Land art yapaylık, plastik estetik değerler ve sanatın acımasızca metalaştırılmasına karşı 1960ların sonunda Amerikada ortaya çıkan daha sonra uluslar arası yaygınlık kazanan bir akımdır. Land art, sanatın evi olarak galerileri ve müze kavramını reddeder ve sanatsal etkinliği ticari sanat piyasasının ulaşamayacağı uzak ve geniş arazilerde anıtsal alan projeleri ile gerçekleştirir. Land art sanatçısının stüdyosu üstünde yaşadığımız gezegenin tüm yüzeyidir.
Land art genel olarak doğa içinde, doğayı dönüştürerek, doğa ile çağdaş malzemeyi birleştirerek üretim yapan bir akımdır. Manzara oluşturmak (landscape architecture), toprağı kullanarak yapılan düzenlemeler (earthworks), doğal ve organik malzemeyi yerinde kullanarak oluşturulan heykeller ve enstalasyonlar ki bir kısmı ekolojik sanat olarak da adlandırılmaya başlamıştır, bunların hepsi land art başlığı altında toplanır.
Land art başlığı altında değerlendirilebilecek işler bütün olarak ele alındığında farklı yaklaşımlar bulunduğu dikkati çeker. Sanatçıların bir kısmı; earthworks üretenler çok büyük boyutlu neredeyse bir coğrafyayı değiştirecek uygulamalar yapmışlardır. robert smithsonun işleri, james turrel'in roden krateri michael heizer'in teraslaması ağır iş makineleri ile gerçekleştirilen bu tür işler arasında sayılabilir. Land art içinde earthworks olarak isimlendirilen ve büyük alanlarda araziye müdahale ederek oluşturulan inşaat projeleri büyük işlerdir. Sanatçının bütçesi vakıf ve benzeri organizasyonlar tarafından desteklenir. Land art sanatçısı çoğu zaman yeri belirler eskizlerini yapar, projeyi olgunlaştırır gerisi inşaatçının işi olarak üretilir. Geniş alanları örterek, kaplayarak yaptığı çalışmalarıyla christo da coğrafyaya müdahale eden sanatçılar grubunda ele alınır.
Bir kısmı bu işlerle örtüşmekle birlikte bir grup sanatçı yeryüzünde yaptığı düzenlemelerde gökyüzünü ve gökte olan değişimleri referans almış, antik kültürlerde çok önem taşıyan gökyüzü gözlem yapılarıyla görünüşte her zaman olmasa bile yapılış ilkesi olarak örtüşen işler ortaya koymuşlardır. Roden krater bu açıdan bakıldığında da ilk örneklerdendir. Nancy Holt'un güneş tünelleri, Robert Morris'in modern stonehenge olarak değerlendirilebilecek observatoriumları da dünyanın dışına, uzaydaki hareketlere odaklanan işlerdir.
Bir diğer yaklaşım ise doğayı yalnızca bir çöl, ölü toprak, şekil verilecek bir cansız bir coğrafya olarak değil yaşayan, yaşam üreten ve içinde yaşamın izleri olan bir şey olarak gören ve organik malzemeye yer veren işler üreten sanatçıların işleridir. Bu yaklaşımda da Kelt ve Kızılderili kültürlerinden esinlenmeler görmek mümkündür. Alman sanatçı nils udo'nun yuvaları, Amerikalı Agnes Denes'in diktiği ağaçlar, yetiştirdiği buğdayın yanı sıra Richard Long'un toprak üzerinde yürüyerek bıraktığı geçici izlerle kendi ölümlülüğünü ve doğa karşısında insanın geçiciliğini vurguladığı işler de bu grupta değerlendirilebilir.
Land artın bir özelliği de taşınmaz olmasıdır bu nedenle land art kapsamındaki işler her zaman yalnız ve tek başınadır. Toplu olarak sergilenemezler. Yapılan iş çoğu zaman kalabalık yerleşim merkezlerinden uzakta açık arazidedir bu nedenle sanat seyircisinin kolayca ulaşamayacağı bir yerdedir. Bu zorluklara karşılık örneğin walter de maria'nın şimşek tarlasının (the lightning field) özel rezervasyonla gruplar halinde ziyaret edilebilmesi için organizasyonlar mevcuttur.
Land art fotoğraf sanatı ile de ileri derecede ilintilidir. Land art adına günümüzde varlığını sürdüren işler vardır ama gerek doğa koşulları, gerekse yapılan işin geçiciliği nedeniyle çok sayıda iş günümüze ulaşmamıştır. Bu işler ancak fotoğraf yoluyla görülebilir. Land artın varlığı sanatçının proje ve taslak çizimlerinde ve bir şekilde eseri görmüş olan izleyicinin anılarında mevcuttur. Land artın kalıcılaşması için işler fotoğraf ile belgelenir fakat bu belgeleme bir yandan da akımın temelindeki müze'yi reddetmek, galerilerin dışına çıkmak, alınıp satılır olmamak fikri ile çelişir çünkü bu fotoğraflar müze ve galerilerde de sergilenmektedir.
eklenti:
land art'ın çıkışındaki argumanlardan biri de sanatın müze'nin dışına çıkması, taşınır ve alınır satılır olmaması gereği yolundaki görüştür. ne var ki artık bir müze var land art için. earthworks değil belki ama ekoloji ile ucundan kıyısından ilgisi olan işler sanal bir müzede toplanmış. oturduğun yerden dünyanın her yerinde yüze yakın sanatçının işlerini izle. oh mis. işte bu da linki.
nietzsche, “dünya kendi kendini doğuran bir sanat yapıtıdır,” der.
in situ: yerinde, o yere ait. ex situ: yerinde olmayan, o yere ait olmayan.
heykel, belli bir yere dikilmek, o yeri işaretlemek için yapılır. in situ olması için. geleneksel heykeller böyledir. ilk defa burjuvazi ile birlikte yersizleşme ortaya çıkıyor. eskiden zenginlik kaynağı topraktı, burjuvazi ile birlikte zenginlik kaynağı sermaye oldu. sermaye nerede ise yapıt oradadır.
rodin’in balzac heykeli ex situ heykeldir. brancusi’nin heykelleri de ex situ’dur. yersiz yurtsuz, minimalist bir heykeldir. heykel boşlukta bir maceradır.
robert smithson’ın utah gölü’ndeki ‘spiral iskele’
michael heizer’in nevada çölü’ndeki ‘city’
walter de maria’nın ‘yıldırım alanı’
christo ve jeanne-claude’un florida adalarının birinde tüm adayı iri pembe nilüferler şeklinde kumaşlarla çerçeveledikleri ‘surrounded ıslands’