1. aralarına 'nın da dahil olduğu birçok çevirmenle birlikte rahmetli 'ın da şiirlerinin çevirisini yaptığı fransız şair, yazar, gazeteci, devrimci mücadeleci...

    aragon'un sanat izleği üç aşamaya bölünmüştür denilebilir; önce olan aragon , daha sonra ve son olarak da sanat anlayışını benimsemiştir. onun sanatında ayrı bir dönem olarak düşünmesek de aragon'un elsa'ya yazdığı şiirlerin akımına dahil olduğunu da söylememiz gerekir. fransız ve dünya edebiyatının büyük şairi, yazdıklarını ya da elsa'ya olan aşkını yurduna olan sevgisinden hiçbir zaman ayırmamış, yaşadığı yüzyılın büyük tarihi olaylarına tanık olmuş, tanık olmakla da kalmayıp, insanlık mücadelesi tarihinde o da aktif olarak yerini almıştır.

    aragon doğuşunu ilerde "sonra ben oldum bu mutsuz" diyerek yazacaktır. 1897 yılında fransa'da doğdu. doğumundan sonra aragon'un babası onun yalnızca vasiliğini üstlendi ve ona onun babası olduğunu söylemedi, annesi ise kendisini ona onun ablası olarak tanıttı. aragon beş yaşındayken aklında bir oyun kurguladı, okumayı öğrendiği halde yazmayı henüz öğrenemediğinden, aklında yazdığı bu oyunu teyzelerine anlattı, teyzeleri de bu oyunu onun yerine kaleme aldılar. yedi yaşında 'nın etkisinde küçük romanlar yazdı. on yedi yaşında tıp öğrenimine başlamaya karar verdi. yirmi yaşında teyzesinin annesi, vasisinin babası olduğu gerçeğini öğrendi. bu sırada tıp fakültesinde birinci sınıftaydı, aynı yıl askere alındı ve yardımcı doktor olarak görevlendirildi, orada kendisi gibi tıp öğrencisi olan 'la tanıştı. yirmi bir yaşında cepheye gönderildi, cephede yaralandı ve kendisine savaş madalyası verildi. aynı yıl 'la olan dostlukları başladı. ilk şiirleri yayınlandı.

    yirmi iki yaşında dönemin gerçeküstücülerinin çıkardığı bir dergide, edebiyat günlükleri yazdı, askerlikten terhis oldu ve bıraktığı yerden öğrenimine devam etti. 1920 yılında, yirmi üç yaşındayken ilk şiir kitabı çıktı. 'yla tanıştı. zürih'e gitti ve akımına katıldı. yirmi dört yaşında andre bréton'la birlikte o sırada resmi olarak kurulmuş olan komünist parti'ye girmeyi düşündüler ama sonra bu girişimlerinden vazgeçtiler. ilk sini yazdı, ilk romanı yayınlandı. aynı yıl tıp öğreninimini yarıda bıraktı.


    bir ezgi bilirim ki her duyduğunda yürek
    çarpar heyecan ile ve alevlenir kanım
    kalbim kıvılcımlanır küllenmiş ateş gibi
    gökyüzü neden mavi anlamaya başlarım


    bundan sonra bir koleksiyoncuda bir süre kitaplık görevlisi olarak çalıştı. yazı çalışmalarına devam etti, 1924 yılında andré breton'un bildirisi yayınlandı. aragon'un iki kitabı daha çıktı. 1925'te amerika'lı bir kadınla bir ilişkisi oldu, 1926'da bu kez ingiliz bir kadınla tanıştı ve ona aşık oldu. bir romanı daha yayınlandı. 1927'ye gelindiğinde, bréton ve diğer üç gerçeküstücü arkadaşıyla birlikte yeniden komünist parti'ye katılmaya karar verdiler. bir yıl sonra farklı bir isim kullanarak erotik bir roman yazdı. bundan başka, bir romanı daha yayınlandı.

