eski çağlarda yaşamış olan ispanyolların varlığına inandığı ve burada bulunduğuna inanılan altın nedeniyle, uğrunda birçok kızılderiliyi katlettiği kayıp altın şehir. eldorado olarak bitişik yazıldığı da olur. inanışa göre şehir, güney amerika'daydı ve insanlar yaklaşık 400 yıl boyunca sırf bu şehri bulabilmek uğruna güney amerika'nın balta girmemiş ormanlarını, dağlarını taşlarını didik didik aramıştı.
tabi her efsane gibi bunun da bir çıkış noktası olmalı. francisco pizarro adlı, okuma yazması olmayan işgalci bir ispanyol komutanının bir hedefi vardı: peru'daki inka imparatorluğu'nun hazinelerini yağmalamak. yanına "conquistadores" (konkistador) yani fatih anlamına gelen 180 kadar adamını da alarak işe koyulmuştu pizarro.
pizarro ve adamları, inka imparatoru atahualpa'yı esir etmeyi başarmışlardı. Atahualpa, serbest kalmasının karşılığı olarak bir oda dolusu altın eşyayı pizarro ile adamlarına vermeyi vadetmişti. gerçekten de ortalama boyutta bir odayı hazine ile doldurtmuştu. ancak pizarro, onu serbest bırakmayı göze alamamıştı ve canlı canlı yakarak infaz etti.
bu olaydan sonra, bir oda dolusu altınla iştahı kabaran işgalciler, peru'nun her yanında altın aramaya başladılar. tabi bu uğurda da, tıpkı Atahualpa'ya yapıldığı gibi, birçok kişi vahşice öldürüldü. ne yazık ki bunu yapan ispanyollar bir yandan dağda taşta gerçekten altın bulduğundan, bunların daha fazlasının da bir yerlerde var olduğuna inanmaya başlamışlardı. bir taraftan kızılderilileri esir alıyorlardı. bu esirler de onları -büyük ihtimalle başlarından savıp kurtulabilmek umuduyla- başka yerlere yönlendiriyorlardı "kuzeye gidin, orada daha fazla altın bulursunuz" gibisinden...
bütün bunlar olurken, ispanyol askerlerin içinden de kızılderililerden aldığını iddia ettiği bilgilere dayanarak ortaya birtakım masallar atanlar da çıkmaya başladı. bir tanesi manoa adlı altın bir şehirde kızılderililerin konuğu olarak yaşadığını söylerken, bir diğeri bir kızılderilinin söylediğine göre, dağların arasında altınla dolu kutsal bir göl olduğunu öne sürüyordu.
ancak esas el dorado efsanesi, başta ekvador olmak üzere birkaç ülkeyi fethetmiş olan sebastian de belalcazar adlı konkistador tarafından ortaya atıldı. Belalcazar bir kızılderili ile tanışmıştı. bu kızılderili kendisine şöyle bir hikâye anlatmıştı: çok uzaklarda bir kral vardı. bu kral kendisini altınla kaplatmıştı ve sonra da altından bir gölde yüzmeye başlamıştı. hikâyeyi duyan Belalcazar, bu gizemli krala el dorado, yani altın adam adını taktı ve kendi adamlarının kafasına da bu hikâyeyi iyice kazıdı. böylece gidip onu bulmak için iştahla savaşacaklardı. sonradan bu isim altın şehir, altın krallık ve nihayetinde altın imparatorluğa dönüşerek açgözlüleri daha çok baştan çıkarmaya devam etti.
böyle bir kral ve ülke gerçekten var mıydı derseniz... aslında kolombiya'nın başkenti bogota'daki bir mağarada 2 çiftçinin bulduğu som altından ufak bir heykelcik var. bu heykel muisca adı verilen bir bölgedeki çok eski bir ritüeli gösteriyor. bir ispanyol tarafından yazılan tarihçeye göre muisca'da yönetici olan kişi, altın tozu serpilmiş guatavita gölü'ne girerek yüzer ve emrindekiler de bu sırada göle değerli maden ve taşlar fırlatırlar. bu ritüel, el dorado efsanesinin kaynağı olur. yani aslında olay çığırından bu ritüel nedeniyle çıkmıştır.
el dorado efsanesi birçok filme, oyuna ve şarkıya konu oldu. her ne kadar tarihte yerini efsane olarak aldıysa da, altın arayışları bölgede birçok değerli maden kaynağının varlığını da gerçekten ortaya çıkardı. hatta aslına bakarsanız parime gölü gibi bazı bölgelerin varlığı, o dönemlerde dilden dile aktarılıp yine efsane olarak kayıtlara geçmişse de, daha sonradan gelişen teknolojik yöntemlerle sonradan kanıtlandı. yani büyük ihtimalle kızılderililerin anlattığı birçok şey, bazen biraz abartıyla karışık olsa da doğruydu ve bu nedenle hep daha fazlasını da bildikleri düşünülerek, ispanyolların işkencelerine ve infazlarına maruz kalmışlardı.