1. körleşme isimli eserinde halktan kopan bir aydının kendi kitaplarıyla kafayı bozmasını işleyen yazar. cannetti kitap okumanın, aydın sıfatını almanın kişiyi halktan uzaklaştırdığı, onlara tepeden bakan bir tavra sebebiyet verdiği müddetçe yıkımla sonlanacağını anlatmaya çalışmış eserinde. aslında okudukça, öğrendikçe bazı hususları fazlaca dikkate aldığımızı görmezden gelemediğimizi bilmek bizde de insanlara karşı bir tepkisel tavır meydana getiriyor. fakat insan ancak ötekinde kendini tanıyabileceği ve ancak toplum içinde eylemine mazhar olabileceği için esasında bu tepkisel tavrın uzaması da en nihayetinde ona zararlı hale geliyor. hülasa yazar körleşme ile buna güzelce değinmiş ve temel bir aydınlanma yaşatmış, kitapsever okuruna.
    #259636 mahayana | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0yazar 
  2. başlığın aksine soyadının yazılışı canetti olan, 1905'te rusçuk'ta doğan, eserlerini almanca yazan, 1981 nobel edebiyat ödülünün sahibi seferad yahudisi yazar. rusçuk osmanlı-türkiye tarihi bakımından önemli bir kenttir. osmanlı imparatorluğu'nun yüzyıl daha yaşamasını sağlamış 'u iktidara taşıyan alemdar mustafa paşa rusçuk ayanı'ydı. kabakçı mustafa isyanını bastıran alemdar'ı harekete geçiren gizli örgüt ise rusçuk yaranıydı. xix. yüzyılın ikinci yarısında kentin nüfusunun yaklaşık %80'lik kısmını bulgarlar ve türkler oluştururken(bulgarlar ihmal edilecek miktarda daha kalabalıklar) kentin yaklaşık %8'ini oluşturan yahudiler ise burada yaşayan üçüncü büyük etnik gruptu. canetti anılarında, küçükken bakıcısının türk olduğunu, az da olsa türkçe bildiğini sonradan hiç kullanmadığı bu dili sonradan unuttuğunu anlatmaktadır.

    canetti ailesi, tüccar olan babanın işleri dolayısıyla küçük yaşta ingiltere'ye göç eder. babanın erken ölümü üzerine aile viyana'ya geçer. burada annesi çok kısa sürede canetti'ye almanca öğretir. yazar anılarında, annesinin disiplinli yaklaşımıyla bir aya yakın bir sürede almanca(genel kurallar vs.) öğrendiğini yazıyor. bugünden bakınca imkânsız gibi geliyor. ben on bir yaşında almancadan çok daha kolay bir dil olan ingilizce'yi sekiz ayda, haftada yirmi dört saat ders görerek ancak öğrenmiştim. canetti, avrupa'nın çeşitli kentlerinde yaşadıktan sonra üniversite eğitimi için viyana'ya geri dönüyor. orada kimya öğrenimi görüyor. bu dönemde , , isaac babel, oscar kokoschka, gibi yazar, ressam vd. entelektüellerle ilişkiye giriyor. canetti'nin yazdıklarından kıskanç biri olduğu sonucu çıkıyor. brecht'i, kibirli olması, bohem yaşam tarzı ve lükse olan tutkusu nedeniyle hiç sevmediğini yazıyor. sanatta iki bin yıllık aritoteles'çi (özdeşleşmeci)estetiğin yıkılmasının baş mimarı bu büyük sanatçı, az sayıdaki benim hayattaki kırmızı çizgilerimden biri. canetti'yi anlayabiliyorum ama yine de brecht konusunda yazdıkları beni rahatsız ediyor. canetti, zweig'ın edebi değerini ve "başarı"sını ise küçümsüyor. çok fazla ve kolay anlaşılabilir eserler ürettiği için üstü kapalı biçimde o'nu beğenmediğini yazıyor. bana kalırsa bu değerlendirme oldukça haksız. sadece dahi zweig'ın büyük bir yazar olduğunun kanıtı. kaldı ki o'nun diğer denemeleri ve hikâyeleri arasında da çok önemli eserler olduğunu düşünüyorum. canetti, isaac babel'i ise çok seviyor. babel'in trajik ölümü o'nu çok sarsıyor. anılarında çok sevdiğini hissettirdiği tek kişi babel. canneti; ne annesi, ne erkek kardeşi, ne sevgilileri ne de diğer arkadaşları hakkında babel konusunda yazdığı kadar olumlu yazıyor.