    1928 yılının bir günü 'un yanındaki ile bir başka günü ise ile tanıştı. elsa triolet bir rus kızıdır ve aynı tarihin başka bir karesine bakarsak mayakovski elsa'nın kızkardeşi lili brik'e aşıktı. tanışmalarından sonra elsa, aragon'un evine gitmiştir, çok heyecanlı olan aragon'un bu durumdan dolayı eli ayağına dolaşmıştır. aragon'un kaldığı odaya gittiklerinde onları aragon'un odanın duvarındaki dizesi karşılayacaktır:


    aşık olan duvara yazı yazar


    'nde o zamanlar sanatta en çok üstünde durulmaktadır. elsa bu akımı yakından tanıyor ve seviyordur, aragon'un elsa'yla karşılaşması ileride aragon'un sanat anlayışının değişmesine sebep olacak ve onun eserlerinde gerçekçi sanat anlayışının temellerini atacaktır.


    istasyonda konuşan iki dilsizdi onlar
    ayrılığı söyleyen kara gürültülerde
    şaşkındır buralarda ayrı düşmüş aşıklar
    kış'ın ve silahların beyaz sessizliğinde


    1929 yılına gelindiğinde sovyetler birliği'nden sürüldü. bu durum gerçeküstücülerle parti arasındaki anlaşmazlıkları arttırdı. bréton, gerçeküstücülüğün ikinci bildirisini yazarken, öte yanda aragon, bir kitap daha çıkardı. bunun yanı sıra "1929" adı altında bir fotoğrafçının ('in) fotoğraflarıyla birlikte cinsel şiirler yayınladı.

    1930'da "devrimin hizmetindeki gerçeküstücülük" dergisi yayınlanmaya başladı. aragon bu dergide yazdığı bir yazıda komünist parti yayın organının edebiyata dair tutumunu eleştirdi. bir süre sonra harkov'da katıldığı "uluslararası yazarlar kongresi"nde "devrimin hizmetindeki gerçeküstücülük" dergisini, gerçeküstücülüğün ikinci bildirisi'ni ve troçkiciliği suçlayan bir bildiriyi imzaladı. fransa'ya döndü. bir dergide harkov kongresi'ndeki tutumunun nedenlerini açıkladı ve sonrasında siyasi bir şiir yazdı. şiirin yayınlandığı dergi toplatılırken, aragon hakkında da "kışkırtıcılık" nedeniyle dava açıidı. bu esnada eski yol arkadaşları andré breton ve paul eluard ve diğer gerçeküstücüler "aragon sorunu" adı altında yazdıkları yazılarla sürekli aragon'un davranışlarını eleştirmekte, onu davranışları için kınamaktaydılar. sene 1932'dir, aragon kendisine cephe alan eski arkadaşlarıyla olan bütün bağlarını koparır, yılın kalan zamanını sovyetler birliği'nde geçirir.


    sonra döndü yaşam düş topukları üstünde
    nice dostlar yitirdim (...)


    1934'de yeni bir şiir kitabı ile birlikte ilk gerçekçi romanı yayınlandı. aynı yıl "sovyet yazarlar kongresi"ne katılmak için tekrar sovyetler birliği'ne gitti. 1936'da fransa'da "halk cephesi"nin zaferi kutlanırken, ispanya'da iç savaş süregitmekteydi. aragon ve elsa bu sırada sovyetler birliği'ndedir. fransa'ya döndükten sonra aragon'un bir romanı daha yayınlandı. bir sene sonra bir arkadaşıyla birlikte bir gazeteyi yönetmeye başladı. 1939'da askere alındı. isim babası olan bir şiir yazdı. şair cephedeydi, yeni savaş madalyaları aldı.


    kesin sesinizi kavgacı kuşlar
    kafeslerde tutsak şarkılarınız
    kuşbazların zamanıdır bu bayım
    ben ki artık acılar kralıyım


