gazi mustafa kemal atatürk bu sözü, hangi etnik kökenden olursa olsun kendini türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak gören her bireyi türk olarak kabul etmiş, ve bu sözü söylemiştir.
yani bu söz bir etnik kökenle alakalı değil tamamiyle vatandaşlık ile alakalıdır. etnik köken üstü bir sözdür. günümüzde hiç kimsenin saf bir etnik kökene sahip olmadığını göz önüne alırsak çok isabetli bir söz olduğunu görebiliriz.
Atatürk'ün türk tarih teziyle bağıntısı bilinmeden anlaşılamayacak cümle.
Atatürk türk tarih tezinde hititleri, sümerleri... yani geçmişin anadolu uygarlıklarını turani kökenli olarak tanımlıyordu.
Yani türklerin türklük tanımına yerleşmeden önceki ataları; proto-türkler bir de 1071'den beri yerleştiğimiz bu coğrafyada o medeniyetin insanlarıyla da genetik olarak kaynaşmıştık yani anadolu medeniyetinin bizans, sümer, asur, urartu, iyonya aklınıza ne geliyorsa en son varisiydik.
Eti bank, sümer bank, ankara belediyesinin eski logosu hitit güneşi bunlara örnek olarak verilebilir.
Hem orta asya köklerimizi hem de yeni geldiğimiz anadolu topraklarının medeniyetini hep beraber kucaklamıştık.
Atatürk kökleri eski medeniyete dayanan bir türk ulusu yaratmak istemiştir, anadolu'daki halkları bu ulusun bölünmez parçası saymıştır. Bunu da avrupa merkezli tarih tezine karşı asya merkezli türk tarih teziyle güçlendirmiştir.
“Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı..
hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bizim yeni işimiz budur.
Bu damarlar birbirini duysun ve birbirini tanısın. Bu dediğim şey hakikat olacak, çünkü hakikattir. Bu dediğim şey, olduğu zaman başka bir âlem görülecek ve bu âlem dünyaya hayat verecek,
nur ve feyzini insanlığa saçacaktır." Cümlesiyle "ne mutlu türk'üm diyene" cümlesi birbirini tamamlar.
-Bu girdi henüz yüzeysel bilgilerimle oluşturduğum bir girdidir.
İleride türk tarih tezine çalıştıkça daha iyisini umarım yazabilirim.