Türkiye'deki ortaöğrenim kurumlarına verilen genel ad. Anadolu Lisesi, fen lisesi, meslek lisesi ve düz lise (sanırım bunların çoğu Anadolu Lisesine dönüştürüldü. İçerik olarak değil tabi, tabela olarak bir değişiklik sözkonusu) şeklinde müfredat bakımından farklılıklar gösteren tipleri var.
eskişehir civarında liiise olarak telaffuz edilen eğitim terimi. üniversite için başka şehre gittiğimde garip bakışlara maruz kaldığımı fark edip doğru şekilde söyleyebilmek için çok uğraşmıştım. hala laf arasında i harfini uzata uzata söylerim. alışkanlık zor geçiyor.
pek çok kişi "liseli" "ergen" vs. diye kötüler bu dönemi. bazıları küçümseyerek anar. benim için hayatımın en müthiş aralıklarından biriydi. türlü türlü bela, hayalkırıklığı da geldi başıma -lise sonuçta- ama sanki herşey iyi geçmiş gibi hatırlıyorum. sanki hafif dramatik bir sitcomda yaşadım.
hatta düşününce, hayatımın başka hiç bir üç yıllık süresinde hergün, "acaba bugün ne acayip birşey olacak" diye heyecanla uyanmadım. sanki sevdiğim bir dizinin yeni bir bölümüne yetişmek için gidiyordum okula.
ayrıca anime ve ardından japon kültürü ile tanıştığım dönem. gundam'a altyazı çıkmasının aksaması üzerine (sahi neden öyle bir şey olmuştu ki? 2 ay falan altyazı çıkmamıştı) "ben de japoncasını izlerim lan!" diye isyan edip japonca anime izlemeye başladığım yıllar da bu dönemime denk gelir.
o değil de japon dilinde geçirdiğim dört yılda büyük oranda lisede öğrendiğim japonca sayesinde derslerden geçtim. nasıl japonca kastıysam o ara artık.
2,5-4 yıl arası bir zaman dilimini alan süreye tekabül eder. çoğu kişi için üniversite hayatından çok daha güzel geçmiş, daha çok anı biriktirmiştir. akıl bir karış havada olduğu için yapılan hatalar üzerinde bile durulmaz, üzerinden geçen zaman arttıkça da tatlı bir anıya dönüşür.
japonya'da abd'deki advanced placement'in bir benzerinin uygulandığı eğitim kurumlarıdır.
diyelim ki orta okulda başarılı bir öğrencisiniz, lise derslerinin bazılarını daha liseye gitmeden verebiliyormuşsunuz. bu sebeple bazı liseler orta okula da sahipmiş.
bu sebepten ötürü olsa gerek, eğer orta okul öğretmeni lisansınız yoksa, lise öğretmeni de olamıyorsunuz.
bir de düzgün bir lisenin sınavını kazanamamanız halinde üniversiteye girişiniz sadece hayalden ibaret oluyormuş. pek önem verilmiyormuş bazı liselere. "lise mezunu olsun en azından" kafasında eğitim veriliyormuş.
bu düzgün liselerin de her birinin odağı farklıymış. mesela bizdeki fen liseleri gibi sayısalcı yetiştireni var, sosyal bilimci yetiştireni var, zenginlerin çocuklarının gittiği "büyüyünce iş adamı olacak teyzesi" okulları var, spor veya sanat odaklı olanlar var vs. bizdeki bölüm seçiminin yerine lise ve lise müfredatı seçiliyor diyebiliriz.
normalde 4, hazırlık okursanız 5 yıl olan ortaöğretim.
pek çok kişi arkadaş sohbetlerinde konu okul yıllarına gelince direkt lise anılarını anlatır. pek çok kişi için eğitim hayatının en çok anı biriktirilmiş, en hatırlanan yıllarıdır. sanırsınız okul olarak ilk orta okumadan direkt liseden başlamış okumaya.
pek çok kişi için özlenen yıllardır lise yılları. herkes konu buna gelince şu tarz anılardan bahseder: okuldan kaçmalar, kopya girişimleri, hatta kopya çekmek için kurulmuş 5 kişilik istihbarat örgütlenmeleri, 1 almalar, karne notunu asetonla silip değiştirmeler...
Dönem: Ak Parti - Fetö çarpışmasının henüz başları. Dershaneler falan kapatılıyor, 17/25 Aralık mevzuları yaklaşıyor.
Kutsallarla ve değerlerle oldum olası dalga geçme ve küçümseme eğiliminde oldum. Bu durum kendini lisede Mustafa Kemal Atatürk nezdinde gösterdi. Onla ilgili yetersiz saygım ve dengesiz söylemlerim birçok kişi tarafından yadırganmakta ve disiplin kuruluna çıkmama sebebiyet vermekteydi.
Ama, bir kişi hariç. Fethullahçı Feyizli Abi bende bir ışık gördüğünü düşünmüştü. Atatürk'e gereken saygıyı göstermeyen ve bundan da çekinmeyen bir genç. İşe yarayabilirdi. Bana samimi yaklaştı, ama o bir Fethullahçıydı. Öğretmen.
O dönem ak parti her ne kadar gücünün zirvesindeyse de lisede zordu amk ak partiliyim diyebilmek. Fethullah gülen ak parti'ye saldırdıkça CHP ve muhalif kanattan destek topluyor, ak Parti'nin imajı sakatlanıyordu. Yani, Tayyip daha büyük bir anti-kahraman, Fethullah daha kolay benimsenebilecek muhalif güç görünümünde idi. Bana ters. Ben daha zor olan kanatta yer almalıydım. CHP, MHP, cemaat gibi güçleri destekliyor görünmek daha normalken, Tayyipçiliği belli etmek sikertilme ve sosyal ölüm sebebiydi. İşte, aradığım şey! esat ç.'ye benzeyen yönlerim var!
O dönem ölümüne tayyipçi oldum. Sosyetik bebelerin olduğu o okulda Tayyip'i savunmak göt isterdi. Ayrıca ne biliyorsun da savunuyorsun sanki? O da ayrı mesele.
Fethullahçı hoca ile derslerde kavgalar ettim, o dönem Fethullah'ı savunmak da öyle idamlık suç değildi, o onu savunurdu, Anafen kitapları verirdi, ben ise aktroll'düm. savunulması daha zor olan ve aleyhine nefret daha fazla olan adamı savunmaktan ve dışlanmaktan çok keyif aldım.
Dışlanmaktan aldığım keyif ABD başkanı olmaktan daha güzeldi.
Sonra o hoca benim tüm sözlülerime sıfır vermiş ve beni dersten bırakmıştı. Gariban anama ise, "senin oğlundan bir bok olmaz, okumaz, boşuna okula gönderme" falan demiş (çilekeş anam çok sonradan anlatmıştı).
Neyse bu götveren 1 yıl sonra öğrencilerden biriyle cinsel ilişki yaşamaktan göt altına gitti, ilişki yaşadığı iddia edilen kız ile cinsel içerikli fotoğrafları ortaya çıktı, kız kendini öldürdü. Skandallar birbirini kovaladı. Bu amcık ağızlı ise yalan oldu gitti, mesleğinden oldu, insan içine çıkamaz oldu, ailesi yıkıldı, dağıldı.