    1942 yılında isviçre'de şairin en ünlü şiir kitabı olan yayınlandı. şiirlerde aragon'un elsa'ya olan aşkıyla, yurt aşkının bütünleştiği görülür. bu kitapta aragon'un iki önemli düz yazısı da bulunmaktaydı. kitabın önsöz ve sonsözündeki bu yazılar fransız halkında ulusal duyguları uyandırıyor, onları işgalci almanlara karşı direnişe çağırıyordu. bir süre sonra, kurşuna dizilen rehinler ve direnişçiler anısına yeni şiirler yazdı. 1949'da "komünistler" adlı uzun romanının ilk ciltleri yayınlandı. komünist parti'de merkez komite üyeliğine seçildi. 1957'de "'nü aldı. aragon'un bir taraftan şiir kitapları yayınlanmaya devam ederken, şair bir taraftan da "sovyetler birliği tarihi" adlı bir kitap yazıyordu. 1963'de adlı şiir kitabı yayınladı.

    1970'de elsa triolet vefat etti. aragon için elsa'nın her ayrıntısı kutsaldır. aragon'la elsa tanışmadan bir yıl önce aragon aşk acısı nedeniyle venedik'te ölmeye kalkışmıştır ve bu yüzden olsa gerek denilmiştir ki, bir zamanlar aragon nasıl boşlukta kalıp kendini öldürmeye kalktıysa, zamanla benzer bir bunalıma elsa da düştü. ve aragon elsa'yı bu bunalımdan kurtarmak için yazdığı şiirlerle -şiirlerde- onu ilâhlaştırdı. elsa öldükten sonra genel yas ilan edildi, aragon'un intihar etmesi konusunda endişelenen dönemin cumhurbaşkanı , şairin peşine iki koruma taktı. elsa, öldükten sonra aragon yalnızca bir tek yapıt verebilmiştir.


    sırtında ağır bir yük yüreğin darmadağın
    yaşamak yaşamış olmak o olanaksız seçim
    ve ağzın kıyısını buruşturan o acı


    1972'de "sovyetler birliği ekim madalyası"nı aldı. 1977'de ekim devrimi'nin altmışıncı yıl dönümü nedeniyle moskova'ya gitti. seksen yaşındaydı. moskova'da ona "halkların dostluğu madalyası" verildi. 1982 yılında, 85 yaşında vefat etti. fransız aşırı sağcıları onun ölümünden duydukları memnuniyeti açıkça sergilemişlerdir. şairin öldüğü kışa "mutlu kış" adını taktılar. sanatı üzerinden hayatını ve kavgasını karalamaya çalıştılar.

    aragon, çağına damgasını vuran ve çağını aşan bir şairdir. "mutlu aşk yoktur" diyen aragon, bir başka şiirinden söz ederken bunun nedenini şöyle açıklamıştı:

    "1956'da yazılan bu dize mutluluğu tehdit eden, öldüren şeye başkaldırıdır. nasıl olur da anlaşılmaz? mutlu aşk yoktur diyorsam, belli ki en yüksek bir aşk düşüncesinden kalkıyorum, insanlık dışı şeylerin var olduğu ortamda mutlu bir aşkın bulunamayacağından söz ediyorum."




    ne yüreği kendinin ne gücü güçsüzlüğü
    her şeyden yoksun insan kollarını şöyle bir
    açsa gölgesi sanki haçların gölgesidir
    mutluluğu sıkıca tutsa avucunda ölür
    acıyla dolu garip bir ayrılıktır ömrü
    mutlu aşk yoktur

    şu silahsız erlere benzer insanın ömrü
    şimdi giysileri de yazgıları da başka
    sabahleyin erkenden uyanıp kalksalar da
    akşam olunca yine aylak ve çaresizler
    hayat bu de geç gülüm gözyaşını harcama
    mutlu aşk yoktur

    güzel aşkım sevgilim kanayan yaram benim
    içimdesin kanadı kırık bir kuş gibi sen
    bir gün dalgın gözlerle kimiz neyiz bilmeden
    bakan şu insanların düşmeyecek dilinden
    iri gözlerin için can veren sözcüklerim
    mutlu aşk yoktur

