film, arka planında heinrich harrer'ın 11-12 yıl boyunca yaşadığı serüveni, çin-tibet olayları gibi konuları anlatsa da aslında bu zaman içinde heinrich'te oluşan karakter değişimini oldukça güzel ele almaktadır. filmin başlarından ortalarına kadar gördüğümüz heinrich bencil, hiçbir şeyi takmayan, kaba, özgürlüğüne düşkün, kendi bildiğini okuyan birisiyken; hem yola beraber çıktığı
peter aufschnaiter'ın etkisiyle hem de
dalai lama'nın yanında geçirdiği zaman etkisiyle başkalarını daha çok düşünen, daha saygılı birisi haline gelmiştir.
film, dalai lama'nın 4 yaşındayken hediye kabule etme töreni ile başlar. kendisine bir müzik kutusu hediye edilmiştir. diğer tarafta ise 1939 senesinde iki avusturyalı dağcının, ingilizlerin kontrolündeki, günümüzde pakistan dolaylarında bulunan, bir dağa keşif için gönderilmelerini izleriz. o sırada heinrich'in eşi doğuma oldukça yakındır ve heinrich kendisini o halde bırakıyor diye üzgündür. ancak bu durum heinrich'in pek umrunda gibi görünmez, özgürlüğüne düşkün, kendi bildiğini okuyan biridir. dağa henüz yeni ulaşmışlarken ikinci dünya savaşı başlar. avusturya o dönemler hitler kontrolü altında olduğu için, dağcılar düşman topraklarındadırlar. ingilizler tarafından esir alınırlar.
esaretleri döneminde heinrich'in ne kadar sabırsız ve özgürlüğüne düşkün biri olduğunu görürüz. defalarca saçma sapan şekillerde kaçmayı dener, hep başarısız olur. o sırada mektuplaşmaları neticesinde eşinin, bir arkadaşıyla evlendiğini ve çocuğunun o arkadaşını baba olarak bildiğini öğrenir. eşi kendisine boşanma evrakları göndermiştir.
1944 yılında peter ve birkaç kişi, birlikte tutsak tutuldukları yerden kaçma planını harekete geçirirler. heinrich bu kez kendi bildiğini okumak yerine onlara katılır. ancak kaçtıktan sonra tek başına gideceğini belirtip onlardan ayrılır.
bir müddet türlü serüvenlerle ilerledikten sonra peter onu bulur. peter ile birlikte gidenler tekrar esir düşmüştür ya da yolda hastalandıkları için esir kampına geri dönmüşlerdir. ona yiyecek verir, birlikte 68 km uzaklıktaki tibet'e varırlar. bir şekilde şehre kadar girerler ancak yabancıları pek hoş karşılamazlar. peter, esir kampındayken az biraz öğrendiği tibetçe ile ilteişim kurmayı dener ama nafile. dalai lama'nın yabancılar tarafından saldırıya uğrayacağı kehaneti sonucu yabancılara hiç sıcak bakmadıkları için iki muhafız eşliğinde hindistan sınırına geri gönderilirler.
filmin bu noktasında, bir pazar yerinde oldukça aç olan ikiliden, heinrich, peter'a kolundaki saati takas etmesini söyler. peter saatin kendisi için çok değerli olduğunu söyleyince "benim saatim olsa bu durumda takas ederdim" der heinrich. burada çinli komünistler tarafından ceket hediye edilmiş yerlilerle de karşılaşırlar. o bölgede yaşayan insanlar dünyanın en barışçıl insanlarıdır ve hiç art niyet aramazlar. pazar yerinde yaptıkları ufak çaplı bir kandırmaca sonucu peter ve heinrich kaçmayı başarırlar. ancak o sırada peter, heinrich'in çantasındaki saatleri görür ve sinirlenir. hayatın hep kendi etrafında döndüğünü sandığına dair fırça attıktan sonra "hep yalnız olmana şaşırmamalı, kimse sana katlanamaz" tarzı bir cümle söyleyerek onu terk eder. bir süre uzanıp yalnız başına düşünen heinrich, ardından koşarak peter'ı yakalar ve belki de hayatında ilk kez özür diler. ardından tüm saatlerini ona verir. ilk aydınlanmasını burada yaşar.
ikili bir şekilde dalai lama'nın yaşadığı kutsal şehir lhasa'ya girerler. buradaki terzi kıza ikisi de yürür. heinrich burada da terzi kızdan egolarından arınması gerektiğine dair bir ayar alır. heinrich daha yakışıklı, hemen hemen her alanda daha başarılı olmasına rağmen terzi kız peter'i tercih eder ve bir süre sonra da evlenirler. bu durum onda hayal kırıklığı yaratır belki ama hayatının sonraki döneminde sahip olacağı kişiliğe önemli katkıda bulunur.
1945'te savaşın bittiği haberini alır ve ülkesine geri dönmek ister. ancak tam o sırada oğlundan, ona gönderdiği mektuplara cevap olarak "siz benim babam değilsiniz" şeklinde cevap alınca kedere boğulur. o sırada dalai lama'nın annesi kendisiyle görüşmek için bir mektup gönderir. dalai lama'nın bir sinema salonu yapması için ona teklif götürmesi üzerine birlikte çok fazla zaman geçirmeye başlarlar ve arkadaş olurlar. ona coğrafya hakkında bilgiler verir, dünyayı anlatır. aradığı huzuru, dinginliği, mutluluğu onunla arkadaşlığında bulmuştur. ancak çin'de komünistler yönetimi ele geçirmiştir ve tibet'i topraklarının bir parçası saymaktadırlar. yapılan görüşmelerde dinin bir zehir olduğunu düşünen generaller de dinlerine saygı duymayacaklarının sinyalini verince işgalin geleceği kaçınılmaz olmuştur.
Ngapoi Ngawang Jigme adlı asker ve devlet görevlisi işbirlikçi bir tavır alarak işgalin kısa sürede tamamlanmasını kolaylaştırır. heinrich, dalai lama'yı güvenliği için kaçırmak ister ancak dalai lama bunu istemez. ona kendisinin oğlu olmadığını, hep bir arkadaş gibi gördüğünü söyleyerek alttan alta "git oğlunu bul" mesajı verir. heinrich ağlayarak yedi yıl geçirdiği tibet'ten ayrılmaya karar verir. gitmeden hemen önce, dalai lama, kendisine 4 yaşındayken hediye edilen müzik kutusunu heinrich'e verir. o da avusturya'ya ulaşınca oğluna verir. zaman içinde oğluyla aralarındaki buzları eritirler.
--
spoiler --