ilya grigoryeviç ehrenburg 1891 kiev doğumlu bir ukrayna yahudisidir. küçük yaşta ailesiyle birlikte moskova'ya göç etmiştir. 17-18 yaşlarındayken 1905 rus devrimi sonrasındaki gericilik döneminde, daha sonra vkp(b) merkez komitesi üyesi olacak ve vatana ihanetten 1938'de kurşuna dizilecek olan yakın dostu nikolay buharin'le beraber rus sosyal demokrat işçi partisi'ne(bolşevik) katılan ehrenburg, yasadışı politik faaliyet nedeniyle çarlık rusyası'nın gizli polisi oharana tarafından yakalanıp işkenceyi de içeren kısa bir tutukluluk döneminden sonra paris'e sürgüne gitmiştir. burada büyük ekim devrimi'nin lideri vladimir lenin'le tanışmış, rsdip(b)'nin örgütlü faaliyeti içinde yer almış bir süre sonra da partiden ayrılıp, paris'in bohem sanat çevreleri arasına karışmıştır. devrimden sonra rusya'ya dönen yazar; başta sovyet iktidarına mesafeli yaklaşsa da aradaki buzlar çözülecek, hayatının sonuna kadar sovyetler birliği'ne eleştirel yaklaşımını koruyarak sahip çıkacaktır.
20. yüzyıl sovyet edebiyatının bana göre en büyük yazarıdır. maxim gorki en önemli eserlerini 20. yüzyılda yazmasına rağmen o'nu 19. yüzyılın bakiyesi sayıyorum. mihail şolohov ve ii. dünya savaşında kızıl ordu bünyesinde savaş muhabirliği de yapan konstantin simonov da çok iyi yazarlar olmalarına rağmen ehrenburg'un yeri bende ayrıdır. fırtına(burya), türkçe'ye dipten gelen dalga olarak çevrilen devyaty val'in yazarıdır. birbirinin devamı olan ve karakter sürekliliği içeren bu iki roman paris düşerken'le beraber bir nehir roman dizisini oluşturur. otomobilli yaşam ve sovyetler birliği'nde bir döneme adın veren buzların çözülüşü diğer önemli romanlarıdır.
yazar paris düşerken'de, ii. dünya savaşı'nın hemen öncesinde fransa'da kurulan halk cephesi dönemini ve dönemin fransız burjuvazisini, işçi sınıfını sosyalistlerin, komünistlerin ve muhafazakâr sağın aktörleri üzerinden anlatıyor. roman dönemin en önemli olayı olan ii. dünya savaşı'nın erken başlangıcı sayılan ispanya iç savaşı'na da mercek tutuyor. fırtına ii. dünya savaşı'nın hemen öncesinden savaşın sonuna kadar paris, berlin, moskova, minsk gibi kentleri kendisine mekan olarak seçerken, savaş sonrası dönemi, yeni bir savaş tehlikesi ve dünya barış hareketi ekseninde anlatan dipten gelen dalga; londra, helsinki, new york gibi kentleri de olay örgüsüne eklerken kore savaşı da anlatılan hikayenin önemli olaylarından biri oluyor. son iki romanda yer alan ossip, sergey, minaev, valya, olga, mado, lejean, profesör dumas gibi karakterler fedakârlıkları, direngen kimlikleri, üstün nitelikleri ve zaaflarıyla edebiyat tarihinin unutulmazları arasındadır.
yazarın anılarında iç savaş yıllarının yoksunluklarını anlattığı bölüm bizim için büyük dersler barındırıyor. elinde ilgili devlet kurumu tarafından kendisine verilmiş bir fiş olduğu ve bu fişle ancak bir pantolon veya palto alabileceğini, aslında ikisine de ihtiyacı olduğunu ama seçim yapmak zorunda kaldığını, soğukların yaklaşmasına az bir zaman kala palto almak daha mantıklı olduğu için palto almaya karar verdiğini ama aylardır giydiği, lime lime olmuş tek pantolonunun kendisini çok utandırdığını bu nedenle kıyafet almaya gittiği devlet mağazasında görevlinin "ne istiyorsun?" sorusuna bağırarak "pantolon" diye cevap verdiğini anlatır. bu olayın yaşanmasından yüzyıl sonra, büyük savaşların yarattığı yıkımlardan azade ve daha iyi koşullarda yaşayan bizlerin, istediğimiz bir şey olmadığında veya istediğimiz bir tüketim nesnesini alamadığımızda verdiğimiz tepkilerin ne kadar anlamsız olduğunu idrak ediyorum.
nâzım, molotov, sergey eyzenştayn, dımitri şostakoviç, çehov(mezarını ararken sorduğumuzda bizi zor anlayan ve "çyikuf" diye düzelten, arkasından "siktir lan artist" diye söylendiğimiz bekçinin kulakları çınlasın), gogol gibi büyük insanlarla birlikte moskova'daki novodeviçi mezarlığı'nda yatmaktadır. mezar taşında, paris yıllarından tanıdığı, uluslararası barış hareketinde mücadele arkadaşlığı yaptığı fransız komünist partisi üyesi ressam pablo picasso'nun yapmış olduğu portresinin reprodüksiyonu kazılıdır.
(bkz: paris düşerken) (bkz: fırtına) (bkz: dipten gelen dalga) ikinci dünya savaşı öncesi, sırası, sonrasını anlattığı hatta diyebiliriz ki kavrattığı nehir romanlarıyla meşhur sovyet yazarı. romanlarında bir çok karakter olup her karakterin değişimi dönüşümü bir mesaj niteliğinde.