    çok geç öğrenmek için yeniden yaşamayı
    tek ses olmuş ağlıyor yüreğimiz gecede
    mutsuzluğu istiyor en küçük şarkı bile
    her titreyiş payını alıyor yaşlar ile
    her gitar havasına nice hıçkırık gerek
    mutlu aşk yoktur

    aşk var mıdır yüreği acıyla doldurmayan
    aşk var mıdır dikeni sararıp soldurmayan
    aşk var mıdır aşıkı kahredip öldürmeyen
    hele de senden senden daha çok ey yurt aşkı
    senden daha çok gözyaşını seven aşk var mı
    mutlu aşk yoktur
    ikimizin aşkından söz ediyorum




    yağmur yağmıyor rüzgar sustu ve derin gece
    çığlıkları bastırılmış yürek gibi dolu
    söylenmedik ne varsa dünyamıza düşüyor
    ey karalanmış sözler uzun günlerin külü
    aldatamaz ruhumu artık bakışlarını bile
    yanıltamaz hiçbir şey ne gürültü ne ışık
    vahşi bir bilim yanıyor için için gönlümde
    ama yüreğimdeki evren çöküyor yıkık
    esefle gezdiriyor yüzümde elini zaman
    bense geçen zamandan yüz kez daha sabırsız
    alsın diyorum artık belleğimi ömrümü
    şu toy aşkı yaralı bir köpeği andıran
    çatıların üstünde sanki arabalar var
    sanki sürüyor yaşam dışarıda gök aynı gök
    yaklaşıyor büyüyor azalıyor duruyor
    geldiği gibi kalkıp gidiyor işte uçak
    işte böyle yaşamım hazırlıklı olmalı
    göğsümde sıçrayan kuşu dinlendirmeliyim
    ya bende uyuyan sen sen düşüm maviliğim
    ya sen şarkım sen korkum sen tatlı cumalarım
    sevgili aptallığım bilgeliğim şarabım
    saydam bir su gibi ateşimi serinleten
    ve sen şarap gibi kesik kesik akan kanım
    her yudumda gövdeme doluyordun yeniden
    duyuyorum nefes alışını yokluğunun
    söyle oturmadığım hangi kıyılardasın
    bilmediğim hangi çiçekleri devşiriyorsun
    ve akşamları bilmediğim hangi yerdesin
    bensiz ve yanımdasın işte dinleniyorum
    nedir çözümlenen buradaki bu okul da ne
    bütün bunlara alışmak çok zor biliyorum
    fazlaca benziyorlar görüp geçirdiklerime

    ***

    yüz yıl yaşamak mı tanrı korusun
    düz yazının dizenin buyruğunda
    eğer yine ölüm gelip çatmazsa
    yazacağım başka şey mi olacak
    yüz defa firuze ve yüz defa gül
    yüz kez seni seviyor bekliyorum
    yüz kez bekliyorum seni uyurken

    yüz kez akşam oluyor gün doğuyor
    yüz kez aynı uyaklar şiirimde
    yüz kez öpücüklerin dudağımda
    yüzbinbir kez dilimde hep bu sevi
    yeşil ilkyaz ve de şu ağır kurşun
    bulutlar geçiyor yeller esiyor
    leylekler damlarda gaga vuruyor

    yaşamak mı ölmek mi daha yavaş
    yaşamak mı ölmek mi daha çabuk

    birbirinden ne çok uzak sözcükler
    ağzımıza sakız oldu gökyüzü
    şu papatya demetine hele bak
    sarı göbeğine ak kolyesine
    seviyor sevmiyor fit mi olmalı

    yitirdik mi büsbütün usumuzu
    hangi yola sapsak çıkmaz bir sokak
    söylenen her tümce mevsim dışında
    her söylenen söz gücünü yitirmiş
    kabuğu soyulmuş bir ağaç gibi
    ocağı terkeden bir duman gibi
    söz ve dudak birbirinden ayrılmış

    yaşlı ellerimde sararıp solan
    bu beylik sözlere sakın gülmeyin
    nicelerin yıpratmak istediği
    şu yüreğe bu beylik sözler gerek
    yazık yazık kadrini bilmeyene
    ne başka gül ne de sallan yuvarlan
    oyun halk oyunudur bencileyin

