tarihi ms 765 civarlarında yazılan abrogans ile başlayan dil.
ayrıca martin luther'in incil çevirisi ile modern almanca dönemine girmiş, 1872'de standartlarına kavuşmuş, son olarak 1996 yılında reform geçirmiş dildir.
eğer ikinci dünya savaşı çıkmasaydı dünya dili olacak dildi.
1900'lerde almanların bilim ve teknoloji alanında ingilizce konuşan ülkelerden kat kat daha ileri seviyelere çıkması sebebiyle (einstein'ın tezi bile almanca, siz düşünün artık almanca'nın nasıl heybetli olduğunu o dönem) abd'de almanca öğrenmeye olan talep epey artmış.
ikinci dünya savaşı'ndan sonra ise almanca kimsenin öğrenmek istemediği bir dil haline gelmiş, yaşanan travmalardan sonra.
ayrıca bence operaya da çok yakışmakta. italyanlar genelde almanca'yı şarkı söylemek için kaba bulurlar ama şunu italyanca dinlemek o kadar zevkli olmazdı belki de:
ikinci dünya savaşı sebebiyle dünya dili olma fırsatını kaçırmış dil.
zira amerikalılar arasında bile almanca bilmek ikinci dünya savaşı yıllarına kadar bir entelektüellik göstergesiydi. hatta zengin amerikalılar üniversite okumaya almanya'ya gidermiş. sonra da "ben üniversiteyi almanya'da okudum" diye hava atarlarmış.
ikinci dünya savaşı ile beraber hem adolf ismi yeryüzünden silindi (oysa çok karizma isimdir), hem de almanca insanların belleğinde faşistlerin dili olarak kaldı.
japonca ile ilgili bir işiniz var karşınıza çıkabilen dil.
hatta pişmanlıklarımdan bir tanesi, japonolog olmak için epey bir dil öğrenmenin farkına çok geç varmam oldu diyebilirim. şimdilik açığı kapatmaya çalışıyorum ama her şey birbirine giriyor gerçekten. belki zamanla oturur ama.
siz siz olun japonolog olmak istiyorsanız almanca, isveççe, felemenkçe, fransızca, portekizce ve ispanyolca'yı mutlaka öğrenin. eğer feodal dönemle işiniz olmayacaksa portekizce ve ispanyolca'yı öğrenmeseniz de olur ama meiji ile beraber başlayan japonya ile işiniz olacaksa almanca, isveççe, fransızca cebinizde olsun.
bir de bu dil ile ilgili bir hocamın anısını aktarayım.
kendisi japonların türkiye'ye kurduğu bir fabrikada tercüman olarak çalışmış. fabrikada japonlar haricinde isveçliler de varmış. hocamın japonca harici bildiği diller ise liseden kalma ingilizce ve almanca.
bir gün önüne türkçe bir metin dayıyorlar ve japonca ve almanca'ya çevirmesini istiyorlar. tabii bir sürü teknik terim, malzeme ismi vs var. neyse ki isveçli elemanlardan birisi almanca biliyor.
hocam isveçliyi alıp depoya gidiyor ve malzemelerin hepsinin teker teker ismini soruyor. malzemelerin üstüne almanca ismini etiketliyor ve çantaya atıyor.
sonra japon elemanlardan birisine malzemelerin ismine soruyor. bu sayede malzemelerin japonca ismini öğreniyor.
bu şekilde türkçe metni, almanca ve japonca'ya çevirebiliyor.
bu olay gerçekleştiğinde daha türkiye'de internet yok onu da belirteyim.
1 sene yoğun hazırlık okuyup, sonrasında sadece teyzelerle konuşma seviyesinde takılı kaldım. Çok seviyorum bu dili. Temiz Almanca yani hochdeutsch , yüksek almanca kulağa gayet tatlı gelir . Gencoları ingilizce ile karıştırır, denglish diyorlar buna.
3 sene boyunca haftada iki saat dersini görüp ''ich möchte şiş köfte'' seviyesinden ötesine geçemediğim kulağa biraz kaba gelen hint-avrupa dil ailesinin üyesi.
utanmasa "salı günü ninesini ziyarete giden kahverengi sepetli kırmızı başlıklı kız" şeklindeki tamlamayı bile tek kelime haline indirgeyecek olan dil.
Çok zor çok... b1 e kadar nasıl geldim inanın hiç bilmiyorum. Bir seviyeden sonra artık konuşmadan asla bir adım öteye gidemeyeceğinizi anlıyorsunuz. Dizi-film de işe yaramıyor bu lanet dilde...
Edebiyatından, içinde devindiği kültürden bağımsız öğrenip konuşamayacağıma ikna olduğum dil.
Bir süredir şiddetli bir ilişkimiz var. Düzensiz fiilleri, tuhaf zaman çekimleri, dil yoran telaffuzları, tatlı artikelleriyle başımı döndürmeye devam ediyor. Nimos weg!