    canetti'nin iki büyük eseri var. bunlardan ilki körleşme(), ikincisi ise kitle ve iktidar(). her iki eserde de almanya'da ve avusturya'da iktidara gelen faşizmin(nazizmin) yoğun etkisi hissediliyor. yazar 1931'de yirmi altı yaşında tamamladığı tek romanı körleşmede faşizmin toplumsal temelini; sinolog bir entelektüel, onun karısı ve sahtekâr bir cüce bağlamında tekniğini kullanarak anlatıyor. bu tekniğin, politik bir bağlamda en iyi uygulandığı romanın körleşme olduğu düşüncesindeyim. bu roman, çok beğenilen fakat benim bitirmekte ve anlamakta çok zorlandığım ve ses ve öfke () gibi eserlerin çok ötesinde. 1927 yılında viyana'da yaşanan temmuz ayaklanması ve 1934'te oldukça kısa süren avusturya iç savaşı'nda yaşanan olaylar ve faşizmin avusturya'da iktidara gelmesi, yazarın diğer büyük eseri bilimsel bir inceleme olan kitle ve iktidarı yazmasını tetikliyor. fikri temelleri ve hazırlık çalışmaları otuzlarda atılmasına rağmen eser ancak 1960'ta tamamlanıp basılabiliyor. canetti, bu ikisi dışında sadece deneme veya anı türünde kitaplar yazıyor.

    yazarın birden fazla anı kitabından çıkardığım sonuç, kendisinin büyük bir yazar olmasına rağmen küçük bir insan olduğu. avrupa'da faşizmin yükselişinden sonra ingiltere'ye kaçan yazar; buradaki entelektüelleri, körleşmeden haberdar olan ve olmayan şeklinde ayırıyor. romanı duymayanları küçümseyen kelimeler yazıyor. ingiliz ve irlanda edebiyatının; almanca edebiyata göre oldukça hem nitelik hem de nicelik olarak dar bir kapsamı var. bu iki adadan çıkan önemli yazarlar var. ama brecht, mann kardeşler, zweig, kafka, hesse, broch, musil, döblin, canetti, grass, seghers, jelinek gibi yazarlara bakınca modern edebiyatın en ileri noktasının alman edebiyatı olduğu söylenebilir. kitle iletişim araçlarının az geliştiği bir dönemde avusturyalı bir yazarın eserinin ingiltere'de az bilinmesi son derece doğal. dolayısıyla canetti'nin bu konudaki değerlendirmeleri yanlış.

    yazarın yaşamında oldukça önemli bir yer kaplayan annesiyle ise cinsellik içermeyen "ensestik" bir ilişkisi var. annesi, babasının yokluğunda yazarı bizzat kendisi, fazla disiplinli bir biçimde yetiştiriyor. canetti çok başarılı bir yazar olmasına rağmen, bunu yeterince takdir etmiyor. anne canetti, kendi düşüncesine göre, şu anda hatırlayamadığım basit bir nedenden dolayı, yazarın yaptıklarını beğenmeyip ona küsüyor. kadının gerekçesi ise daha da ilginç. yazara, "senin benden ayrı bir varlığın yok. biz ikimiz aynıyız. dolayısıyla benim böylesine bir hata yapmam mümkün değil. sen bu hatayı yaptığın için bir bakıma beni de lekeliyorsun." diyor.

    canetti'nin eserleri türkiye'de payel yayınları tarafından basılıyordu. yayınevi batınca yazarın kitaplarını sel yayıncılık basmaya başladı. ama incelediğim kadarıyla çeviriler aynı kaldı. payel'deyken canetti'nin eserlerini 'nın torunu olan yakın zamanda kaybettiğimiz ve şemsa yeğin çeviriyordu. sel yayınlarında da bir değişiklik olmadı.
    0yazar