    senin için aramıştım ve buldum
    hem sana hem bana gereken şeyi
    yaşamın gizini ve düş görmeyi
    ne senin ne benim için değişir
    her şeyin çözümü şiirdir şiir
    seni seviyorum sözü başkaca
    söylenirse boynum kıldan incedir

    bir gün naylon kollarınız olsa da
    radar gözleriniz atom kanınız
    sevgiliniz esmer ya da kumralsa
    yaraysa ya merhemse öpücükler
    bilin kalbin vuruşudur her tempo
    her şeyi dölleyen yürek olacak
    sesler bizim gölgemizden gelecek




    putperestim sana tapmaktan başka dinim yok benim
    uğrunda yaşamaya ve ölmeğe değer ne varsa
    sen hepsinden yücesin
    günlük getirdim sana haclardan
    şarkı getirdim sana toplantı alanından
    önünde nice duaya durdum kanayan dizlerime bak
    senin alevinden yoksun şu çökmüş gözlerime bak
    yanıp yakınmasınlar
    dudağından çıkmayan feryada kulağım sağır
    milyonlarca ölüyü sen inlersen duyarım

    acıyorsa ayaklarım yolların çakılından
    ayakların acıdığı içindir
    böğürtlenler kollarını yırttığı içindir
    kurbansın tüm yükleri omzunda taşıyorsun
    dünyanın tüm mutsuzluğu bir tek göz yaşındadır
    sen acı çekmeden acı çekmedim
    yaralı uluyan hayvan acı çekti mi
    bin parçaya bölünmüş cam gibiyim
    derdim nasıl benzer hayvanın yarasına
    sen öğrettin derdin alfabesini elifbasını

    hıçkırıkların dilini öğrendim okuyorum
    hepsi senin adınla yazılmış
    yalnız senin adınla kırılmış adınla yaprak dökmüş
    gül adınla
    adın tüm tutkuların gülistanı
    adın ki yazardım onu cehennem ateşinde
    şu cihanın yüzüne
    isanın yazgısındaki gizemli harfler gibi
    adın tenimin çığlığı ruhumun kanayan yeri
    adın ki onun uğruna tüm kitaplarımı yakardım
    adın insan çölünün en ucundaki bilim
    adın ki benim için çağların tarihidir
    ilâhilerin ilâhisidir
    forsaların zincirinde cam gibi parlayan sudur
    senden adından özge tüm sözcükler
    kırık dökük camlardır kargınmış bir kentin
    kapılarında
    çatlamış dudaklarımda şakırken senin adın
    dilimi kessinler ki yalnız senin adın
    senin adın
    bütün bir şarkısıdır ölüm dakikasının




    sana geldim denize giden bir ırmak gibi
    yatağımı değiştirdim dağlarıma kıydım
    her şeyi boşladım senin uğruna
    dostlarımdan ayrıldım çocukluğumu unuttum
    ömrümün her damlası tuzunu sonsuzluğundan aldı
    güneşin dağıttı folklorumu
    kanımın düşlerimin çılgınlığımın ecesi
    sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi
    artık yalnız senin karlarında uyuyorum
    yatağımdan çıktım perilerimi kovdum
    boşverdim nicedir efsanelerime
    efsaneler ki onlarda
    rimbaud vardı cros ve ducasse vardı
    nerval ve ipi vardı
    lermontov'u vuran kurşun benim yüreğimden geçerdi
    ayaklarınla böldüğün
    ellerinle saçtığın yüreğimden
    bir zorlu yel gibi ormana tutkun
    sabah süpürülüp evden atılan
    bütün bir gün görünmeden sabredip
    yeniden gelen tozum
    sarmaşığım sessiz soluksuz büyüyen
    sana bağlı bir sarmaşık sökülüp atılıncaya dek
    basa basa aşındırdığın taşım
    iskemleyim seni bekleyen eski yerinde
    alnının boşluğa bakarken yandığı camım
    yalnız sana yönelmiş beş paralık bir romanım
    bir mektubum açılıp sonra okunması unutulmuş
    tamamlamaya değmez yarım kalmış bir tümceyim
    ürperişi çiğnenmiş odaların
    geçerken yaydığın güzel kokuyum
    ve sen çıkıp gidince mutsuzum aynan kadar




