1.
bülbüllerin, kızaran çileklerin sesi
bana doğru uzanmış elindeki
açık sabah çayı
kışkırtılan gönenç
suçlu gibi yaşamaya alıştık biz oysa
onu nereye nereye saklamalı
yıllarca sımsıkı kapattığı kapattığımız
ruhlarımız -ilk mi- birbirine değdi
düzleşe düzleşe yitti deniz
düşteydik, teknelerin sesi balıkçılar olmasa
2.
dağlar eflâtun ve kara
gitgide yaklaşarak üstümüze geldi
yittik yitik ülkedeydik
değdik
kırlangıcın kanadıyla sessizliğe
reddettik
göğü, ağır bulutları, koyu
batıp gideni reddettik
akşam, yaşlı seslerinden geçerek komşuların
yoğurdun ve çileğin tadıyla
bizi derinine aldı
yumulu avucunda bir korku:düşer para.. az ekmek,bir tutam çay, sonra küçük bir şişe yakacak ispirto şişede parmak kadar ve çok yaşlı bakkal,sabah,kenar mahalle.
annesinin herhalde bir gaz ocağında kaynatıvereceği.. ve katıksız ekmek.. içecek sevinerek okula yetişecek biraz çay soğuklarda.. ne kadar acı şu dünya
bir zamanı yeniler, bir gün o da bize benzer kalır uzaklarda o dertli anne. neden bazı şeyleri pek çabuk unuturuz çünkü o apartmanlar o evlerin yerinde.