le figaro'da maeternick'in la princesse maleine isimli tiyatro oyununun eleştirisini okuyan debussy, yazarın pelleas et melisande isimli oyunu yayınlanınca hemen alır ve okur. sonra da 17 mayıs 1893 akşamında theatre des bouffes-parisiens'in yolunu tutar. büyülenerek tiyatrodan ayrılır.
daha sonra maeternick ile görüşme imkanı bulur ve oyunu operalaştırmak için kendisinden izin alır. böylece 1893 yılının eylül ayında debussy operanın bestesi için hazırlıklara başlar. bestenin tamamlanması 1895 yılının ağustos ayını bulur. ayrıca debussy, oyunu operaya uygun hale getirebilmek için, orijinal oyunu biraz makaslamıştır.
nihayet 30 nisan 1902 tarihinde operanın prömiyeri salle favart'da yapılır.
prömiyer ile birlikte debussy'ye saldırılar da gecikmez. çünkü daha önce hiç yapılmamış bir türde operadır bu. üstüne o dönemde operada hakim olan wagner tarzı (brahms bu sebeple, wagner özentisi olarak anılmamak için, hiç opera bestelememiştir) bu operada yoktur.
bu da debussy'nin hususi olarak istediği bir şeydir. çünkü debussy, almanlardan pek hazzetmemektedir. bu sebeple de bir alman ideolojisi olan romantizmden bir kaçış yolu aramaktadır. bu sebeple de müziğini fransızlaştırmak için, kullandığı tekniklerde fransız operasının kurucusu jean-baptiste lully'ye kadar geriye gitmiştir. bir nevi fransız operasını köklerine döndürerek alman kültür hegemonyasına son vermek istemiştir.
başka besteciler, bu operadan çok güzel suitler ortaya çıkarmışlardır:
işte bu işler böyle oluyor sevgili kulzos okurları. öyle kültür emperyalizminden korunmak için duvar örmekle olmuyor bu işler. ortaya hiç eser koymazsanız zaten kültür emperyalizmine dayanamazsınız. eski tulumlara yeni şarap koymaya devam ederseniz, o tulum patlar ve şaraplarınız da ziyan olur. oysa ki yapılması gereken "tulum şablonunda bir teknoloji var ortada. o zaman biz de bu tulum şablonunu ileriye götürelim" şeklinde eylemlerde bulunmaktır. tam düzgün bir şekilde anlatamadım ama böyle bir şey işte demek istediğim.