    kollarında geçirdim ömrümün son yarısını
    *
    bulunmadığı söylenen kutsal kuş sensin
    deniz sana gidelim diye derin
    sensin ve senin adın büyük günün muştuları
    *
    hiçbir şey söylemedim senin adından öte
    ki sıçrardı günahların kanı yüzüme
    *
    ademin dişleri arasından tanrı ilk gün
    koyduğunda her nesnenin ismini
    beni bekleyip kaldı dilinde adın
    güllerin doğuşunu bekleyen kış gibi
    *
    gökte seni görebilecek kadar göz yok
    sana uzatacak yüreğimden özge aynam yok
    o da yalnız kendine saklıyor gizli yüzünü senin
    *
    görebilir mi acep gökyüzündeki gözler
    kumsaldaki ayak izlerini o tapılası hiyeroglifleri
    yazılıp sonra silinen
    *
    şükran güneşimsin benim geçiyor kendinden sende
    övgülerin gözle görünen amberi
    *
    susuzluksun ve su'sun akşam sabah
    renkleri ters gösteren bedensin
    körükörüne dünyanın senden üstün gördüğü her şey
    uydurulmuş bir puttur yaşayan tanrı adına
    *
    oy kırlangıç dudaklım
    *
    kayaların burçlarındayım sanki
    elimi uzatmışım avucumda bir keklik
    *
    şaşkın ve bilmeyen ne yapacağını
    oy ne tatlı şu tüy ya korkuyla çarpan yürek
    *
    söz etme bana denizden
    ben ki bir ömür boyu
    seni şakıdım
    söz etme bana annenden
    ben ki bir ömür boyu
    seni taşıdım

    büyük bilgiler içinde
    şu çifte gizemdir gerçek
    beni dünyaya getiren
    kadınımı doğurdum hep

    çeviri:




    girdim eve tıpkı bir hırsız gibi sen
    çiçeklerin uykusunu bölüşürken gecenin dibinde

    giysim üstümden düştü eğilip aldım
    yüreğime ses etme diye yalvardım gecenin dibinde

    kendimi yaşımı çoktandır kaybettim
    ölümlü dünyada kör bir hayalettim gecenin dibinde

    kendimden ve günlerden sıyrıldım artık
    senden özge sevgili anılarım yok gecenin dibinde

    dokunuyorum ürperten giziyle aşkın
    anısına ellerimin ve dudağımın gecenin dibinde

    yaşamımız misk ve amberdi diyorum
    kokladığımda bak yine ürperiyorum gecenin dibinde

    yine koynumda tutsak sümbülsün şu an
    ben gelince yatakta nazla kımıldayan gecenin dibinde

    düşünde bana bir ev yapar gibiydin
    allahın bahçesine gel der gibiydin gecenin dibinde

    o bahçede senin eteğinde varım
    uyuyunca senden düşmekten korkarım gecenin dibinde

    aynanın üstündeki ince bir buğu
    bir mutluluk belli belirsiz varlığı gecenin dibinde

    susma korkuyorum şükür soluyorsun
    yanımdasın ecemsin imparatorsun gecenin dibinde

    ben mi bekleyip duran tetik nöbetçi
    ayak seslerim bile ürkütür beni gecenin dibinde

    evet surlarındaki nöbetçiyim ben
    bir yaprak sesi bir çıtırtıdan ölen gecenin dibinde

    şikayetim göçeceğin o gündendir
    büyük korkum sensiz kalmaktır sendendir gecenin dibinde