"bilsem söyler miydim gizli hislerimi? keşke görmeseydim gülen gözlerini. biliyorum fakat, sen de seviyorsun. anladım çapkınca naz ediyorsun." (bkz: papatya gibisin)
ekim 2019'da taşındığım almanya'da şu ana kadar öğremeye çalıştığım dil. bu süre içerisinde günlük hayatta çokça almancaya maruz kaldım ama kendi tembelliğimden dolayı öğrenmeye ancak aralık 2019'dan sonra başlayabildim.
geç gittiğim için, okulun kendisine ait olan kursu kaçırdım ve kendi kendime çalışmaya başladım. bu süreçte sıkça kullandığım interaktif kaynaklardan bir kaçı şöyle:
rosetta stone: konuşma (yapay zeka yardımı ile aksanınızı gözle görülür biçimde düzeltiyor) ve duyma yetisi kazanmak için harika, ama çeviri özelliği eklenmeden önce gerçekten öğrenmek için biraz sıkıntılıydı. resimlerle anlatma özelliği güzel ancak bazen resimleri farklı yorumlayıp kelimeleri yanlış öğrenebiliyorsunuz.
deutsche welle: nicos weg gerçekten hikaye olarak çok güzel. gerçek insanlar konuştuğu için dinleme yetisini çok iyi geliştiriyor. ama sistemin altyapısı çok kullanıcı dostu değil bir süre sonra sıkılabiliyorsunuz. ayrıca konuşma yetisi için de interaktif uygulamalar içinde en kötüsü (kendinizin tekrar etmenizi ve değerlendirmenizi istiyor).
duolingo: duolingo sanırım dil öğrenme uygulamaları arasında kullanıcı sayısı olarak bir numara. çünkü inanılmaz bir forumu var. böylece duolingo ne kadar basit olsa bile, forumda ciddi bir bilgi birikimi var. ayrıca siz de buna katkı yapabiliyor ya da soru sorup cevaplarınızı alabiliyorsunuz. farklı cümleler kurmayı teşvik etmesi açısından, duolingo okuma ve yazma yetisi kazandırmada benim gönlümü kazanan uygulamadır. çünkü, duolingo farklı farklı çevirileri yıllar boyu kullanıcıları tarafından geliştirilmiş dağarcığı sayesinde kabul ediyor. ancak google translate'den hallice ses kayıtları dinleme yetisine sıfır katkı yapıyor.
memrise: ve gelelim son interaktif öğrenme uygulamasına. tekrar açısından memrise en iyisi. kelimeleri artık ezbere söyleyip yazana kadar size göstermeye devam ediyor. ayrıca, sık kullanılan kalıpları "learn with locals" ile yerlilere söyletmesi dinleme açısından onu en iyi uygulama yapıyor. ayrıca bu yerliler tek bir aksanla da konuşmuyor. almanya'nın dört bir yanından aksanlar duyabiliyorsunuz. cümle kurma konusunda duolingo kadar esnek davranmadığı için sınıfta kalıyor.
ben bu 4 uygulamayı 3 ay boyunca hayatıma entegre ederek, a2 seviyesine hiç zorlanmadan geldim. biliyorum çok fazla değil, ama acelem yoktu ve temellerimin sağlam olmasını istedim. son olarak dört uygulamanın bana göre en iyi yanlarını toplu olarak yazıp girdiye noktayı koymak istiyorum.
rosetta stone: konuşma ve dinleme deutsche welle: dinleme ve hikaye duolingo: forumu ve okuma-yazma memrise: dinleme ve kelime ezberleme
Türkiye’de genellikle anadolu liselerinde ikinci yabancı dil olarak verilmekte olan dildir. İngilizce ile benzerliği olmasına karşın öğrenmesi söylenilenin aksine hiçte kolay değildir. Temel kelimeler ingilizce ile benzeyebiliyor sadece. Artikelleri ve çekimleriyle öğrenmesi zorlaşan bir dildir. İş açısından çok fazla rağbet görmese de dünya genelinde konuşulma oranı yüksektir.
Hint- Avrupa dil ailesine mensup bir dildir. Kardeş dili ingilizce olan dünyanın en popüler ilk 10 dili arasındadır. Bir an önce öğrenip Almanya'da daha iyi bir yaşam yaşamak isteyenler çok bu ülkede.
5 yıl önce Almanya'ya göç eden birisi olarak hala bazı kelimelerde anlamakta zorlanıyorum. Geçen 5 yılın ardından vereceğim tek öneri var(belki de herkesin söylediği bir şey ama) sahaya inin. Yani kendinize bir konuşma partneri bulun ve radio dinleyin(en iyi radyo da (link: DLF Kultur : www.deutschlandfunkkultur.de... )