan bilemiyorum; herkesin doğrusu, yanlışı, inanışı farklı.
Benim gibi bir adam bile iki satır dahi olsa kendisi ve sevdiği insanlar için iki satır yazabiliyorsa, dünyasını değiştirmeden dünyayı değiştiremeyeceğine inanacak noktaya geliyorsa, herkes yapabilir.