    çeviri:




    bir büyük sır söyleyeceğim sana zaman sensin
    kadındır zaman sevilmek özlemi duyar
    aşıklar eteğinde otursun ister
    bozulacak bir entaridir zaman
    perçemdir sonsuz
    taranmış
    bir aynadır buğulanan buğuları dağılan
    soluklarla
    zaman sensin uyuyan uyandığım şafakta
    sensin bıçak gibi geçen boynumu
    geçmek bilmeyen zamanın işkencesi oy
    mavi damarlardaki kan gibi durmuş zamanın
    işkencesi oy
    hep doyumsuz arzudan daha da beterdir bu
    daha da beterdir bu
    sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan
    korkarım hep bozulur diye büyü
    daha da beterdir bu senle yabancılaşmaktan
    başın
    kaçak dışarda ve yüreğin başka bir çağda oluşu
    sözcükler ne ağır tanrım anlatırken bunları
    arzunun ötesinde erişilmez yerlerde bugün aşkım
    sen şakağımda vuran duvar saatisin
    sen solumazsan eğer ben boğulurum
    duraksar ve tenime konar adımın

    bir büyük sır söyleyeceğim sana dudağımdaki
    her söz dilenen bir yoksulluktur
    bir yoksulluktur ellerin için bakışında kararan
    bir şeydir
    bundandır sana sık sık seni seviyorum demem
    boynuna takacağın bir tümcenin saydam
    kristalinden yoksunum
    şu sıradan sözlerimi hor görme onlar
    sade bir sudur ateşte o sevimsiz gürültüleri
    yapan

    bir büyük sır söyleceğim sana beceremem ben
    sana benzer zamandan sözetmeyi
    senden sözetmeyi beceremem ben
    insanlar vardır hani istasyonlarda
    el sallayan tren kalktıktan sonra
    yani ağırlığıyla göz yaşlarının
    kolları yana düşer onlara benzerim ben.
    bir büyük sır söyleyeceğim sana korkuyorum
    senden
    korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren
    şeyden
    korkuyorum davranışlarından söylenmedik
    sözcüklerden
    hızlı ve usul geçen zamandan korkuyorum
    senden
    bir büyük sır söyleyeceğim sana kapıları ört
    ölmek sevmekten daha kolaydır
    bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem
    sevgilim

    çeviri:




    bırakıp gittin beni tüm kapılardan
    bıraktın beni yalnız bütün çöllerde
    gün doğdu aradım seni yitirdim öğlen vakti
    nereye gitsem yoktun kim derdi
    bir oda sahra çölü olacak böyle sensiz

    günlerden yine pazar ve sokaklarda insanlar
    ama seni andıran hiç kimse hiçbir şey yok
    bir gün ki daha yalnız dalgakırandan
    sessizliğe haykırdım yanıt yok

    bırakıp gittin beni hem var hem yoksun
    her yerde gözlerinden bırakıp gittin beni
    düşlerin yüreğinden bırakıp gittin beni
    bırakıp gittin beni bitmemiş tümce gibi
    beylik bir nesne gibi bir eşya bir iskemle gibi
    yaz bitince terk edilen yazlık ev gibi
    çekmecedeki kartpostal gibi
    senden geldim senden indim her halim senden eser
    yüzünü öte yana çevirsen ağlardım ve hep gizlerdim senden

    bir soğuk bakışın bile ölümdü
    bir iç çekişin bile ölümdü

    çiğnediğin şu gölgeye acıdın mı hiç

    çeviri:




    kıyısında öpüşlerin
    ne çabuk geçiyor zaman
    sakın da ola sakın aman
    geçen günler incinmesin

    seninle bütün bir mevsim ne güzeldi
    o yaz kitaplardaki kadar öyle güzeldi
    manastır ormanında seni mutlu ettiğimi sandım
    toulon rıhtımı'nda akşamın rengine kandım
    ister bana budala ister çılgının teki de
    mutluluk nedir ki umutlar çekip gidince

    kıyısında öpüşlerin
    ne çabuk geçiyor zaman
    sakın da ola sakın aman
    geçen günler incinmesin

    geçen yıl yapraklar solarken şarkı söylüyordum
    veda ederken bile bir gün görürüm diyordum
    ölenler dünyaya yeniden geleceğini sanır
    tatlı sözlere kananlar er geç aldanır
    gözlerime bak hele orda nice güzelsin
    yüreğimi çılgınlıklarımı duymuyor musun

    kıyısında öpüşlerin
    ne çabuk geçiyor zaman
    sakın da ola sakın aman
    geçen günler incinmesin

    solgun bir piyaniste benzeyen güneş bak işte
    hep aynı sözleri aynı şarkıyı söylemede
    o tehditten uzak günleri sevgili anımsa
    ne mutluyduk ikimiz evimizde montparnasse'da
    artık yaşam karadüzen sürüp gidecek
    soğuk akşam oldu şimdiden tekliyor yürek

    kıyısında öpüşlerin
    ne çabuk geçiyor zaman
    sakın da ola sakın aman
    geçen günler incinmesin

    pörsümüş bir yonca gibi sana sunduğumda hani
    ne sevmiştin bu şarkıyı üzgün sesini
    o gün bu gün el değmemiş uyuyordu bende
    unutulmuş çekmeceden şimdi çıkardım işte
    hiç değilse sevdiğin bir şey buldum diye avundum
    elsam halden anlamazım seni nasıl seviyorum

    kıyısında öpüşlerin
    ne çabuk geçiyor zaman
    sakın da ola sakın aman
    geçen günler incinmesin

    billur bir şarkıdır bu seni mırıldanıyor
    söylediğim her sözcük boşuna değil diyor
    gün gelir sözcükler de dönüşür gözyaşına
    gün gelir sözcükler de büyü'dür tek başına
    sevgilim çarpıp duran şu pancuru kapatalım
    yağmur damlasının sesiyle biz bize kalalım

    kıyısında öpüşlerin
    ne çabuk geçiyor zaman
    sakın da ola sakın aman
    geçen günler incinmesin

    çeviri:




    bana baktın o duru unutuş gözlerinle
    anıyla yıkanmış gözlerinle
    bana baktın arı unutuş gözlerinle
    bana baktın anıların üstünden
    gezgin ezgiler üstünden
    soluk güller üstünden
    alaycı mutluluklar üstünden
    yok edilmiş günler üstünden
    bana baktın mavi unutuş gözlerinle

    hiçbir şey yok belleğinde olup bitenden
    ey sevgili
    ne insanlar ne doğa görünümleri
    her şey çekip gitmiş senden dumanın kolları gibi

    kalıyorsun
    ilk kez geçiyorsun göğü
    lav gözlerinle usul gözlerinle
    dünya önünde senin gözkapaklarının altındaki şekliyle
    seninle senin önünde başlarmış gibi
    yumuşak bakışınla sonsuza dek genç
    ve ben kıskanıp onu kıskanıp güzelliğini onun
    görmek için yeni çayırları
    yaşıyorum terk ettiğin zavallı sararmış fotoğraflarımla

    söz sana geçmişi anmayacağım artık
    her şey bugünden başlıyor adımlarınla
    giysinin tek kıvrımıdır yaşamdan bana kalan
    her şey yerli yerinde sonunda buldum seni
    sevgilim sevgilim bel bağlamışım sana

    çeviri:


    ayrıca,

    (bkz: )
    #3853 ma icari | 8 yıl önce
    0şair 
  2. kelimelere iflah olmaz romantizminin gerçeküstü imgelerini yüklerken derin izler bırakır zihinlerimizde. kocaman bir adamdır aragon, okunası, şiir gezegeninde kaybolunası.

    "istasyonda konuşan iki dilsizdi onlar
    ayrılığı söyleyen kara gürültülerde
    şaşkındır buralarda ayrı düşmüş aşıklar
    kışın ve silahların beyaz serinğinde..."
    #34122 petra von kant | 8 yıl önce
    0şair 
  3. "Mezar taşına şu sözlerin yazılmasını ister,

    'Ölüler savunmasızdır... Ama ümit ediyoruz ki kitaplarımız bizi savunacak...'”

    #287109 migfer tokmakel | 2 yıl önce
    0şair 
  4. "aşk bize güç veren tek özgürlük yitimidir."

    louis aragon
    #295110 ma icari | 3 hafta önce
    0şair